ABD Şairleri
PES ETMİŞ BİR AVRUPALI İHTİLALCİYE – Walt Whitman (1819-1892)
Dayan be kardeşim, dayan be bacım!..
Devam ateşe!.. Hürlük uğruna bu, kıran kırana!..
Hürlük dediğin pes etmez öyle bir iki bozgunla; hürlük dediğin
pes etmez zaten
Halkın ilgisizliği, nankörlüğü ve döneklik edenler hep bir yana…
Pes etmez öyle tekmeye, yumruğa, topa, tüfeğe, ceza kanunlarına…
Bel bağladığımız, inandığımız şey o… Var olagelmiş… O oldum
olası… O dört iklim dört köşe…
Ne gel gel etmiş, ne gelirim demiş, oturmuş ışığa karşı öyle
huzur içinde, dosta düşmana karşı
Sabır taşı öyle beklemiş, beklemiş eşref saati.
Türkçesi: Can Yücel
OY REÎS! KOCA REİS! – Walt Whitman (1819-1892)
Oy reis, koca reis, alnımızın akıyla döndük seferden,
Savuşturup onca belâ, onca fırtınayı, sonunda murada erdin.
İşte liman, bak, çanlar çalıyor, bayram ediyor ahali,
Gördüler pupa yelken geliyor, gözü pek, gözü yeşil yelkenli.
Neyleyim, neyleyim ki ama…
Bu kan damlalarını nideyim?
Gayri uzanmış güverteye reis,
Soğumuş ellerini mi öpeyim?
Oy reis, koca reis, kalk da şu çanları dinle bari!
Baksana, senin bayrağın çekilen, senin şarkın söyledikleri!
Senin için bu çiçekler, senin için toplaştılar sahillerde,
Seni çağırıyorlar, bak, senin adın geziyor dillerde!
Gel, reis ağacığım beni,
Kolumun üstüne yatırayım seni.
Çoktan öldüğünü unuttum ama
Bu kan damlalarını nideyim?
Reis cevap vermiyor sözüme, dudakları söylemez olmuş,
Ağam kokumu duymuyor bile, ne yüreği ne kalbi kalmış.
Sağ salim demir attı gemi, bitti artık sona erdi sefer,
Savuşturup onca belayı, kazanılan bir güzelim zafer.
Bayram etsin sahil, çalsın davullar!
Yalnız bırakın beni gideyim!..
Reisin yattığı güvertenin üstünde
Böyle dolaşmayıp da nideyim?
Türkçesi: Can Yücel
WALT WHITMAN BU
Walt Whitman bu, evrenler içinde evren, Manhattan’da görmüş
ilk gün ışığım.
Etli canlı, delikanlı, yemeğe, içkiye, kadına düşkün,
Sulu gözlülerden değil, kişiyi kendinden ayrı, aşağı görenlerden
değil,
Ne burnu havada, ne başı eğik…
Sökün kapılardan kilitleri hep,
Sökün kapıları hep rezelerinden!
Birini hor tutmaya gör, beni de hor tutmuşundur,
Birine bir kötülük işlemeye, bir kötü söz söylemeye gör, bana
etmişsindir o kötülüğü, bana söylemişindir o sözü…
Ben evrensel parolayı söyledim, “Geç!” dedim demokrasiye…
Gözüme dizime dursun el sürersem herkeslerin el sürmediği
şeylere.
Türkçesi: Can Yücel
KALABALIK BİR ŞEHİRDEN GEÇMİŞİM
Kalabalık b ir şehirden geçmişim, belki ilerde işe yarar diye
görünüşlerini,
yapılarım, âdetlerini geleneklerini aklıma yerleştirmeye çalışarak,
Ama şimdi bütün o şehirlerden sadece bir kadını hatırlıyorum,
orada rastladığım, beni sevişmek için yolumdan alıkoyan
bir kadın.
Gece gündüz ayrılmamıştık birbirimizden — ötekilerin hepsini
çoktan unuttum,
Bana istekle sarılan o kadını hatırlıyorum sadece,
Gene dolaşıyoruz birlikte, sevişiyoruz, ayrılıyoruz gene,
Gene tutuyor beni elimden, gitme diyor,
Onu yanı başımda görüyorum, dudakları sessiz, üzüntü içinde,
her yanı tirtir titriyor.
Türkçesi: Memed Fuat
ANNABEL LEE – Edgar Allan Poe (1809-1849)
Senelerce, senelerce evveldi;
Bir deniz ülkesinde
Yaşayan bir kız vardı, bileceksiniz
İsmi Annabel Lee;
Hiçbir şey düşünmezdi sevilmekten
Sevmekten başka beni.
O çocuk ben çocuk, memleketimiz
O deniz ülkesiydi,
Sevdalı değil karasevdalıydık
Ben ve Annabel Lee;
Göklerde uçan melekler bile
Kıskanırlardı bizi.
Bir gün işte bu yüzden göze geldi
O deniz ülkesinde,
Üşüdü rüzgârından bir bulutun
Güzelim Annabel Lee;
Götürdüler el üstünde
Koyup gittiler beni,
Mezarı ordadır şimdi,
O deniz ülkesinde.
Biz daha bahtiyardık meleklerden
Onlar kıskandı bizi,—
Evet!- bu yüzden ? (şahidimdir herkes
Ve o deniz ülkesi)
Bir gece bulutunun rüzgârından
Üşüdü gitti Annabel Lee.
Sevdadan yana, kim olursa olsun,
Yaşça başça ileri,
Geçemezlerdi bizi;
Ne yedi kat göklerdeki melekler,
Ne deniz dibi cinleri,
Hiçbiri ayıramaz beni senden
Güzelim Anabel Lee.
Ay gelip ışır, hayalin irişir
Güzelim Annabel Lee;
Bu yıldızlar gözlerin gibi parlar
Güzelim Annabel Lee;
Orda gecelerim, uzanır beklerim
Sevgilim, sevgilim, hayatım, gelinim
O azgın sahildeki,
Yattığın yerde seni.
Türkçesi: Melih Cevdet Anday
BEYİN GÖKTEN GENİŞTİR
Beyin gökten çok daha geniştir,
Yan yana koyarsan ikisini,
Beyin kendi içine rahatça
Sığdırır hem göğü, hem seni.
Beyin denizden çok daha derin,
Belki masmavi denizin dibi,
Ama beyin onu hemen emer
Kova dolduran süngerler gibi.
Beyin, Tanrı ağırlığına denk,
Kaldır, dirhem dirhem tart istersen,
Sanki değişik görünürler mi
Hece nasıl değişikse sesten?
Türkçesi: Talat Sait Halman
DAĞ KADINI – Robert Frost (1874-1963)
Kadına o yer çok ıssız,
Çok yaban gelirdi,
Çocuksuz,
Bir kendi bir erkeği,
Evin ufak tefek uğraşı,
Başka işi yoktu kadının,
Çift sürerken tarlada, ağaç keserken,
Ardında kocasının.
Yorulup dinlenerek
Yongaları toplardı,
Dudaklarında
Yalnız kendi için söylediği b ir şarkı
Bir gün kadın
Gitti dal kesmeye ormana,
Ta uzaklara, ki zor işitti
Adam kendini çağırınca.
Ne karşılık verdi-ne ses etti-
Geri de dönmedi kadın,
Durdu sonra kaçıp saklandı arasına
Eğreltiotlarının.
Bulamadı erkek, aradı taradı
Baktı her yerlere,
Kızın burda mı diye sonra
Gidip sordu annesine.
Birdenbire bir ışık benzeri
Geçti kafasından adamın,
“Demek ölmeden de
Ayrılması olurmuş insanın.”
Türkçesi: Ali Püsküllüoğlu
BÎR DOST KİŞİ GECEDE
Bir dost kişi gecede
Uzakta tek bir ışık görünene değin
Yağmurla bir yollara düşüyor-yağmurla bir dönüyor
Bu sokak sokakların en yaslısı
Hızla geçiyor-utancı bekçiden yana
Gözleri gözlerine değsin istemiyor
Durup dinliyor bir ayak sesi
Bir mutlu yüz sokaklardan
Çıka geliyor çığlık çığlığa bir yalnızlık
Ayrılık değil-çağrı değil
Yalınkat yüceliğinde dünyamızın
Gök karanlığında bir fosforlu saat salınıyor
Ben vaktin doğrusu-eğrisi yoktur derim
Bir dost kişi varsa gecede-benim.
Türkçesi: Ö. Nutku- Tarık Dursun K.
ŞİKAGO
Dünyanın Domuz Kasabı,
Araç Yapımcısı, Buğday Yığıcısı,
Demiryollarının Oyuncusu, Yük Taşıyıcısı Ulusun;
Fırtınalı, dayanıklı, gürültülü şehri
Geniş Omuzların:
Bana senin kötü olduğunu söylüyorlar, inanıyorum onlara,
çünkü gördüm sokak lambaları altında köy delikanlılarını
baştan çıkaran boyalı yosmalarını.
Bana senin düzenbaz olduğunu söylüyorlar, Evet, öyledir,
diyorum; çünkü gördüm yeniden insan öldürmek için
başıboş dolaşan katillerini.
Ve bana senin acımasız olduğunu söylüyorlar, ben de şu
karşılığı veriyorum onlara: Evet, sorumsuz açlığın izlerini
gördüm. Yüzlerinde kadınlarla çocukların.
Ve böylece verdikten sonra ağızlarının payını yeniden dönüyorum
bu benim şehrimi küçümseyenlere ve küçümseyerek
diyorum ki onlara:
Gelin bir başka şehir gösterin bana böyle başı dimdik,
övünçle türkü söyleyen, dipdiri, kaba saba, güçlü kuvvetli
ve kurnaz olduğu için.
İş üstüne iş bitirmekten kan ter içinde sunturlu küfürler savuran
bir babayiğit bu o küçük miskin şehirlere göre;
İleri atılmak için dili bir karış dışarda köpek gibi azgın,
yığınlarla karşı karşıya gelmiş bir vahşi kadar kurnaz,
Başı açık,
Kürek sallayan,
Yıkan,
Tasarlayan
Yapı yapan, parçalayan yeniden yapan,
Duman altında, ağzı toz içinde, bembeyaz dişleriyle gülen,
Yazgısının korkunç yükü altında bir delikanlının umursamazlığıyla
gülen,
Hiç savaş yitirmemiş bir savaşçı nasıl gülerse, öyle gülen,
Bileğinde nabzı kaburgalarının altında halkın yüreği attığı
için övünen ve gülen,
Övünerek Domuz Kasabası, Araç Yapımcısı, Buğday
Yığıcısı,
demiryollarının Oyuncusu ve Ulusun Yük Taşıyıcısı
olduğu
için, yarı çıplak kan ter içinde, Gençliğin o fırtınalı
dayanıklı ve gürültülü kahkahasıyla gülen
Türkçesi: Cevat Çapan
ZENCİ
Ben bir zenciyim
Bütün şarkıları ben söylerim
Ben oynarım bütün oyunları
L if lif pamuktan daha yumuşağım
Yalınayak esirlerin ayakları altında
Güneş altında şerha şerha çatlayan yol benim
Benim-köpüren ağızlardaki
Çın çm çınlayan kahkahalar
Kadınların kanında deli bir aşk kaynar-benim
Hasat olur-almlarda ter birikir-benim
Küçücükten bir çocuğum beyazların aşklarında
Bir banço çalar ağır aksak
Kocaman eller alkış tutar-benim
Çürür-nasır bağlar dirsekler
Mutlu düşlere yatılır yaşlı ormanlarda-benim
Güneş deli divane olur-bir kırağı düşe yavaştan-benim
Ben bir zenciyim diyorum
Bana bakın diyorum
Ben bir zenciyim.
Türkçesi: Ö. Nutku-Tarık Dursun K.
BİR ERİN ÖLÜMÜ – Wallace Stevens (1879-1955)
Daralır yaşamak ve ölüm beklenir
Güz mevsimindeki gibi.
Er düşer.
Ünlü ölülerden değildir ya,
Zorla duyurmaz ayrılığını,
Şatafat istemez.
Ölüm mutlaktır, anasız ve anıtsız,
Güz mevsimindeki gibi
Rüzgâr kesilince
Rüzgâr kesilince ve gökler boyunca,
Yine de bulutlar gider
Kendi yönüne.
Türkçesi: Talat Sait Halman
BANKERLERDEN BÜTÜN FARKIMIZ:
ONLAR PARALI BİZ PARASIZ
Bankaları övmek için yazıldı bu şiir.
Para şıkırtısı neymiş gör, hele bir bankadan içeri gir!
Bir de garip bir ses duyacaksın, ne kadın sesi o, ne su şırıltısı,
Bilirim duymuşluğun yok, o, binlik banknotların hışırtısı.
Mermer konaklarda oturmuş bankerler, hakları,
Boşuna mı yıllar yılı “Milli Kalkınma” diye bağırıp çağırdıkları!
Asıl, bir usulleri var, ona borçludurlar her şeyi, o bir bozulmaya
görsün, bankaların işi bitik:
Kısacası, paraya muhtaç olanlardan gayrısına açılır kredi.
Sizi bilmez miyim hiç, anlı şanlı bankerler, nasıl da kılı kırk
yararsınız!
Siz, ev kirasını ödemek için borç istemeye gelen vatandaşları
kuruş koklatmadan dehleyebilen milli kahramanlarsınız.
Evet. Siz, çocuğum doğacak diye iki yüz lira borç istemeye
görsün bir dar gelirli, maymunlara zart zurt eden
Tarzan edasıyla bakarsınız suratına,
“İşine git, oğlum!” dersiniz, “Ne sandın burasını? Burası ne
tefeci Şakir, ne emanetçi Sultana!”
Ama diyelim ki bir kalantor zat çıktı geldi bankanıza, olur a,
milyonunu çiftleştirmek istemiş cam,
Bak, o zaman koruyucu melek kesilirsiniz. “Arzunuz, emriniz”
demeye kalmaz, toslarsınız milyonu.
“Madem bir milyonu var, değil mi ya niye iki milyonu
olmasın?” derken hazret, iki milyon daha istemeye kalkar,
“Baş üstüne” yi bastırırsınız hemen, değil mi iki elde iki milyon
emniyet akçesi var.
“Münasip buyurmuşsunuz” der toplanınca banka idare heyeti,
“Bütün isteğimiz bizim, kalkındırmak memleketi.”
Kuzum bankaları yerdiğim sanılmasın sakın,
Bilmez miyim ne büyük işler çevirdiklerini onların !..
Bilmez miyim, “parayla bitmez iş, hayatın temeli sağlıktır,
mutluluktur” deyip gezen menfi unsurları ortadan
kaldırarak cemiyete ne büyük hizmetler gördüklerini,
Bilmez iniyim, sağlığını, mutluluğunu korumak için beş on kuruş
istedikleri vakit, o serserileri nasıl kapı dışarı ettiklerini!
Bilmez miyim, Mukaddes Paraya dil uzatmak ne demekmiş
anlasınlar diye, bilmez miyim o insanları nasıl açlıktan
öldürdüklerini!..
Türkçesi: Can Yücel
ZENCİYİM BEN – Langston Hughes (1902-1967)
Zenciyim ben
Gece gibi
Afrika’nın derinlikleri gibi kara
Köleydim her zaman
Saray basamaklarını temizledim eski Roma’da
Washingtonda ayakkabı boyamaktayım şimdi
Emekçiydim her zaman
Mısır’da piramitleri kuran benim
Benim, harcını karan gökdelenlerin
Türkücüydüm her zaman
Afrika’dan Missuri’ye kadar yaydım türkülerimi
Çınlar kederli ezgisi onların her yerde
o tam tam ritmi
Kurbandım her zaman
Kongo’da kırbaçla dövdüler beni
Ve şimdi linç edilmekteyim Teksas’ta.
Zenciyim ben
Gece gibi
Afrika’nın derinlikleri gibi kara.
Türkçesi: Ataol Behramoğlu
TAVANARASI
Gel, acıyalım bizden iyi durumda olanlara
Acıyalım dostum, unutma ki
Zenginlerin uşakları var, dostları yoktur,
Ve bizim dostlarımız vardır, uşaklarımız yok.
Gel, acıyalım evlenmişlere, evlenmemişlere.
Şafak küçük adımlarla giriyor
Yaldızlı bir Pavlova gibi
İşte benim isteğim yanı başında.
Yaşamda hiçbir iyi şey yoktur
Bu aydın serinlik saatinden
Birlikte uyanma saatinden başka.
Türkçesi: Yaşar Anday-M. C. Anday
İSPANYOL ÖLÜSÜ – Archibald Macleish (1892-1982)
Bunun hesabı sorulmadı,
Gözyaşlarının hesabı sorulmadı, ama sorulacak.
Madrid’in, Barcelona’nın, Valencia’nın gözyaşları,
Bu gözyaşlarının hesabı sorulmadı
Almeria’mn, Badajoz’un, Guernica’mn döktüğü kan
bu kanın hesabı sorulmadı.
Gözyaşları yüzlerde kurumuş,
Kum üstünde kurumuş kan.
Gözyaşlarının hesabı sorulmadı, kanın hesabı sorulmadı,
Sorulacak bunların hesabı.
Çünkü Guernica’mn adamları konuşmaz,
Almeria’nm çocukları sessizdir.
Badajoz’un kadınları dilsiz.
Dilsizdir onlar, sesleri çıkmaz, sesleri çıkmaz.
Boğazlarını tıkamıştır oranın kumu.
Konuşmazlar, konuşmayacaklar da ve çocuklar
Almeria’nm çocuklarım usludur,
Kıpırdamazlar, kıpırdamayacaklar da.
Vücutları kırık, kemikleri kırık, ağızları
Çünkü ölüdür onlar, dilsizdir hepsi.
Yanılmayın,
Hesap sorulmayacak sanmayın.
Yanılmayın
Dökülen kanın hesabı sorulmamışsa,
Yalanın hesabı sorulmayacak sanmayın.
Yanılmayın,
Bunun hesabı sorulacak
Sorulacak ama,
Vakit var
Vakit var daha.
Bu yerlerde ölülerin vakti boldur
Badajoz’da, Guernica’da Almeria’da
Bekleyebilir, vakitleri var daha.
Vakit var,
Bekleyebilir daha.
Türkçesi: Melih Cevdet Anday