Güney Afrika’dan Şiirler
BEN RENKLİYİM – Peter Abmhams (d. 1919)
Liza Teyze
(Evet?)
Ben neyim?
(Ne demek sen nesin?)
Irmakta bir çocuğa rastladım
Dedi ki o bir Zuluymuş.
Teyzem güldü.
(Sen Renklisin,
üç çeşit insan vardır;
Beyazlar, Renkliler
ve Siyahlar
Beyaz insanlar en önce gelirler
sonra da Renkliler
en sonra da Siyahlar gelir.)
Neden?
(Çünkü bu böyledir.)
Ertesi gün Joseph’i gördüğümde
Göğsümü döverek
Ben Renkliyim dedim.
O da ellerini çırptı ve güldü.
Joseph ve ben o yaz
uzun öğleden sonralarının
çoğunu birlikte geçirdik.
Ben ondan biraz Zulu öğrendim,
o da benden biraz Afrikaans öğrendi.
Dopdolu geçiyordu günlerimiz.
En başta ırmak vardı araştırmak için.
Sonra benim yüzme derslerim vardı.
O yaz sopalarla kavga etmesini
söğüt dalları ve yapraklarından
yeşil şapka örmesini
ellerimle
kurbağa ve iribaş yakalamasını
ceylan kapanı kurmasını
ırmak kuşlarının sellerini yansılamasını
öğrendim.
Bizi ısıtan sıcak bir güneş,
ıslak bedenlerimizi kuruttuğumuz yeşil çimenler,
oynamak için killi çamur,
boğuşmak için ince kumumuz vardı.
Kocaman çekirgelerimiz vardı, yarıştığımız
Ağustos böcekleri vardı
gün kararınca sürülerle ortaya çıkan,
ve yüzlercesini yakaladığımız.
Gevrek kızarmış tuzlu böceklerin
o ayrıksı tadı vardı.
Söğütlerde hışırdayan rüzgârın sesi,
fırtına çıktığında duyduğumuz
gök gürültüsü vardı.
Kahkahalara boğulan iki çocuğun sesleri,
bizim seslerimiz vardı.
Joseph’in beyaz adamdan önce yaşamış
siyah kralları anlatan öyküleri vardı.
Evde sordum;
Liza Teyze
(Evet?)
Bizim de Renkli krallarımız var mıydı
beyaz adamdan önce?
(Hayır)
Peki, biz nereden geliyoruz?
Joseph ve annesi beyaz adamdan önceki
siyah kralların soyundan geliyorlar.
(Çok konuşuyorsun sen) dedi teyzem
gülerek ve saçlarımı okşayarak
(Git yıkan artık.)
Türkçesi: Özcan Özbilge
GÖKKUŞAĞININ BİTTİĞİ YERDE – Richard Rive (d. 1931)
Gökkuşağının bittiği yerde
Bir ülke olacak kardeşim,
Ve orada dünya bütün şarkılarını söyleyebilecek.
Biz de birlikte söyleyeceğiz kardeşim, sen ve ben
Hem de senin beyaz olmana
Benimse olmamama karşın.
Biraz buruk bir şarkı olacak kardeşim
Çünkü ikimiz de besteyi bilmiyoruz,
Zor bir beste olacak kuşkusuz.
Ama sen ve ben öğrenebiliriz kardeşim.
Ne siyah ne de beyaz şarkı var aslında
Yalnızca müzik var kardeşim.
Ve işte bu o müzik, bizim de birlikte söyleyeceğimiz
Gökkuşağının bittiği yerde.
Türkçesi: Özcan Özbilge
ÇIĞLIKLAR – Mazisi Kunene (d. 1932)
Size bir çılgın adamın çığlıklarını veriyorum
acımasızlara haykıranların
gömütlerin üzerinden haykıranların
iskeletlerin, üst üste yığılı
ve eklem yerlerinden kırık kemiklerin.
Size bir akbabanın sesini veriyorum
etten tarlalarımızın üzerinde dönen
tepelerde sıralar halinde toplanan
göz çukurlarında yitmiş gözlerin ve
mehtabın vahşete terk ettiği yerdekilerin.
Size ortasından yırtılmış bu gömleği veriyorum
tarlada bırakılmış
daha memeden kesilmeden göçenlerin orda,
söyle bana, söyle bana
kim giydi bunu kış bastırmadan?
Size yalnız uyuyanları veriyorum
elleriyle düş katlayanları,
ölüm gecesinde baktıkları için
asla gerçekleşmeyecek düşleri,
bağırın dünyaya diye size veriyorum!
Türkçesi: Gürhan Uçkan
ÜLKEYE DÖNÜŞ – Breyten Breytenbach (d. 1939)
Anne
düşünüyorum da
eve dönersem bir gün
habersiz sabahın erken saatlerinde dönerim
yılların birikimi zenginlikler
demir atların sırtında
her yer, her şey mavidir hâlâ
usulca açarım kapısını arka avlunun
yaşlı Wagter havlar
sonra sallar kuyruğunu beni tanıyınca
ipince bir keman çalacaktır Fritz Kreiser
nasıl da iyi bilirsin anne
bu havaların getirdiği Viyana valslerini
pencerelere toplanmaya başlayacak insanlar
belki de uzaktan uzağa
gülümseyerek eğilecekler gecelikleri içinde
dirsekleri bir zamanlar üzerinde tepindiğim dizleri üzerinde
içerde çatlarcasma atacak annenin kalbi
(peki gözlüklerim nerede?)
birden uyanacak rüzgârın sersemlettiği baba
ama anne çoktan dışardadır
sabahlığı içinde ve al aldır yanakları
Anne
düşünüyorum da tıpkı böyle olacağım
Noel sabahında bir melezler korosu gibi
ağlayacağımızı ve çay içeceğimizi düşünüyorum
anne.
Türkçesi: Özdemir İnce
NERUDA’NIN ÖLÜMÜ
Birkaç kan rengi çelenk
emekçilerin bayrakları gibi tabut üzerinde;
günü gününe izledik ölümünü Pablo Neruda—
ah, nice zaman yürüdün varmak için dünyanın öbür ucuna:
(gökyüzü mü? cehennem mi?)
karnı deşilmiş Madrit sokaklarında
gövdesinde tohumlar benzeri kurşunlarla orada yatmaktadır Lorca—
külrengi çocukları önünde Barselona’nın
hep sınıra doğru
ve yürekte İspanya—
eski ama dipdiri bir uygarlığın ürünü
damarlarında vuruşu kayaların ve madenlerin
dorukları üzerinde And dağlarının
güneşin mihraplarının ötesinde
daha insancıl yeni bir şafağa doğru
biz de tanıyoruz onları – generalleri ve bankerleri,
bakımlı tırnaklarıyla kokulu odalarından
kapıları yumruklayarak küfürler yağdıran gece yarısı askerlerini
haykırarak kitapları karıştırırlar
parçalamak için küçücük yalımlarını
bilgi, özgürlük, onur ve gururun
zavallı hayvanlar – sanki kesebilirlermiş gibi
kuyruğunu yıldızların!
Bizim sıcak iklimimiz de üretti, karanlıkta,
“güvenlik” bahanesiyle
saygıdeğer psikopatlar, öldüren, kurban eden,
sömürücünün bekçi köpekleri,
uşakları doların, zalimler,
çiklet beyinli iğrenç goriller
ince bıyıkları, güneş gözlükleri
dinleme aygıtları, mikrofonlar
hamamböcekleri gibi, kertenkeleler gibi dört bir yanda.
Türkçesi: Özdemir İnce
YANAN BİR SİGARA – Mongane Wally Serote (d. 1944)
Bu küçük kara çocuk
paketten bir sigara çeker gibi
geldi dünyaya
ve yakıldı.
Bakar yükselen, kıvrılan, dağılan
duman olmuş umutlarına
sonra, Hiç.
Büyür sigaranın külleri gibi büyür,
hem uysal, hem savunmasız.
Ve ezilip söndürülür.
Türkçesi: Eray Canberk
BIRAKILMIŞ ÇIKIN – Oswald Mtshali
Jabavunün dumanlarına
karışmış
sabah sisi, beyaz kadın,
yayılıyor, kalın, sarı
geniş bir yaradan
sızan irin gibi.
Küçücük evlerimiz boğuluyor içinde
ağa yakalanmış balıkları andıran.
Kanın kırmızı paçavralarına bürünmüş,
köpekler, çöp tenekelerinin yağmacıları,
hırlaşıyorlar, yırtıcı, bir çıkın
kıpırdıyor, belli belirsiz.
Bir taş atıyorum?
Uzun sivri dişlerini gösteriyor köpekler
ve bir an için
kızıl kadifeden ağızlarını.
Tabanları yağlıyorlar
ve didiklenmiş bir ceset bırakıyorlar.
— bir yığın pisliğin üstünde yeni doğmuş bir çocuk-
“Ey Yemliğin Hazreti İsası(7)
İyi uyu
insan çöplüğü üstünde.”
Anan yumurtladı seni sabahın ışıkları içinde,
günahsız parlayan yüzün,
el değmemiş çiğ tanesi gibi yüreğin.
Türkçesi: Eray Canberk
DURDURUN YALANLARI – Sipho Sepanla
İsterim hep,
Umutsuzluk çığlıklarını değil
Özünü duymanı sözcüklerin,
Çatık kaşlarımdan okunan.
Bir yeni sesin
Haykırışlarını taşıyor çünkü gövdem.
Dursun istiyorum yalanlar.
Bırakın yoksulları beslediğinizi anlatmayı
Çünkü siz çıkardınız açlığı
Altın çukuruna akıttığınızda kanımı.
Dursun istiyorum yalanlar.
Bırakın kurduğunuz okulları saymayı,
Çünkü siz çıkardınız cahilliği
Yalnızca bana göre bir eğitim kurarak.
Dursun istiyorum yalanlar.
Bırakın göstermeyi hastanelerinizi,
Çünkü siz çıkardınız hastalıkları
Emeğime açlık ücreti ödeyerek.
7 Ağılda dünyaya geldiğine inanılan Hazreti İsa’nın doğduğu zaman üstüne konduğu yemlik
hatırlatılıyor. (Çeviren)
İsterim hep,
Beni gözün abartmalarıyla değil
Tanrının yarattığı gibi görmeni,
Varlığının nesnelliğinde somutlanan.
Çünkü yere basıyorum ayağımı sıkıca
Evrendeki tüm insanlar gibi
Türkçesi: Engin Koparan