Home » Ekonomi » Ahilik » Ahi Bölüm 2 – Ahi örgütünün Anadolu’da yerleştirilip yaygınlaştırılmasıyla şu sonuçlar elde edildi – Bölüm 2

Ahi Bölüm 2 – Ahi örgütünün Anadolu’da yerleştirilip yaygınlaştırılmasıyla şu sonuçlar elde edildi – Bölüm 2

Ahi örgütünün Anadolu’da yerleştirilip yaygınlaştırılmasıyla şu sonuçlar elde edildi:

1- Göçebelikten yerleşikliğe geçiş yani Türk şehirleşmeciliği çok hızlandı.

2- On Üçüncü yüzyılın ikinci yarısı başlarına dek büyük bir çoğunlukla, Türk olmayan yerli halkın elinde ve tekelinde bulunan sanat ve ticaret işyerlerine Türkler de sahip olmaya, katılmaya, ona canlılık vermeye başladılar.

3- Türk esnaf ve sanatkârları, aralarında sağladıkları karşılıklı dayanışma ve güven sayesinde, bölgede imtiyazlı bir duruma geçti ve bunlar, yavaş yavaş şehir ekonomisinde söz sahibi oldular.

Türk toplumunun, Anadolu’nun o zamanki sanatında ve ticaretinde etkin bir duruma geçişi, yoğun olarak yaşamakta bulundukları Türkistan bölgesinden, ikinci büyük bir göçle Anadolu’ya gelişleri üzerine oldu.

Gerçekten, XI. yüzyılın ikinci yansında Maveraünnehir’den kalkıp İran’a geçerek Anadolu’ya giren 1071 yılında Romen Diojen (Romanos Diagenes), komutasındaki Bizans ordusunu Malazgirt ovasında ağır bir yenilgiye uğratan Türkler, büyük çoğunlukla göçebe idiler. Bu göçebe Türklerin, Türkistan’dan Anadolu’ya geçişleri, 1071 yılından 1230’lu yıllara dek geçen 160 yıl sürdü.

k_21160005_hamiliintarihesi_ahilik1

Harezm’in, Türkistan’ın o zamanki büyük ve uygar şehirlerinin esnaf ve sanatkârları, bu ilk göçte işlerini bırakıp gelmediler ama tarih sahnesine yeni çıkmış sayılabilecek Moğolların, hükümdarları Cengiz (Temuçin: 1115–1227) komutasında saldırıya geçip, önce Uygur Türklerini buyrukları altına alıp, onlardan askerlik ve uygarlık temellerini öğrendikten sonra 1211 yılında Çin’e girdiler. Cengiz’in danışmanı, Uygur Türklerinden “Irkıl Hoca” idi. Türklerin Moğollarla ırk bakımından ilişkileri yoktur. Moğol orduları 1219 yılında da Türk Harezmşahlar devleti ülkesine saldırdılar. Cengiz’in öldüğü 1227 yılında, Türkistan ve Harezm bölgesi tümüyle Moğolların eline geçmiş bulunuyordu.

Moğollar, Türkistan’dan İran’a, bugünkü Rusya topraklarına ve Selçukluların ülkesi Anadolu’ya yöneldiler.

O çağlarda dünyanın en uygar Türk şehirleri olan Buhara, Taşkent, Semerkand, Belh, Gazne, Merv vb. kentler, bu yarı yaban ulus tarafından yerle bir edildiler. Bu şehirler halkından olup Moğollarca öldürülme korkusundan kaçan Türk tüccar, esnaf ve sanatkârların büyük bir çoğunluğu, o sıralarda Anadolu’ya, İran’a ve Çin’e giden Venedikli gezgin Marko Polo (Marco Polo: 1254–1323)nun “Türkmen İli” olarak nitelediği Anadolu Selçukluları ülkesine, ırkdaşlarının yanına sığındılar. Kaynaklar bize o zaman, Merv şehri ve çevresinden bir göçte yetmiş bin kişinin Anadolu’ya geldiğini bildiriyorlar. İşte bu ikinci büyük göçte Anadolu’ya gelen Türklerin büyük çoğunluğu, şehirli esnaf ve sanatkârlardı. Bunlar Anadolu’nun sosyal, kültürel ve ekonomik yaşamında büyük değişikliklere, bu bölgede Türklerin şehirler kurma olayına yardımcı oldular, bu işi hızlandırdılar.

Asya’dan bu yeni gelenler burada kendilerini ayakta tutabilmek ve güvenlik içinde yaşayabilmek için, geldikleri yerlerdeki sanat ve ticaretlerini sürdürdükleri gibi askerliği de iyi öğrendiler. Yine bunlar, yerli Bizans esnaf ve sanatkârlarının rekabetlerini, kendilerinin bu alanlardaki kuruluşlarına çekidüzen vererek, Moğol saldırılarına da karşı onlarla savaşa hazır durumda bulunarak önleyebilirlerdi. Çünkü Moğollar, Doğudan sürdükleri bu Türkleri, Anadolu’da da rahat bırakmadılar.

Baycu Noyan komutasındaki Moğol orduları, daha İran’ı ele geçirip “İran Moğolları” ya da “İlhanlılar” Devletini kurmadan, o sırada batının en güçlü devleti olan Anadolu Selçuklularını yıkmak için onların ülkesine girdiler, 1243 yılında yapılan “Köse Dağ Savaşı”nda onları yenip, seksen, yüz yıl Anadolu’yu sömürdüler.

Sekiz on yaşındaki Selçuklu hükümdarı ikinci Gıyaseddin Keyhüsrev’in beceriksizliği yüzünden, ordunun büyük bölümünün, savaşa tutuşmadan kaçması, Türkleri böyle talihsiz bir yenilgiye uğrattı. Bu yenilgi, Anadolu Türklerinin bütün zenginliklerinin, bugünkü İran’ın Kazvin kenti yakınlarında yıkıntıları bulunan, İlhanlıların başkenti “Sultaniye”ye taşınmasına yol açtı.

Bütün bu nedenlerle, Anadolu’nun o zamanki büyük Türk düşünürleri, halkı, bu tehlikelere karşı güçlendirme ve örgütlendirme çabasına giriştiler.

Âşık Paşa Oğlu Tarihinde ve o zamanlar yazılmış bu tür eserlerde, Osmanlı ordusu içinde, düşmana karşı onlarla omuz omuza dövüşen gönüllü yardımcı birlikler arasında ahi zaviyelerinde yetiştirilmiş olan ahi birlikleri “Ahiyan-ı Rum” yani Anadolu ahileri de anılmaktadır. Bu gönüllü birlikler arasında “Gaziyan-ı Rum” yani Anadolu Gazileri; “Baciyan-ı Rum” yani Anadolu kadınları kolu, “Abdalan-ı Rum” yani Anadolu ermişleri adlı birlikler de vardı.

Kırşehir’e yerleşen Hacı Bektaş (1210–1270) göçebe ve yerleşik Türk toplulukları arasına girip onların ulusal duygularını kamçılayarak Türk dilinin, müziğinin, folklorunun, edebiyatının ve kültürünün, Bizans ve İran etkileri altında bozulmasını, eriyip gitmesini önledi.

Yine aynı yıllarda Kırşehir e yerleşen Horasan erenlerinden bir başka Türk büyüğü ve ekonomisti Ahi Evren Şeyh Nasırüddin Mahmud B. Ahmed (1171–1262), Türk toplumunun sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel düzeni ile uğraştı. O, Horosan, Harezm ve Türkistan bölgelerinden gelen Türk esnaf ve sanatkârlarını, ahlak, yardımseverlik, konukseverlik ve sanat birleşimi olan ahi kuruluşu içinde birleştirip örgütlendirdi.

Ahilere, ahi babalarınca yaptırılmış olan zaviyelere gitmeye başlayışlarının ilk günlerinde şu ana ilkeler öğretilirdi ki, zaten bunlar, yüzyıllarca Türklerin ayırıcı nitelikleri halinde sürüp gelmiştir:

Devam edecek …