Home » Tarih » Antik Çağlar » Antik Mısır – Kısım 13 – Güneşin Oğlu I , Piramitler Çağı IV

Antik Mısır – Kısım 13 – Güneşin Oğlu I , Piramitler Çağı IV

Eşleri ve çocuklarıyla birlikte bütün bir yıl boyunca piramit alanında yaşayanlar yalnızca görece küçük bir uzman taşocağı işçisi, topograf, mühendis ve zanaatkârlar gurubuydu. Çalışanların çoğu, Mısır’ın dört bir yanındaki kasabalarında veya köylerinde yaşayan ailelerinin yanına dönmeden birkaç aylık bir dönem için hizmet eden geçici işçilerdi. Sıradan işçilerin yerleştirildikleri ‘piramit kasabası’ onların gündelik yaşamlarının etkileyici ayrıntılarını ortaya koyuyor. Büyük Piramidin inşasında, Gerget Khufu (Hufu Yerleşimi) diye adlandırılan başlıca ekim alanının yanına, Khufu’nun vadi tapınağının yakınına kuruldu. Büyük miktarlardaki kırık çömlek, kömür, kül ve hayvan kemiği, öncelikle binlerce işçinin beslenmesine odaklanmış bir faaliyet yoğunluğuna işaret etmektedir. Daha sonraki hükümdarlık dönemlerinde, güneyde, Gize yaylasında çok daha büyük bir piramit kasabası boy gösterdi. Kasaba, piramit inşasında yürütülen titiz düzenlemeyi ve planlamayı ortaya koyuyor. Kutsal nekropolden 9 metre yüksekliğinde ve 9 metre kalınlığında olan taş bir duvarla ayrılan kasaba dikkatli bir biçimde tasarlanmıştı. Kasabanın çeşitli bölümlerinin tamamı, piramit biçimli işgücü yönetimini yansıtan ve pekiştiren katı bir hiyerarşik düzenlemeye işaret etmektedir.

Çalışanlar hayli ilkel koşullarda, baraka bloklarının duvarları boyunca dizilmiş sert yer ‘yatak’larında uyuyorlardı. Her bir uzun, dar birim, iki grubun yirmi işçisini barındırabilmekteydi. Her birimin arkasındaki daha ferah yaşam alanları muhtemelen gurup denetçilerine ayrılmıştı. Bütün faaliyetten sorumlu yönetici -Hemiunu’nun kendisi değil, inşaat alanındaki günlük faaliyeti denetleyen memur- büyük, ayrı bir villada daha rahat yaşıyordu. Villanın tam karşısındaki kolonlu büyük salon, akşam yemeklerinin birlikte yendiği tesis olarak hizmet vermiş olabilir. Birlikte yemek yemek kesinlikle topluluk ve arkadaşlık bağlarını pekiştirmeye yardımcı olmaktaydı. Zor ve el emeği gerektiren piramit inşa etme işi, protein bakımından zengin bir beslenme düzeni gerektirmekteydi ve bol kurutulmuş balık tayınına et takviyesinde bulunmak için kasabada her gün on bir kadar büyükbaş hayvan ve otuz kadar koyun ve kesiliyordu. Aynı zamanda düzinelerce fırıncı Eski Mısırlıların başlıca öğünleri olan ekmek ve birayı üretmekle uğraşıyordu. Beslenme düzeninin önemli bir parçası olarak tahıl vesikaya bağlanmıştı ve dağıtımı sıkı denetim altındaydı. Silolar ve tahıl ambarları ilave güvenlik için kasabanın köşesinde, etrafı bir başka duvarla çevrili olan kraliyet yönetim tesisinin içine yerleştirilmişti: İşçiler arasında yoldaşlık havası yaratmakla birlikte, kim için çalıştıklarını unutmamalarını sağlamakta gerekliydi.

Khufu’nun anıtsal inşa projesini kuşatan en ilgi çekici soru muhtemelen onun amacıdır. Böyle bir mimari, mühendislik ve yönetim çabasının ilham kaynağı neydi? Niçin on bin erkek yapay bir taş dağı inşa etmek için yirmi yıl emek sarf etmişti? Mısır bilimcilerin kabul ettikleri kolay yanıt, kutsal krallık ideolojisine atıfta bulunur: Monarkın halk ile tanrılar arasındaki tek aracı, yaratılmış düzenin savunucusu ve Mısır’ın süren istikrarının ve refahının güvencesi olduğu düşüncesi. Böyle bir sistemde, halk kendileri ile hükümdarları arasındaki sözleşmeyi muhafaza etmek için büyük bir kraliyet projesine kesinlikle isteyerek emek verecekti. Belki. Ama piramit inşaatı özellikle tarlaların sular altında kaldığı taşkın aylarında nüfusun büyük bir bölümü için istihdam sağlayan bir tür sosyal güvence olsa bile; işçiler, daha önce sanıldığı gibi köle muamelesi görmeyip, makul bir biçimde barındırılmış ve beslenmiş olsalar bile; yöneticiler önlerindeki görevin asil niteliğinden söz ederek işçileri etkilemiş olsalar bile, yine de koşulların -en iyimser görüşle- rahatsız edici ve çalışmanın mecburi olduğu gerçeği gün gibi ortadaydı. Kraliyet memurları bir köye erkeklerini almak devlet hizmetine almak üzere geldiklerinde, büyük bir sevinç yaşanması ihtimali bulunmamaktadır. Kırık kemik, ciddi bel sakatlanması ve acılı eklem iltihabı kanıtlarıyla dolu iskeletlerin gösterdiği gibi işçiler Gize yaylasında sık sık yaralanıyorlardı. Çok sık ölümle sonuçlanan kazalar meydana geliyor olmalıydı. Resmi kayıtlar, Büyük Piramidin inşasında kaç kişinin öldüğü konusunda tahmin edilebileceği gibi suskundur.

Piramit tam olarak bütün ülkenin katıldığı ve gurur duyduğu ‘ulusal bir proje’ değildiyse, o zaman neydi? Rahatsız edici yanıt, mutlak iktidarın nihai izdüşümü olduğudur. Tarih boyunca despotlar ve gücü ellerinde tutanlar devasa yapılardan etkilenmişlerdir. Khufu’nun Büyük Piramidi bir tür büyüklük kuruntusunun en arsızı ve kalıcısıdır. Hiç kuşku yok ki piramidi inşa ettiren kral, insan yaşamına pek saygısı olmayan megaloman bir tiran olarak öldükten sonra ün kazandı. M.Ö. beşinci yüzyılda yazan Herodotos, ‘Khufu ülkeyi her türlü ıstıraba sürükledi. Tebaasını dinini uygulamaktan men ederek bütün tapınakları kapatmakla yetinmedi, istisnasız hepsini kendisi için köle gibi çalışmaya mecbur etti.’ iddiasında bulunduktan sonra ekler: ‘Mısırlıların nefreti öyle büyük ki (Khufu’dan) söz etmeye dilleri varmıyor.’

Herodotos

Büyük Piramidin simgeciliği yakın geçmişte diktatörleri etkilemedi. Napoleon Bonaparte M.S. 1798’de Mısır’ı işgal etmesinden sonra askerlerine ‘Fransa’nın askerleri, 4000 yıldır bakan gözler şimdi size çevrildi.’’ sözcükleriyle seslenmeden önce Gize’yi hedef gösterdi ve askerlerine yaylanın eteklerinde kamp kurdurdu.

Büyük Piramidi eşsiz kılan bir başka özellik kesinliği ve karmaşıklığıdır. Gerçek kuzeye kusursuz yönlendirildiğinden bahsetmiştik. Ama bu yapının en sıra dışı yanı, mezar odasından -ve onun altındaki mezardan- çıkıp, masif (birinci jeolojik zamanda oluşmuş, deprem riski çok az olan alanlar) taş blok yığınının içerisinde ilerleyerek dış yüzeyine ulaşmadan sonlanan daracık bacalardır.

Yanlış bir biçimde ‘hava bacaları’ adı verilen bu bacaların amacı, daha yüce ve aşkındı: bunlar yıldızlara –özellikle de Sirius’un (Köpek Yıldızı) gökyüzünde ulaştığı en yüksek noktaya, Avcı (Orion) takımyıldızındaki bir yıldıza gök küre kuzey kutbu etrafında dönen iki batmayan yıldıza– işaret etmekteydiler. Eski Mısırlılar hünerli gökbilimcilerdi ve yıldızlar devlet dininde, özellikle de kralın ahret hayatına ilişkin inançlarda önemli bir rol oynamaktaydı.

Batmayan yıldızlar özel bir merak kaynağıydılar. Geceleyin gökyüzünde yalnızca bu yıldızlar sürekli görülebilir kalmakta, asla batmamakta ve bu nedenle de kralın ebedi yazgısı için mükemmel bir eğretileme oluşturmaktaydılar. Khufu’nun Piramidi, adeta gökyüzü ile yeryüzünü kralın daimi mutluluğu için birleştirmenin bir yoluydu.