Her şeyden önce V. ve VI. sülale dönemine ait mezarlar, sıra dışı sanat çalışmalarıdır. Mezarların renkli rölyefleri, Eski Mısırlı ustaların Dahşur ve Gize’deki kraliyet mezarlıklarında birçok nesil boyunca bilenmiş becerilerine tanıklık etmektedir. Daha büyük anıtlar dikmek için yeri olan, iz bırakmakta hırslı geç Eski Krallık üst düzey memurları mezar inşa ve süsleme işini çok ciddiye aldılar. Mezar inşa ettirme hızla bir rekabet konusu haline geldi ve bir bürokrat anıtını gösterişli, mimari modaya uygun bir biçimde inşa ettirmeye başlamadan önce kendisini çağdaşları (ve onların soyundan gelenler) karşısında üstün kılabilecek son bir terfi umarak yüreğinin yettiğince beklerdi. Memurlar mezar şapellerine, aile üyelerinin ve başka ziyaretçilerin ölünün heykeline sunularını bıraktıkları zemin kattaki kabul salonlarına ya da odalara abartılı bir özen gösteriyorlardı. Fakat zeminin altında ve görüş alanının dışında kalan mezar odasına gelişi güzel bir süslemeden daha fazlasını nadiren yaptırıyorlardı. ‘Gösterecek bir şeyin varsa, göster’ Eski Mısırlılar için kesinlikle hassas bir noktaydı.
Süslemeye gelince, belirli temalar vazgeçilmezdi. Eski Krallık devlet memurlarının rekabetçi dünyasında süslü bir mezar üstünlük taslamanın en etkili aracı olmasına rağmen, onun daha temel amacı -merhumun ölümsüz ruhunu ebediyette korumak ve ona bakmak- ne unutulabilir ne de göz ardı edilebilirdi. Dolayısıyla en önemli mezar resimleri temel ihtiyaçlardan (ekmek ve bira) mobilya, mücevher ve şarap gibi özel eşyalara uzanan sunuların üretimini ve sunuluşunu tasvir edenlerdi. Bu arada, bu tür sahneler, amaçları gündelik yaşamı kayda geçirmek olmasa da, tarım teknikleri, emek yoğun üretim ve yiyeceklerin hazırlanması hakkında zengin bilgi sağlamaktadır. Mezar resimleri daha ziyade sanatsal sigorta poliçeleriydi: Mısır inancına göre, ölen insanın vücuduyla birlikte gömülen gerçek mezar malları tüketilir ya da tahrip edilirse, bu resimler büyü aracılığıyla mezarda hayat bulacak ve her ihtiyacın sürekli tedarik edilmesini sağlayacaktı. Aşağıdaki mezar odasına gönderme yapan ‘sahte kapı’ya doğru yürüyen sunu taşıyıcıların resimlerine benzer biçimde büyü tarafından hayat verilir ve onlar da mezar sahibine hediyelerini vermeyi hiçbir zaman aksatmazlardı.
Mezar şapelinin iki yönlü amacı (sahibinin statüsünü duyurmak ve ona rahat bir ahret hayatı garanti etmek) düşünüldüğünde, dekorasyonun Eski Mısır’a ilişkin oldukça idealleştirilmiş bir yaşam görüntüsü sunması şaşırtıcı değildir. Heykeltıraşların ve nakkaşların şeyleri gerçekte olduğu gibi değil müşterilerin dilediği biçimde tasvir etmeleri gerekmekteydi. Dekorasyon, her şeyin ötesinde, kurulu toplumsal düzeni pekiştirmek için tasarlandı. Sözgelimi, mezar sahibi, her sahneye hâkim olacak biçimde uzun gösterilirken, hizmetkârları -karısı ve çocukları- çoğunlukla boyları onun çenesine zorlukla erişen küçük figürler olarak gösterilirler. Mısırlıların kademe takıntısını mükemmel biçimde yansıtan bu ‘hiyerarşik ölçeklendirme’ ilkesi, modern gözler için çok gariptir. Anlatısal süreklilik duygusu hemen hemen hiç yoktur. Sahneler sanki uzam ve zamanda askıya alınmışlar gibi belirir. Mezar sahibinin, çocukluğu, evliliği, üst düzey göreve yükselmesi gibi önemli olayların resmedilen sahneler arasında bulunmaması dikkat çekicidir, çünkü bunları süslemeye dâhil etmek, onları ebediyen ölümsüzleştirmek olacaktı. Sanatta ebedileştirmenin yalnızca en son noktada -başarının, zenginliğin ve statünün zirvesinde- uygun olduğu kabul edilmekteydi. Mezar resimleri gündelik yaşamın gerçeklerine ilişkin güvenilir veriler sunmasa da, Eski Mısır seçkinlerinin fantezileri hakkında fikir sahibi olmamıza olanak tanır. Avare zenginlerin zevkleri titizlikle kayıt edilmiştir: çölde avlanma, bataklıkta balık ve kuş avı ve bir dizi kapalı mekân uğraşısı.
VI. sülale dönemi başlarında vezir olan Mereruka resim yaparken ve masada oyun oynarken gösterilir. Bir başka sahnede, hanesinin çalışanları döşeği, baş dayanağını ve sayvanı düzelterek onun yatağını düzenlemektedirler; daha sonra ki sahnede karısı harp çalarak onu eğlendirirken Mereruka sayvanlı yatağında dinlenmektedir. Nadiren de olsa hareket etmesi ve gerçekten bir şeyler yapması gerektiğinde, en azından hizmetkârların omuzlarında taşıdıkları gölgelikli tahtırevanın konforu içinde bir yerlere seyahat etmekten hoşlanabilir. Kuşkusuz bu gibi etkinlikler, (eski ve modern) Mısır taşrasındaki yaşamın sert gerçekliklerinden uzak bir dünyaydı. Eski Krallık sonlarının bürokratları halk tabakasından olabilirlerdi, ama kariyer basamaklarını tırmandıklarında kendilerini halkın geri kalanından ayırmaktan ve abartılmış bir lüks içinde yüzmekten fazlasıyla memnun olurlardı. Çok nadir olarak, ipek örtünün arkasındaki dünyanın kendisini bir için göstermesine izin verilse de, bu yalnızca bir noktayı vurgulamak içindir. Mereruka’nın mezarında, onun sefa içindeki yaşamı, üzerinde yetki kullandığı vergi borçlularına verilen sert cezayla karşıtlık içindedir. Aslında vergi borcu içindeki bir köyün liderini can sıkıcı bir yazgı beklerdi: Yerel vergi dairesine karga tulumba götürülen lider, yazıcılar savunmayı ve cezayı kaydetmek için hazır beklerken, kamçılanmayı, bir dayak direğine bağlanmayı ve odun sopasıyla dövülmeyi umabilirdi. Sadece güçlülere mahsus olan avlanma ve balık tutma dünyasının uzağındaki yaşam yoksul ve berbattı.
(Zenginle fakir arasındaki uçurum farkı aslında her devirde derin izler bırakan toplumsal bir yaradır. Günlük yaşam, mezar yapımları, statünün getirdiği tüm o imkânlar ve açıkçası gömüldüğünüzde mezarınıza bırakılan tüm o değerli eşyalar.. Belli bir hiyerarşi içinde yaşayan halklar, kraldan en alt tabakadaki insanına kadar sosyal yapı içinde aslında tek bir şeyi ister. Tüm bu debdebe, şatafat ya da yokluk ve hiçlik içinde insanların arzu ettiği tanrının merhametidir.
Konuya on beş tane yazdığım alt başlığın ardından bir süre ara vermiş bulunuyordum. Tekrar kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Gelecek yazıda görüşmek üzere. Hayırlı bayramlar sevgili okuyucular.)
Kaynak: Eski Mısır – Toby WİLKİNSON