II. sülalenin görünüşteki istikrarı ülke genelinde artan gerilimi gizlemekteydi diye yazmıştık.
Nineter’in hükümdarlık döneminin ortalarında (yaklaşık 2700 yılları) sivil itaatsizlik baş göstermiş gibi görünmektedir. Palermo Taşı’ndaki anlaşılması oldukça güç bir madde, ‘Shem-ra ve kuzeye ağır darbeler indirilmesi’nden bahsetmektedir. Belki de, I. sülalenin Yukarı Mısır’a odaklanması, Mısır’ın kuzeyinde yaşayan halk arasında içten içe kaynayan bir alınganlığa yol açmıştı.
Abdju (Abidos) terk edildikten üç ya da dört nesil sonra yeniden kraliyet mezarlığı haline getirildi. Bu karar kendisini -eski Mısır tarihinde eşi görülmemiş biçimde- Horus’un (krallığın tanrısı) değil ama Seth’in (çöllerin tanrısı ve Nubt’un yerel tanrısı) dünyevi cisimleşmesi olarak sunan bir kral tarafından alınmıştı. Seth kültünün Yukarı Mısır odaklı olması, otoritesi ülkenin güneyinde daha fazlaymış gibi gözüken bir kralın ilgisini çekmiş olmalıdır. Peribsen’in (Seth-Peribsen yaklaşık 2680 yılları) Abdju’daki mezarı firavun devletinin ilk yıllarına geri dönülerek bilinçli bir biçimde I. sülaledeki öncülleri örnek alınarak yapılmıştı. Peribsen ayrıca kral Ka’dan sonra Abdju’da ayrı bir mezar saray yaptıran ilk kraldı.
Erken Mısır monarşisinin zorlukla oluşturduğu birlik zayıflamış, altı oyulmuş ve krallık kurumunun kendisi ülkeyi birleştirme savaşlarından bu yana en büyük gerilimin altına girmişti. Devletin ihtiyacı olan şey iktidara güç katacak bir karizmaya, kuvvete ve kararlılığa bağlı Narmer yapısında güçlü bir liderdi. İşte tam bu esnada Khasekhem bir adım öne çıktı.
II. sülalenin son hükümdarı (yaklaşık 2670 yılları) olmasaydı Eski Mısır uygarlığı oluşum evresinin ötesine geçemeyecek ve hiçbir zaman kendine özgü piramitleri, mezarları ve tapınakları inşa edemeyecekti. İşte bu noktada Khasekhem Eski Mısır için önemli bir figürdür. Khasekhem’in gerçek adı olan ‘ortaya çıkan güç’ onun niyetlerini ifade etmiş ve o bu doğrultuda bir yaşam sürmüştü.
Anlaşılan Khasekhem’de tıpkı Peribsen gibi Yukarı Mısır’lıdır. Khasekhem kült merkezine heykeller ve taş kaplar adayarak ve kasabanın arkasında büyük, etrafı çevrili bir meydanın yapımına girişerek Nekhen’e ayrı bir önem vermiştir. Yapılmalarının üzerinden 4500 yıldan daha fazla zaman geçmesine rağmen duvarları halen 11 m yüksekliği bulmaktadır ve dünyada ayakta kalan en eski kil tuğla yapıdır. Khasekhem, kendisini gök tanrı Horus ile cisimleştirmiş ve geleneksel bir kral gibi hüküm sürmüştür.
Kralın Nekhen’de bulunan gerçek ölçülere göre yapılmış iki heykeli, onu krallığın en eski kutlamalarından biri olan kraliyet yıldönümünde giyilmesi adet olan, vücudu saran elbiseyi giymiş olarak göstermektedir. Heykele eşlik eden hiyerogliflerde ’47.209 kuzeyli düşman’ yazılıdır. Khasekhem’in niyeti asi olan Aşağı Mısır’ı yeniden fethetmek ve onu yeniden krallığa katmaktı. Kendisinin önderliğinde bu saldırı ve birleştirme olayı çabucak gerçekleştirildi. Khasekhem iki ülkenin birleştirildiğini adını ve unvanını değiştirerek zekice ilan etti. Khasekhem, ‘iki hükümdar onda barış içindedir’ sanının tamamladığı ‘ortaya çıkan iki güç’ Khasekhemui (Khasekhhemwy) oldu.
Palermo Taşı, bu kez Mısır’ın hem maden hem de tarım zenginliğini kapsayan ‘altın ve tarla sayımı’biçimde olmak üzere düzenli sayımın yeniden başlatıldığını yazmaktadır. Antik Mısır’ın ilgi odağı, Güney Filistin değil, Kubna Limanı’ydı. (klasik çağdaki Byblos, bugünkü Cübeyl, Beyrut’un kuzeyi)Kral dostluk bağını güçlendirmek için yerel tapınağa yazıtlı bir taş kap hediye etmişti. Kubnalı tüccarlar, iyi kalite kereste kaynaklarından yoksun olan Mısır’a gemi yapımı için sedir ağacı sağlamaktaydı. Tedarik edilen diğer malzeme ise kalaydı. Palermo Taşı’nın Khasekhemui’nin hükümdarlığının 17. yılına (yaklaşık 2655 yılları) ilişkin maddesi bu ticari alışverişlere gönderme yapmaktadır. Ayrıca kralın mezarındaki ibrik ve çanak Nil Vadisi’ndeki ilk tunç kaplardır.
Khasekhemui Yukarı Mısır’ı boydan boya yeni tapınak binalarıyla donatmadan evvel Nekhen’deki mezar kompleksini tamamladı. Mezar odası daha önce kalkışılmamış ölçüde dikkatli bir biçimde şekillendirilmiş kireçtaşı bloklarıyla uyumluydu. Bu gelecekteki beğeninin işaretlerini vermekteydi.
Kralın yalnızca Yukarı Mısır’da binalar yaptırdığını düşünmek biraz alaycı olabilir. Sakkara’daki çölde, günümüz turist yolunun ve hatta deve sürücülerinin gittiği yerlerin ötesinde büyük bir yapı kompleksi durmaktadır. 400 metre eninde ve yaklaşık 800 metre boyundadır. Yerel Arapça adının Gisr el-Mudir, ‘patronun çevirmesi’ olması hiç de garip değildir. Khasekhemui ülkeyi yeni bir çağın eşiğine taşıyan firavundu.
Sakkara’nın ufkunda Mısır’ın ilk piramidini, Kral Neterihet’in (Coser/Zoser) Basamaklı Piramidini inşa edenler ardıllarının Mısır tarihi boyunca yapacakları şeyi yaptılar: İnşaat için hazır bir taş ocağı aradılar ve onu yakındaki bir anıtta buldular.
Yeniden taş çıkarma sorunuyla uğraşmak yerine Gisr el-Mudir’i (Khasekhemui’nin Sakkara’da yaptırmış olduğu büyük yapı kompleksi) parçaladılar ve onun taş bloklarını üstelik daha büyük olan bir yapıyı meydana getirmek için kullandılar. Ortaya çıkan Basamaklı Piramit, manzaraya hükmettiği gibi III. sülaleye (2650-2575) ilişkin görüşümüze de hükmetmektedir. Neterihet, babasının büyük projelere eğilimini miras aldıysa bile, Khasekhemui’nin başarılarını gölgede bırakma konusunda kararlı görünmektedir.
Kadim yaratılış tümseğini taklit eden taştan bir dağ (Zep-Tepi; tanrıların ilk ortaya çıkmasındaki tümsek) kralın mezar odasının üzerinde tek bir adımda mastaba şeklinde yükseliyordu.
Tarihte ilk defa olmak üzere parlak bir kraliyet anıtı anlayışı ve bunun hayata geçirilmesi bilinen bir bireye atfedilebilir. Onun adı Eski Mısır bilgeliğinin ve biliminin simgesi olarak yüzyıllardır yankılanıyor: İmhotep.
Basamaklı Piramidin girişinde sıralanmış sütunlardan birinin kaidesinde onun adıyla birlikte kralının adı yazılıdır.
İmhotep’in bir dizi unvanı (Kraliyet Mührü Taşıyıcısı, Kraldan Sonra Birinci, Büyük Mülkün Yöneticisi, Seçkinlerin Üyesi, Kâhinlerin En Büyüğü, Heykeltıraşların ve Ressamların Gözeticisi) olsa bile, hiçbir yerde Basamaklı Piramidin mimarı olarak anılmamaktadır. Fakat öldükten sonra ulaştığı ün İmhotep’i akla yatkın bir aday haline getirir. İmhotep sıra dışı vizyonu sayesinde kral mezarının tek basamaklı mastabadan dört basamaklı piramide ve en sonunda altı basamaklı biçime dönüşünü gördü. Düşüncenin anıtsal ölçekte inşa edilmiş taş bir yapıya aktarılması İmhotep’in en büyük başarısıydı ve onun buluşu Piramit Çağı’nın başlangıcı oldu. Bu çağ geniş kapsamlı etkiler doğuracaktı.
Piramit inşa etmek yönetimsel bir değişikliğe gidilmesini zorunlu kıldı. Bu doğrultudaki ilk adım genel yönetim mekanizmasından sorumlu olan ve krala rapor veren tek kişi yani vezir makamının oluşturulmasıydı. Vezir, Mısır’ın başbakanıydı ve doğrudan monarka ulaşabilmesinden ötürü ek bir iktidara sahipti. Kralın akrabalarının alakalı olmayan makamları ellerinde bulundurduğu eski sistem yerini daha gerçekçi bir yönetime bırakarak, toplumun daha geniş kesiminden meslek sahiplerine başarı kazanmanın kapısını açtı ve mesleki ilerlemeyi liyakate bağladı. Mısır piramit inşa etmeye dört elle sarılırken, piramitlerde Mısır’ı inşa ediyordu.
Metjen’in meslek başarısı, siyasi yönetimdeki bu sessiz devrimi çok güzel açıklamaktadır. Metjen’in Sakkara’daki mezar yazıtı, ilk kapsamlı otobiyografik metindir ve onun basit ambar yazmanlığından Delta eyaletlerinin yöneticiliğine terfi edişini özetler.
Neterihet ve maiyetinin başarıları öylesine büyüktü ki III. sülale döneminden ardılları olanSekhemkhet, Khaba ve Sanakht büyüklük bakımından Basamaklı Piramide yaklaşabilen bir anıt bırakamadı. III. sülale döneminin sonlarına vardığımızda adından söz ettiren başka bir kral ile karşılaşırız: Uni. (Huni)
Meydum’daki (Meidum) piramit kalıntısı eğer yanlış bir biçimde Kral Uni’ye atfedilmezse, o büyük bir piramit yapımına hiç girmemişti fakat yine de önemsiz sayılmazdı. (Bu piramidin kral Snefrutarafından devam ettirildiği görüşler arasındadır.)
O firavun uygarlığını, Mısır eyaletlerine dağılmış bir dizi küçük piramitle mimari olarak sergilemişti. Abu Adası’nda inşa edilen en güneydeki piramit kraliyet iktidarının dışavurumu için gözde bir yerdi. Bu anıta ve bitişiğindeki saraya ‘Uni’nin Tacı’ adı verildi. Nehir aşağı ilerleyen kral, Ceba’da (bugünkü Edfu) ikinci bir piramidi, Nekhen yakınındaki el-Kula’da üçüncüyü, Nubt yakınındaki Tukh’da dördüncüyü ve Abdju’da beşinciyi sipariş etti.
Başka anıtlar Orta Mısır’daki Zaviyet el-Meitin’de, Fayyum’un girişindeki Seila’da ve Delta’daki Hut-heryib’de belirlenmiştir. Seçilen bu yerler ya bir eyalet başkenti ya da dini bir merkezdi. Anıtlar ülkenin dört bir yanında sadece kralın yetkisini simgeleyen taştan yapılar değil ayrıca halkın da devlete olan iktisadi görevlerini, vergiyi hatırlatan yapılardı.
Devletin bakış açısından bu anıtlar ve onlara bağlı binalar gelirin toplanmasını kolaylaştırıp sistemli hale getirmekteydi.
III. sülale döneminin sonunda monark ve onun yönetimi nihai amaçlarına ulaşmışlardı: Mutlak iktidar.
(Dünyanın en büyük krallığının zemini hazırlanırken bir sonraki yazıda daha büyük yapılara ve daha öncü firavunlara değineceğiz. Zamanın deyimiyle ‘yeryüzündeki cennete’ gitmeye hazırlanın. Büyük düzenlemeler bizleri bekliyor olacak. Sevgilerle dostlarım.)
Kaynak: Eski Mısır – Toby WİLKİNSON
Tayfun KARNAKLI