Azerbaycan Şairleri
HAYAT FELSEFESİ – Samed Vurgun (1906-1956)
Kuşlar katar-katar illerden geçer,
Beşer nesil-nesil dünyadan göçer;
İnsanlık kâh zehir, kâh şerbet içer…
Ezelden böyledir hükmü zamanın
Düğümlü bir sırrı var asumanın!
Çarhını kurdukça devranın eli
Bazen ağlar olur, bazen gülmeli…
İnsanın en büyük aşkı, emeli
Bazen aslan gibi çırpınır darda,
Bazen da gark olur fırtınalarda…
Değişir semtini daima sular,
Değişir fikirler, dönür duygular.
Kâinat tutmayır bir yerde karar:
Çarpır sinesini kayalıklara-
O kâh kışa çıkır, kâh da bahara!
Dünya binasını kurandan beri
Saadet adlanan o güzel peri
Gel! diye seslemiş germeleri:
Yazıklar olsun ki hele insanlık
Gelip kavuşmamış ona bir anlık.
Ey dünya güzeli, kaçma beşerden!
İnsandır ayıran hayırı serden…
Gel onun aşkını ucuz tutma sen,-
Kalbi var, hissi var her muhabbetin,
Karalmaz yıldızı ebediyyetin!..
Ölüm bir iblistir, hayat bir melek!
Varlığı izleyir hiçlik gölge tek…
Işık karanlıkla pençeleşerek
Yaşatmak isteyir cihanda bizi
Güneş selamlayır irademizi!
Yamanlık, yahşilik durur yüz-yüze
Dilsiz asırlardan mirasdır bize
Eser bahar yeli kalplerimize
Lâkin arkasınca kefen geyir kış,
Tabiat varlığa böyle gargamış
Bir bayram sözü var, bir de ki matem,
Neşe bir âlemdir, gusse bir âlem.
Hayat öz atını sürür demadem;
Odlar içinde de her bir manzara
Yine kanat verir düşüncelere!
Yine de insanın hayal şehperi
Gezir fezaları, göğ denizleri,
Sen ey saadetin güzel seheri!
Alkışla insanın pak emelini,
Uzat yeryüzüne hüner elini!
Zamandır, beşerin imdadına gel!
Hasta bir güzeldir hünersiz emel…
Hüner söylediğim o kudretli el
Bütün kâinata koy kanat gersin,
Beşer kervanına o yol göstersin.
Hüner kanat vesin toprağa, taşa,
Denizler çatılıp gelsin baş-başa…
Azadlık ordusu varsın birbaşa,
Her zafer destanı yadigâr olsun.
Ölüm teslim olsun, hayat var olsun!
Dünyaya bir şöhret yaranmışık biz,
Güneş çökmemişdir karanlığa diz.
Koy ölsün yamanlık, o hain iblis!..
Yahşilik çağırsın her kalbin n eyi,
Kurtarak zincirden Promete’yi…
Felaket kocalmış… karttır o köpek.
Onun sümükleri tez çürüyecek…
Saadet-gençliktir, adı-gelecek!
Onun gözlerinde hayat aşkı var-
Var olsun gelecek! Var olsun bahar!
asuman: gökyüzü
çarh: tekerlek
gerine: yüzyıl, çağ
tek (teki): gibi
yamanlık: kötülük
yahşilik: iyilik
gargamak: ilençlemek
gusse: keder
demadem: durmaksızın
şehper: kuş kanadının en uzun tüyü
göğ: mavi
hüner: yiğitlik
koy: bırak
azadlık: kurtuluş
birbaşa: doğrudan doğruya
yaranmak: yaratılmak
kocalmak: yaşlanmak
sümük: kemik
TOPRAK
Yüreğimde gezdirirem doğma anam toprağı,
Babalardan yadigârdır her gülşeni, her bağı.
Ben toprakda yaranmışam, toprak benden yaranıp,
Bana vatan yaranıp.
Milyon-milyon muhabbetler yatır toprak altında.
Muhabbetler, hoş sohbetler yatır toprak altında.
Tarih bilir neler, kimler karışıp bu toprağa,
Toprak altta vahtlı, vahtsız yatanları anıram,
Özümü de bu toprağa bir namized sanıram.
Sanırım ki yeryüzüne ışık salan yıldızlar
Göçüp gitmiş duhalarm kocalmayan sözüdür.
Geceleri dünyamızı seyre dalan yıldızlar
Toprak altda yatanların göklerdeki gözüdür.
dogma: öz
vaht: vakit
namized: namzet, aday
duna: kuşluk vakti
HAYAT SEVGİSİ – Mikayıl Müşfik (1908-1937)
Ah, ben günden güne bu güzelleşen
Işıklı dünyadan nece el çekim.
Bu yerle çarpışan, göyle elleşen
Dostdan, aşinadan nece el çekim?
Bakınız tan yeri sökülmüş kibi
Dostlar bir cabheye dökülmüş kibi
Uzakdan uzağa ham gümüş kibi
Akaran sehradan nece el çekim?
Bir yanda terlanlar, dumanlı dağlar,
Bir yanda keklikler, ayna bulaklar,
Bir yanda bülbüller, çiçekli bağlar
Ben bu tamaşadan nece el çekim?
Hayat dedikleri bu keşmekeşden,
Kalbimde, kanımda yanan ateşden
Geceden, gündüzden, aydan, güneşden,
Bu engin fezadan nece el çekim?
Mehriban sevgilim karşımda durdu,
Yine şairliyim başıma vurdu,
Bendan Mecnun gönlüm merakla sordu
Bu saçı Leyladan nece el çekim?
Hazan acısına edib teheminül
Gülün kölgesinde ötende bülbül
-Hayat, hayat-, diye çırpınır gönül
Gönülden, sevdadan, nece el çekim?
BENDE İHTİYAR OLSA – Resul Rıza (1910-1979)
Ben isteyirem:
Bulutlar ağlasın
uşahlar ağlamasın:
analı ya anasız.
Ben isteyirem:
güller açılsın,
gülleler açılmasın,
amanlı ya amansız.
Ben isteyirem:
kapılar kapansın
soğuk olanda hava.
Gözler kapanmasın,
sözler kapanmasın.
Ben isteyirem:
yangınlar sönsün,
ümitler sönmesin.
Meyveler değsin öz faslında.
Yüreklere söz değmesin.
Bahardan budaklar eğilsin.
İnsan başım eğmesin;
hacaletten ya güçsüzlükten.
Aksın bulaklar gözyaşı gibi
toprağın üzerinde.
Gözyaşı bulak gibi akmasın
dünyanın hiçbir yerinde.
Her şey insana baksın.
İnsan ele bakmasın.
Geceler yıldızlar oyak olsun.
İnsanlar yatıp dinçelsin;
Kuvvet toplasın sabahın
Hayırlı işlerine.
Açsın gözlerini
Geleceğin ümitli seherine.
Ben isteyirem:
sevinç, saadet bol olsun.
Yürekden-yüreğe,
ülkeden-ülkeye
açık yol olsun.
ELİMDEN GELSE – Resul Rıza (1910-1979) Uyarlama
Ben isterim ki
Bulutlar ağlasın
Çocuklar ağlamasın
Hiçbiri öksüzlük
Yetimlik duymasın
Ben isterim ki
Konuşsun her çiçek
Kendi dilince
Silahların
Kesilsin sesi
Ben isterim ki
Yangınlar sönsün
Umutlar sönmesin
Erişsin her meyve
Kendi çağında
Yüreklere
Acı söz değmesin
Ben isterim ki
Eğilsin dallar
Bereketten;
İnsanoğlu
Başını eğmesin
Utançtan ya da güçsüzlükten
Ben isterim ki
Gözyaşı gibi
Aksın pınarlar
Berrak duru
Toprağın üzerinde
Pınar gibi
Akmasın gözyaşı
Yeryüzünün hiçbir yerinde
Ben isterim ki
Bir yıldızlar
Kalsın uykusuz
İnsanlar yatıp dinlensinler
Taze bir güçle
Başlamak için
Umutlu sabaha
Ben isterim ki
Her şey eğilsin
İnsanın önünde
İnsan insana
Tutsak olmasın
Ben isterim ki
Sevinç mutluluk
Bol olsun
Yürekten yüreğe
Ülkeden ülkeye
Açık yol olsun
Uyarlayan: Ataol Behramoğlu
NÂZIM HİKMETE AĞIT – Nigar Refibeyli (1913-1981)
Ölümün bizi
Ele yandırdı,
Ele yandırdı ki gardaş,
Ne demeye dilim gelir
Bu derdin ağırlığına…
Çiğnini vermeseydi halklar
Biz bu gam yükünü
Çekebilmezdik,
Ağlamasaydı seni dünyanın anaları,
Bir derya gözyaşı
Dökebilmezdik…
Seni gurbette deyil,
Sürgünlerde deyil,
Arzularının dünyasında
Sevdiğin seherde bastırdılar…
Tabutunun daşında
Milletleri, halkları
Gardaş gördüm,
Rus gizinin, Arap şairinin
Alman komünistinin
Gözünde yaş gördüm.
Işıklıydı arzun, niyetin
İnsan idin,
Oğlu idin büyük beşeriyetin,
Guruyan dudağın,
Şikest heyvanın,
Sönen yıldızın
Kederini duyardın…
İnsanın gamını
Hamıdan evvel…
Sevdiğin, halına yandığın
İnsanların arasından
Gopardı seni amansız ecel!..
Şeker bile yiyebilmeyen
ö lü uşahların
Halına yanardın,
Harabalıhlar altından
Canlanıp kalkabilmeyen
Baharın halına yanardın…
Yandın… Kerem gibi yandın,
Yahşi adamları dost bildin
Gardaş sandın…
İstedin insan fenalığını
Temizlemek.
Ezilen beşeriyet için
Döğünürdü sinendeki
Büyük yürek…
Ümidin, arzun
İnsanlara bağlıydı
Yaralı yüreğin
Vatan hasreti,
Hicranla dağlıydı…
İndi, sevdiğin, muhabbetle baktığın
Gözler ağlıyır…
Yıllarla hasretini çektiğin
Balaca oğlun Memet ağlıyır…
Anaların en güzeli
Münevver ağlıyır…
Ezilen, toptalananların
Ümitsizlerin, çaresizlerin dostu
İşleyip dişleyemeyenlerin dostu
Işığın, güneşin hemdeni
Niye reva gördün bize
Dağ boyda ağırlığı olan
Bu matemi…
Yaklaştı sana, gardaş
Büyük karanlık,
Goyup gittin ışığı insanlara,
Yazıp yarattığın eserlerinle
Garıştın ebedi bahara…
Ele: Öyle
Çiğin: Sırt
Bastırmak: Gömmek
Şikest: Kırık
Hamıdan: Herkesten
Uşah: Çocuk
Harıbalıh: Harabe, yıkıntı.
Beşeriyet: insanlık
indi: Şimdi
Ağlıyır. Ağlıyor
Balaca: Küçük
Toptalanan: Hor görülen
İşlemek: Çalışmak, yapmak
Hemdem: Yaratan, sahip
Yahşi: iyi, güzel
SULH NEDİR?
Senin gözel mektebinde
Ders okuyup, ders yazmağın,
Azad dilin, şen musikin
O ışıklı ders otağın,
Şirin şirin ezber deyip
Okuduğun nağme, destan.
Senin hoşbaht tebessümün
Sulh bunlardır kızım inan!
İnsanların dinç emeği,
Kızım sulhun temelidir.
Anaların evladların
Sulh en büyük emelidir.
GÜLLER… TUFANLAR – Nebi Hazri (d. 1924)
Bir kuş nağme dedi zarif bir budakta
Payızda yaz kuşu ahi gariptir.
Güller düğmelendi güneşli bağda
Güller öyle sandı bahar geliptir.
Güller unutulmaz görüşler gibi
Hardasa tufan var-bilmedi güller
Güller yeryüzünde gülüşler gibi
Ancak gülümsedi, gülmedi güller.
Vahtsız küleklerdi aşan dağları,
Tufandır hemişe tufanın adı.
Açsa da güllerin gül dudakları
Güller düğmelendi,
Güller açmadı.
Sanat da böyledir
Beli, cihanda,
Şübhetek yürekden geçer dumanlar.
Şiir öz vahtmda yazılmayanda
Onu solduracak vahtsız tufanlar
1976
budak: dal
payız: sonbahar
akı: fakat, ama, gel gör ki
düğmelenmek: goncalanmak
bağ: bahçe
hardasa: nerede
vahtsız: vakitsiz
külek: rüzgâr
hemişe: her zaman
beli: evet
şübhetek kuşku gibi
İKİ KÖR – Bahtiyar Vahapzade (d. 1925)
Bir kör tanıyıram, gözü körse de
özü kör değil.
Bazan gam odunda kavrulursa da,
Aklına, hissine o, nankör değil.
Geceli gündüzlü yazır, okuyur.
Akimın gözüyle o görür, duyur.
Ancak… biri de var… kör değilse de
gözü görmeyir.
Dostu göz önünde öldürülse de
“görmedim” deyir…
Yahşıya ortaktır, yamanı görmür,
O saata bakır, zamanı görmür,
Fikrini, hissini uçadan demez,
Bazan gördüğünü görmek istemez.
Gözleri görmeyen kör değil hele,
Görmek isteyen kördür, deyerdim.
Böyle mugevvaya, böyle cahile
Hayatın özü de kördür deyerdim.
1968
uçadan: yüksek sesle
mugevva: korkuluk, manken.
Fikret Sadık (d. 1931)
ORHAN V ELİ’YE
Nâzım Hikmet’in
Vatandaki benzeri;
Şiir dağlarından
dumanlığı kovan,
ciğer dağı dumanlı
“garip” Orhan Veli
öldü veremden.
Gördüklerini bezeksiz yazardı,
mübalağa saplarıyla örmeden,
Çoğunu diye bilmedi;
kalbi dolu
gözü hasret
eli uzalı kaldı.
Özü gitti,
bu dünyada
“Benim lokmam aslan ağzında”
meseli kaldı.
1967
ÇOK DA
Çok da
hayretlenmeyek
sehavetine güneşin.
Çoktan
alıptır boynuna
dünyayı yaşatmak işini.
Eliaçıklığı
Yerdeki ağaçtan öğrenek!
sehavet: cömertlik
Fikret Koca (d. 1935)
İNKILAP ADASI
İnkılap
aldı avucuna
balaca bir adayı
Dünyaya
yaydı şöhretini, adını,
inkılap halkın partlayan sabrıdır
Nefretidir, gayretidir,
inkılap
ezilen halkların
Volkan
vuran hakikatidir.
Cehalet karanlığını
İnkılap öz nuru ile bezeyir.
İnkılap adası Küba
Amerikaya yan alan
“Avrora” gemisine benzeyir.
balaca: küçük
partlamak: patlamak
yan almak: yanaşmak
DÎYOJEN ÇIRAĞLARI – VagifVekilov (d. 1939)
Anar’a
Diyojen çırağları yanır
yanır kardeşim hey!
Bu pencere
0 pencere
bizim pencere…
Her pencere bir Diyojen çırağı.
Hayat derk olunur
her pencerede.
Akılla derk olunur,
yumrukla
dudakla,
kardeşim hey!
Işıklar yanacak
pencere ışıkları
kâinatın
Diyojen çırağı-
Güneş
kalkana kadar.
Işık derk olunacak onda
kardeşim hey!
Diyojen çırağları yanır;
bu pencere,
0 pencere
pencereler.
İstemirem sönsün
Diyojen çırağları.
Pencere,
Çırağ olmak isteyirem,
kardeşim hey!
1963
Çırağ: lamba, mum
deyk: anlama
anda: o zaman
SON GECEDİR BUGÜN YİNE
Son gecedir bugün yine,
sabah yine son seher,
Son yel dolur son yelkene.
Kayık yüzür birteher…
Ahırıncı ağaçdır bu,
Esir sonuncu külek.
Bağlayıb sonuncu yolu
Yine sonuncu felek…
Şimdi son kuçe üstüne
Yağacak son adımlar,
Yine dönecekler tine
Sap-sarı, son adamlar…
Doğulur sonuncu insan,
Sonuncu insan ölür,
Yine son defa ağlayan,
Son defa gülen olur…
sabah: yarın
seher: sabah
birteher: birtuhaf
ahırıncı: sonuncu
esir: esiyor
bağlayıb: bağladı-kapadı
kuçe: sokak
tin: köşe
DÜNYA BENE TANIŞ GELİR – Ramız Rövşen (d. 1946)
Gedirim, izim böyüyür,
Susuram, sözüm böyüyür
Bakıram, gözüm böyüyür
Dünya bene tanış gelir
Bunun dağı, taşı tanış,
Bunun yazı-kışı tanış
Gözlerimin yaşı tanış
Dünya bene tanış gelir
Bir defe de gelmişemmi?
Gelmişemmi, görmüşemmi?
Yaşamışam, ölmüşemmi?
Dünya bene tanış gelir.