KORKU BELİRTİLERİ -Şemsur Rahman (d. 1927)
Teker teker korku belirtileri
yavaşça siliniyor ortalıktan.
Yaralı duvarları özel evlerin,
dükkânların, istasyonların, öğrenci
yurtlarının, iyileşiyorlar kafatasındaki
deliklerin yeni etle dolması gibi.
Kaybolmakta korku belirtileri
teker teker, köylerden, kasabalardan.
Elektrik direğinde çalışkan karga
bir kez daha oturuyor, gagasında
samanla-kuluçka
zamanıdır anne-karganın.
Yüreğin Rabindranath Tagore’u
devlet hapishanesinden salınmıştır şimdi
ve duyulabilir yine
Bengal’in ışığında ve havasında
sakin portresi ışır duvarlarımızda.
Boş kafesi bulur, çıkarır
verandaya asarım
parlak, yeşil bir kuşun
döneceğini umarım.
Çünkü kaybolmakta korku belirtileri
kaybolmakta teker teker.
Ama hâlâ damarlarımdaki kan, beynimdeki
korkunun koyduğu kurallara göre akar.
Alova ağacının altındaki tavuklar
kafalarındaki bir patlamanın
sesiyle birden etkilenirler.
Tınazın yanında bir tavşan titrer
çarpılarak anısıyla
çıplak çeliğin dokunuşunun.
Ağaçların yaprakları karabasanlarda
hâlâ alevlerini götürürler ölü yakılan
meydanların ve büzülüp buruşurlar
simsiyah, sıcak küller uçuşan havada.
İri ve kıllı bir kol girer içeri
pencereden, ezerek, kırıp geçirerek
evdelcileri, Masum pilav tabağı, bir
Albayıp sırıtan yüzüne dönüşür ve gövdesiz
zıplamaya başlar döşemenin üstünde.
Birden sadık köpeğim atılır üzerime
kana susamış dişlerini duyarım ensemde.
Oğlum kahkaha atarak ulur
kardeşimin gövdesini görürüm
Kızkardeşimin gövdesini görürüm
sallanırken tavandaki kirişten.
Odamda bir tipi başlargöğsümde
sıkışmakta karkefen
bezleri dans ediyor rüzgârda
ölüm şarkısı adına!
Çok denedim. Korkuluklar
yaptım ve diktim her yere
aklımın tarlasında. Ama
hayaletler reddediyor gitmeyi.
1 Ier gün, günün sonunda
yorgun düşerim, yorgun düşerim
yorgun, yılan ıslıklı korkunun
benliğimi saran kollarından.
Beyaz inek dönecek mi bir daha
sundurmasına, hafifçe kaldırarak
tozları ayaklarıyla ve
çanını çıngırdatarak, günbatımında?
Türkçesi: Ali Cengizkan
UMUT – Nazrul İslam (1899-1976)
Belki raslarım sana, sevgilim,
Ufukların bir ucunda
Gökyüzünün çekildiği ve kucakladığı
Ağaç kümelerinin koyu yeşilinde
Issız çayırda
Şu uzak kulübede
Ya da köy havuzunun sakin kenarında
Belki de yapayalnız
Hafifçe gülümseyerek
Ellerimi ellerine almak için
Çıkagelirsin
Bu gökyüzü mavisinden de ötede
l’eçesiz yüzün ışıldıyor
Ve bu güney rüzgârı
Senden haberler getiren
Gizli bir elçidir
Ormanlara kaçan
Yaramaz bir afacansın
Birdenbire çıkıverirsin karşıma
Ve sevgiyle öpersin gözlerimden
Orada o uzak ufukta
Görkemli ışınlarıyla güneş
Haber veriyor bütün bunları.
Türkçesi: Yaşar Nabi
ARADIĞIM KADIN
Aradığım kadın
Benden daha yakın bana
Ayak seslerini işitiyor gibiyim
Tutkumun ateşi içinde.
Dinmeyen susuzluğuyla bülbül gibi
Gönlümün kurumuş havasında
Eriyip gidiyor bir damla su için.
Usuldan usuldan giriyor düşüme
Ilık gecede ay ışığı altında.
Canevimin yeşeren yaprakları içinde
Gördüğüm o kadındır, bulutumsu, uçucu, gönül alıcı,
Delice ses veren gök gürültülerine benzeyen,
Şimşeğin parıltısında şöyle bir bulduğum kadındır o.
Diktiğim çardağın altına oturup
Sevgilimin boynunu çiçeklerle süslüyorum,
Derken sıçrayıp uyanıyorum birden
Elim böğrümde çiçekler boynumda.
Türkçesi: Eray Canberk
AÇLIK – RafikAzad
Korkunç açım:
karnımın derinliklerinde açlık
gövdemin enlem ve boylamında
Her an duyuyorum,
acımasız tırnaklarıyla tırmalıyor beni;
dayanılmaz acılar içindeyim.
Hoşnut olabilirim
şöyle günde doğru dürüst iki kez yesem.
Başka bir dileğim yok kesinlikle.
Çok insan başka şeyler de ister.
Bir ev ister, araba, para.
Biraz da açlık şan olsun diye.
Benim isteklerim pek fazla değil.
Pek az şey istiyorum.
Yemek istiyorum.
Bir yangın hissediyorum
karın boşluğumda.
İstediğim şey sıradan ve basit.
Pirinç istiyorum
ister soğuk olsun ister sıcak
önemli değil
ister soğuk olsun ister sıcak.
İki kez yemek yesem,
inanın bana,
vazgeçebilirim bütün arzularımdan.
Haksız arzularım yok.
Cinsel açlığı bile çıkardım aklımdan.
Davet eden bir gövdeye sarılmış
sâri de istemiyorum
kabarmış bir göbeği açıkta bırakan,
Sâriye sarılmış gövdeyi de istemiyorum.
Canı isteyen sahip olsun ona
İstemiyorum bu tür şeyler
söyledim ya.
Bu isteğimi yerine getirmezseniz ama
başınız belaya girecek
krallığınızda.
Yanlışın haklısını
kötünün iyisini
bilmez aç insan,
ne yasa, ne kural, ne töre tanır.
Parçalayacağım hiç duraksamadan
ne bulursam önümde ve ardımda.
Hiçbir şey kurtulmayacak
hepsi gidecek birer birer
dişlerimin arasına.
Ve siz de çıkacak olursanız karşıma
lezzetli parçalara dönüşeceksiniz
devsel açlığın karşısında.
Aç mide duymazsa
ve izin verilirse büyümesine
felakettir işin sonu inanın bana.
Önüme ne çıkarsa
ne görürsem
gövdeye indireceğim birer birer
çalıları, ağaçları
gölleri, ırmakları
köyleri, kentleri,
kaldırımları, su borularını,
sokaklarda yürüyen insan yığınlarını,
kadınların bacaklarını, kalçalarını,
iaşe bakanını, bayrağı dalgalanan makam otomobilini.
Hiçbir şey, hiçbir şey
elimden kurtulamayacak.
Bana yiyecek b ir şey ver, alçak,
yoksa yiyeceğim haritayı bile açlığımdan.
Türkçesi: Özdemir İnce