Merakı, araştırmacılığı uyarıldığı için bilim insanı olan ya da buluş yapan ne kadar çok insan vardır. Leonardo Da Vinci’nin olağanüstü sanat dehasına kaynaklık eden merakının, iyi bir gözlemci olan dayısı tarafından uyarıldığı söylenir. “Bir Tutkunun Öyküsü” kitabının yazarı, çok sayıda uluslararası değerde buluşa imza atan Erbil Serter, buluş tutkusunun, babasının kendisine hediye ettiği bir model helikopter planı ile başladığını söylemektedir. Toplumumuzun buluşçuluğa karşı tutumundan, buluşunu ancak yurtdışında hayata geçirerek koruyabilen Dr. Ziya Özel de— medyamızın koyduğu isimle Zakkumcu Ziya— iyi bir gözlemcidir.
Toplumların, buluşçuluk kabiliyetleri ve bunları yaşama geçirmedeki başarılarına göre —neredeyse kesin çizgilerle— ayrıldığı günümüzde buluşçuluğa, dolayısıyla merak duyan insanlara toplumumuzun ne denli ihtiyaç duyduğu açıktır.Bu noktada bir soru akla gelmektedir: anne-baba ocağından okula, oradan iş hayatına varıncaya dek neyi-nasıl yapacağı, kalıplar halinde —ve de tek seçenekli olarak— kendisine belletilmiş olan çocuk, genç ve erişkinlerimizin bu yarı-ölü merakları —ki diğer yarısı dedikodu merakına dönüşmüştür— tekrar nasıl uyarılabilir? Erişkinlerimizin meraklarını tele-vole, şamdan, paşa gibi kültür kaynaklarından bir başka noktaya çevirmek pek kolay görünmüyor. Bu nedenle, merakları tam ölmemiş çocuklar hedef kitle olarak alınabilir. Merakları bir yolla uyarılacak çocuklar bu defa da “Nil nehrinin uzunluğunu bize niçin belletiyorsunuz?”, “tüm öğrettiklerinizin tek doğrular olduğuna nasıl güveniyorsunuz?” gibi rahatsız edici sorular sorabilirlerse de, bundan korkmamak gerekir. Düşünürlerimiz, insanlarımızın meraklarını uyarmak —ve uyarılmış olanları da öldürmemek— için yollar bulmalıdırlar. Okullar ders konularını merak paketleri içine sarmalı, anne ve babalar en kıymetli varlıklarının çocukları değil onların merakları olduğunu, merakı öl(dürül)müş bir çocuğun artık yaşamadığını idrak etmelidirler. Merakı aşağılayan, onu cinsellik çağrışımlarıyla birleştirerek değer yargılarımızın “ayıplar” bölümüne yerleştirmiş olan geleneğimizin, eğer sinsice bir tuzak değilse bir ahmaklık ürünü olduğunu artık anlayabilmeliyiz. Eğer gelişmenin temelinde bilim ve onun da temelinde merak varsa, içinde merakın bulunmadığı, sadece birbirine unvan tevzi etmek ve bunu da bilim için bir ehliyet saymak gibi bir sahte bilim anlayışının, bizi bilimden nasıl mahrum bıraktığını artık görebilmeliyiz. Bu çerçevede bir öneride bulunuyor ve sizleri, bilimi bu tutsaklığından kurtarabilmek için birlikte hareket etmeye davet ediyorum. Düşünce şu: Çocuk ve gençlerimize, küçük ile büyüğü birlikte gözlemleyebilmeleri, içine sıkıştırdığımız tek-doğrulu öğretilerden uzaklaşıp kendilerine daha uzlaşmacı, merak ve bilim dolu dünyalar kurabilmeleri için, birer mikroskop ve teleskop hediye etmek! Eğitime katkıda bulunmak isteyen ve de bulunan yüzbinlerce insanımız var. Bunların önlerine koyabildiğimiz tek doğru, eğitim sorunlarının taş ve tuğlalardan —yani okul binalarından— ibaret olduğu, dolayısıyla da eğer yeterli paraları varsa okul inşa ettirmeleri, paraları yetmiyorsa derslik yaptırmaları biçimindedir. İnsanlarımız buna inanmışlar, hayırseverler harıl harıl ya okul ya da derslik inşaatı yaptırmaktadırlar. Geliniz, bunun eğitim sorunlarımızın içinde son sıralarda yer aldığını, hatta önümüzdeki yıllarda eğitimin okul duvarlarıyla sınırlı olmaktan giderek kurtulacağını, herkese duyuralım. Sorun, okul ya da derslik eksiği değil, bunların içinde ne yapıldığıyla ilgilidir. Bir böceğin kanatlarını ve gökyüzünün ne denli dolu olduğunu aynı günde görebilen bir çocuğun merakının nasıl uyarılacağını düşünebiliyor musunuz? Uyarılan bu merakın, birçok çocuk ve gençte, disiplinli merak denebilecek —ve bize tanıtılandan çok farklı olan— bilime nasıl dönüştüğünü hep birlikte görebiliriz. Bu tür insanların artması, merak sahibi insanlarımızı boğan atmosferi rahatlatacak, bilimi unvan almış olmak sanan bilim sahtekârlarına karşı bir koruyucu olacaktır. Mikroskop ve teleskoptan ibaret bu set, bir anlamda yeni bir “bağış birimi” yaratacaktır. Bugün mevcut olan bağış birimi —ki en küçüğü derslik yaptırmaktır—, yaklaşık 5 milyar lira civarındadır.
Adına Bilim Çantası denebilecek setin fiyatı ise yaklaşık 150 milyon lira kadar olacaktır. Tanıdığı bir çocuğa, başarısından dolayı ya da başarısını özendirmek için hediye vermek isteyen bir kişi için bu iyi bir seçenektir. Tanımadığı bir yerdeki çocuklara hediye vermek isteyen bir kişi için de, mali gücünün yettiği ölçüde Bilim Çantası yollamak yine iyi bir yoldur.Böyle bir set ortada olabilse, Doğu ve Güneydoğu başta olmak üzere tüm ülkedeki okullara Bilim Çantaları hediye etmek isteyen yüzbinlerce kişi ortaya çıkacaktır. Projenin finansmanı büyük ölçüde kendi içindedir. Çünkü setlerin masrafı, bağışları yapanlarca karşılanacaktır. Ama mekanizmaya ilk hareketi vermek, bu trafiği yönetecek birkaç kişiyi görevlendirmek ve belirli bir asgari stoku tutmak için yaklaşık 20 milyar liralık bir harcama gerekir. Cenazelere yollanması âdet olmuş çelenkler yerine eğitim vakıflarına bağış yapmak iyi bir fikirdi. Şimdi bir adım daha atıp, çocuk ve gençlerimizin meraklarını uyarmak için de bu toplumsal girişimi başlatalım. Ne dersiniz? (1999)