Bir dünya düşünün ki, temizlik yapmak şöyle dursun, onu yapmaya bile günah diyor.
Doktorluğu en şerefsiz bir meslek, adeta cellatlık sayıyor. O kadar ki, tıp fakültelerini dahi kapattırıyor.
Böyle bir şey olabilir mi diyeceksiniz? Evet, ne yazık ki, tarih bu çirkin gerçeği yaşamıştır. Ortaçağın Avrupa’sı, bu akıl ve insanlık dışı yaşayışın içindeydi. Avrupalı papazlar, 1163 tarihinde “Papazlar Meclisi”nde aldıkları bir kararla, tıpla ilgili bütün okulları kapattırmışlardır. Onlara göre doktorluk, cellatlığa yakın şerefsiz bir meslekti. Doktorlar birer sihirbaz ve yalancıydı. Doktorluk suçtu. Papazlara göre banyo yapmak büyük bir günah, hatta suçtu.
Ortaçağın Avrupa’sı bu utanç verici, yüz karası hayatı yaşarken, 7. yüzyılda İslâm Peygamberi, “Her derdin devası vardır, araştırınız, bulunuz” diyor, maddi ve manevi temizliğin en güzel prensiplerini koyuyordu.
İslâm dünyası, Peygamberinden, dininden aldığı azim ve şevkle, her ilme olduğu gibi, tıp ilmine de dört elle sarılmış, bu alanda yeni yeni keşif ve buluşlar yapmıştı.
Ortaçağ Avrupa’sında doktorluk yasaklanırken, Avrupa’nın İslâm dünyası aynı çağda dev adımlar atıyor, büyük doktorlar yetiştiriyordu. Bu doktorlardan biri de Ebu’l-Kasım Zehravi idi.
İsmi Halef bin Abbas ez-Zehravi olup, künyesi Ebû’l-Kasım’dır. Kurtu-ba yakınlarındaki Ez-Zehra’da doğduğu için Zehravi ismiyle meşhur oldu. Batı ilim aleminde Ebü’l-Kasis, Bukasis ve Al-Zahravis olarak bilinir. 930 (H.318)-1013 (H.404) seneleri arasında yaşamıştır.
Zamanında ilim ve kültür seviyesi en yüksek olan Kurtuba Üniversite-si’nde öğrenim gördü. Özellikle tıp ilminin nazari ve tatbiki sahalarında derinleşerek söz sahibi oldu. Zehravi’nin yaşadığı devirlerde ilim ve teknikte çok ilkel bir seviyede bulunan Avrupa ülkeleri, Endülüs İslâm Üniversite-si’nden aldıkları temel bilgilerle aydınlanma yolunu tutmuşlardı. İçlerinden zeki olanlar ilim lisanı olan Arapça’yı öğrenmek suretiyle bazı mühim ilmi eserleri kendi dillerine tercüme ediyorlardı. Bu dönemde yetişen Zehravi, önce Endülüs Emevi halifelerinden Üçüncü Abdurrahman ile, sonra yerine geçen İkinci Hakem devrinde saray doktoru olarak çalıştı ve hükümdarların özel tabibi oldu.
Müslüman cerrahların babası olarak kabul edilen Zehravi, daha çok cerrahi sahasında başarılı ve meşhurdur. Modern cerrahinin öncülüğünü yapan Zehravi’nin devrinde, Avrupa’da bu ihtisas, hekimler tarafından üstün görülmediği için, uygulama sahası açılmamıştı. Avrupa’nın aksine, İslâm aleminde; makbul, yaygın ve revaçta bir ilim olduğundan, tatbiki başarılı neticeler veriyordu. Cerrahiye ilk önem veren alim, meşhur Razi idi. Ali bin Abbas onun yolunu takip etmiş, sonra da İbn-i Sina yetişmiştir. Endülüs’te de İbn-i Zühr bu sahada temayüz etti. Tıp ve cerrahiyi birleştirerek, tıb ilminde hamle yaptı.
Fakat cerrahinin başlı başına bir ilim haline gelmesi, Zehravi sayesinde olmuştur. Zira o, sadece nazariyelerle uğraşmadı. Bizzat ameliyatlar yaparak, metodlar ve aletler keşfetmeyi ve bunları maharetle kullanmayı başardı. Avrupa’da İslâm alimleri ve ilimlerinin ışığı sayesinde teşekkül eden rönesans hareketinde Zehravi’nin de büyük tesiri ve rolü oldu. O devirde Avrupa’da Zehravi’nin eserleri ve bunlarda ortaya koyduğu tıbbi ve cerrahi usuller de temel müracaat kaynağı idi.
J.AE. Condel, tıpta mahir olan Ebu’l-Kasım’ın, İsa Bin İshak’la birlikte vezirin evinde fizik, matematik ve astronomi sohbetleri yaptıklarını, üçüncü Abdurrahman’ın özel doktoru olduklarını, gece-gündüz demeden hastaların evlerine müracaat ettiklerini, avlularını doldurduklarını, onları tedavi etme faziletini gösterdiklerini anlatır.
İbn-i Hazm (994-1064)’in ifadelerinden anlaşıldığına göre, o zamanın en verimli ve en ciddi şekilde tıpla uğraşan doktoruydu.
Ebu’l-Kasım’ı daha çok şöhrete kavuşturan “et-Tasrif” adındaki eseridir. O, bu eseriyle Ortaçağ’ın Batı tıp dünyasına hakim oldu. Doğulu ilim adamlarından çok Batılı ilim adamlarından takdir topladı.
Meşhur fizyolojist Haler’in ifadesiyle; “onun eserleri 14. asırdan önce yaşamış bütün cerrahlar için yegâne kaynak”tı. Avrupa asırlarca onun eserlerini inceleyip, yazdıklarından faydalandı ve ona dayanarak çeşitli buluşlar yaptı. Ebu’l-Kasım, kendi devrinde yapılması imkânsız sayılan birçok ameliyat yaptı. Ameliyatlarda kullanılmak üzere çeşitli aletler keşfetti ve resirnlerini çizip kitabına koydu. Bunu yapan ilk doktor Ebu’l-Kasım Zeh-ravi’dir.
Zehravi, daha o devirlerde birçok günlük acil hallerde cerrahi usullerini başarı ile tatbik etmiş, burun ameliyatları yapmış, gümüş nitratı kullanmıştır. Dağlama yoluyla da önceleri hiç yapılmamış birçok cerrahi tedaviyi başarmıştır. Hayatının büyük bir kısmını doğduğu yer olan Medinet-üz-Zeh-ra’da tıp ve eczacılık araştırmaları ile geçiren Zehravi, ayrıca din ve zamanın diğer fen ilimlerini de tahsil etmiştir. O, cerrahi uygulamalarda çok hassastı. Ameliyatlarda kullandığı aletleri kendisine has bir metodla mikroplardan temizledikten sonra kullanıyordu. Bu işte, bilinen ve madde’üs-safra denilen bir maddeden faydalandı. Günümüzde yapılan araştırmalar, bu maddenin bakterileri imha edici özelliğe sahip olduğunu ispatlamıştır.
Cerrahiyi bağımsız bir ihtisas dalı haline getiren Ebu’l-Kasım’dır. O, tıbba emsalsiz bir yükseliş kazandırmış, kendi patentini basmıştır. Batı’da, cerrahi onun sayesinde anatomi ile kader birliği yapmış, daha sonraki büyük keşifler için modern tıpta rehberlik eden nihai yolu hazırlamıştır.
Cerrahide kullanılan 200 kadar aletin resmini çizmiştir. Bu, o zaman için oldukça harika bir buluştu. Çünkü Ebu’l-Kasım’ın çizdiği bu aletler, bizzat cerrahide kullandığı aletlerdir.
Böbrek taşlarının nasıl çıkarılacağını ilk defa o tesbit etti. Bu ameliyatı ilk defa o gerçekleştirdi. Yaptığı ameliyat, çağımızın en ileri gelen operatörlerinin yaptıkları ameliyatla aynı idi.
Ayrıca, Ebul’l-Kasım öyle bir soba gerçekleştirdi ki, damıtmada yakıtını otomatik olarak tamamlıyordu.
Yaraların dağlanması, idrar torbası içindeki taşları parçalayarak çıkarmak, canlı hayvanlara tecrübe maksadıyla ameliyatlar yapmak, kadavrayı kesip parçalamak gibi, yeni fikir ve metodlar denedi.
O, bir ailede müşahade ettiği birçok vak’alar sonunda hemefoliye dair izahlarda bulundu. Bu açıklamalar bu mevzuya zenginlik kazandırdı.
Ebu’l-Kasım, Percival Pott (1713-1789)’dan 7 asır önce artrit ve fıkra tü-berkülozlanyla meşgul oldu.
Yaraların kotarizasyonu ile mesanede taşların giderilmesinden başka, seksiyon ve viviseksiyontodlarla da yetinmedi. Yunanlıların geri bir seviyede bıraktıkları tıbbın kadın hastalıkları dalında yeni usûl ve aletlerle büyük gelişmeler kaydetti.
El veya diz vak’alarmda ayak durumu ile çapraşık durum veya ilk defa kendisinin müdahalede bulunduğu çocuğun çeşhe durumunda doğuma yardımcı yeni metod ve müdahaleler buldu.
Kadın hastalıkları dalında yeni usul ve aletlerle büyük gelişmeler kaydetti.
“Ceninin ters doğumuna müdaheyi” yine ilk defa o tavsiye etti. Bu metod doğumu oldukça yardımcıydı. Halbuki Soranus ve selefleri buna cesaret edememişlerdi. Ancak, asırlar sonra Stuttgartlı jinekolog Walcher (1856-1935) buna teşebbüs etti ve bu usül “Valcher Durumu” adıyla şöhret buldu. Böylece müslüman bir bilginin buluşu yine bir Avrupalı doktora mal ediliyordu.
Vaginal taş ameliyatını tıp dünyasına o kazandırdı. Ayrıca Ebu’l-Kasım, özel bir vaginal aynadan başka “Collum”un sûn’i şekilde genişlemesine yarayan, doğumda büyük bir yardımcı olan kolpeurynter aletini de icad etti.
Poliplerin çıkarılmasında çengel uyguladı. Hizmetçisine başarılı bir tra-keotomi ameliyatı yaptı.
Büyük Fransız cerahı Pare, 1552 yılında yaptığı bir ameliyatla şöhrete kavuştu. Bu ameliyatta Pare, büyük damarları bağlamıştı. Herkes bunun, dünya tıp tarihinde bu konuda yapılmış ilk ameliyat olduğunu sanıyordu. Oysa aynı ameliyatı Ebu’l-Kasım, Fransız cerrah Pare’den 550 yıl kadar önce gerçekleştirmişti. Avrupalılar bunu da kendilerine mal ettiler. Pratisyen cerrahlarına sûn’i dikişi, kürk dikişi, karın yaralarında sekiz dikişi, bir ipliğe geçirilen iki iğneli dikişi, bu münasebetle kendi bağırsakları ile yapılan dikişi, bağırsak ameliyatında catcut (katkötü) o öğretti.
Bütün ameliyat dikişlerinde, bilhassa karın çukuru altındaki cerrahi müdahalelerde, havsalayı yatakta ilk defa yüksek tutan o oldu. Avrupa bu usulü ondan öğrendi.
Trendelenberg durumunu ilk defa tavsiye eden Ebu’l-Kasım’dır. Ancak, 20. yüzyıl başlarında Alman cerrahı Friedrich Trendelenberg (1844-1924), bunu ortaya koyabilmiş, daha doğrusu Ebu’l-Kasım’ın buluşuna sahip çıkıp, kendine mal etmiş, Ebu’l-Kasım’ın ismi unuttu-rulmuştur.
Zehravi’nin en çok meşgul olduğu ve çağdaşlarını da en fazla yoran hastalıklardan biri kanserdi. Onun, bu hastalık için ortaya koyduğu tedavi usulleri günümüze kadar uygulana gelmiştir. O, akciğer iltihaplanmaları üzerinde çalışmış ve ameliyatla göğsü yarıp dağlama yoluyla bunu tedavi etmeyi başarmıştır. Ameliyatla böbrek taşlarını düşürmeyi ilk defa gerçekleştiren yine odur. Yaptığı ameliyat günümüz operatörlerininkiyle aynı idi. Göz, kulak, burun, boğaz ve diş cerrahisine önderlik etti ve ilk defa fıtık ameliyatını gerçekleştirdi.
Ebu’l-Kasım Zehravi, ameliyatlarda kendine has anestezi metodlarını tatbik etti ve bunun için banc otundan faydalandı. Mafsal iltihaplarını tetkik ederek, tedavisi üzerinde durdu, varis, yani damar genişlemesi hastalığı üzerine çalışmalarda bulundu.
Ameliyat sırasında mum ve alkol kullanarak kanamayı durdurmayı başardı.
Açık kırıklarda, yaranın bakımı için alçı sargısından bir pencere kesip açma metodu da ona dayanır. Alçı sargısını yumuşak şeylerle doldurma da Ebu’l-Kasım’ın keşfidir.
Ebu’l-Kasım Zehravi, cerrahlar için anatomi bilgisinin son derece gerekli olduğunu savunmuş, ameliyat yapılacak kısım iyi bilinmedikçe ameliyata girişilmemesini tavsiye etmiş, anatomi bilmeden yapılan ameliyatların çok vahim neticeler doğuracağını anlatmıştır.
Ayrıca onun, ok yaraları ve diğer bir kısım yaraların tedavisinde oldukça orijinal buluşları bulunmaktadır.
Zehravi, ayrıca birçok diş operasyonlarını tarif etmiştir. Bunlar arasında diş çekme, tesbit etme, kökünü besleme ve takma dişle ilgili bilgiler vermiştir.
Zehravi, çürük dişlerin kırılmadan çekilebilmesi için kurşunla doldurulup çekilmesi fikrini ortaya atan ilk doktordur.
Diğer metallerin ağız içinde kimyasal reaksiyona gireceğini düşünerek altın tel kullandı. Demir, bakır ve altından yapılmış cerrahi aletlerini esaslı bir şekilde geliştirdi. Cerrahi ameliyatlarda dikişler için kullanılacak ipek ipliği imal etti. Burun içindeki fazlalık et parçalarını temizleyip almak için ilk defa senanın denilen orijinal bir alet yaptı. Yine ilaçları mesaneye vermek için madeni şırıngayı ilk defa o yapıp kullandı.
Dişler, kırık çıkıklar, bağırsak dikişleri, diz masfallarındaki kangrenler, damarların anevrismanlarının tedavisi gibi daha birçok konuda Ortaçağ’ın en büyük cerrahlarından biri sayılan Fransız cerrah guy de Chauliac, onun fikirlerinden faydalanmıştır. “Magna Chirurgua” adını verdiği eserinde en az iki yüz defa Ebu’l-Kasım’dan söz eder.
Ebu’l-Kasım ez-Zehravi’nin Lâtince’deki ismi Albucasis idi. Bu, Arapça Şekli kadar, Batı’da ünlüydü. Zehravi, Müslüman cerrahların en büyüklerindendi. Nitekim Kitab et-Tasrif veya Concessio adlı bir tıp ansiklopedisi olan kitabının otuzuncu bölümü yüzyıllar boyu cerrahlar için kılavuz kitap olmuştur. Cerrahinin İslâm tıbbında o döneme kadar verilmiş en sistematik bir değerlendirmesi bu bölümde yer almaktadır; metne ayrıca Zehravi tarafından kullanılan aletlerin tasvirleri eşlik etmektedir.
Ebu’l-Kasım Zehravi’yi meşhur eden, Avrupa’da cerrahinin temili olan Tasrif adlı eseridir. İlk ciltten meydana gelen eser, dokuz yüz sayfadır. Eserin asıl adı Et-Tasrif Limen Acize an’it Te’lif tir.
Otuz bölümden meydana gelen eserin birinci ve ikinci bölümlerinde hastalıkların genel değerlendirmesi yapılarak tedavileriyle ilgili bilgiler verilmektedir. Üçüncü bölümden yirmi beşinci bölüme kadar olan kısımda, ilaçların terkibi anlatılmaktadır. Yirmi altıncı bölümde hastalık, sağlık ve yiyecek rejiminden bahsedilmektedir. Yirmi sekizinci bölümde ise basit ilaçlarla yiyeceklere ayrılmıştır. Kitabın en önemli kısmını otuzuncu bölüm meydana getirmektedir. Burada, cerrahlıkla ilgili bilgiler anlatılmaktan.
Te’lif in seksenden fazla yazma ve basılı kopyası vardır. Birçok defa Lâtince’ye ve İbranice’ye tercüme edildi. Eserin birinci ve ikinci kısımları 1519 senesinde Ausburg’da Lâtince olarak basıldı. Cerrahi ile ilgili cüz’ü meşhur Gerard de Cremona tarafından Lâtince’ye tercüme edilmiştir. Bu bölümü Fatih Sultan Mehmed Han zamanında, Amasya Hastanesi Başhekimi Sabuncuzade Şerefeddin tarafından bazı ufak tefek ilavelerle Cerrahiye-i İlhaniye adıyla Türkçe’ye tercüme edilmiştir.
Avrupa’da cerrahinin temelinin atılmasına sebep olan bu eser, Salerno, montrepelleier ve diğer Avrupa tıp fakültelerinde asırlarca ders kitabı olarak okutulmuştur. Ebu’l-Kasım Zehravi’yi, Müslümanlardan çok, asırlarca eserlerinden istifade eden Avrupalılar tanımışlar, buluşlarını ve tedavi şekillerini kendilerine mal etmişlerdir.
Zehravi’nin eseri, Cremona’lı Gerard’ın Lâtince tercümesi sayesinde Ba-tı’da geniş ölçüde tanında ve İtalyan ve Fransız cerrahları üzerinde hayli etkili oldu; kendisine gösterilen ilgi, eserin modern döneme kadar yaşamasını sağladı.
Tasrif’te sünnet bahsi:
“Sünnet, diğer yaralarda olduğu gibi dokunun devamlılığını sağlamadan ibarettir. Fakat özellikle erkek çocuklara belirli bir amaçla yapıldığı için, en emin ve kolay yolu düşünmeliyiz. Eskiler, dinlerinde uygulanmaması sebe-biyle sünnetten bahsetmemişlerdir. Bizim tecrübe ile elde ettiğimiz bazı bilgilerimiz vardır. Ben, hekim ve berberlerin yaygın olarak sünneti ustura ve makasla yaptıklarını, halka, iplikle bağlayarak tırnakla inzisyon yaptıklarını gördüm. Bütün bu metodları denedim ve iplik bağlanarak makasla yapılan sünnetten daha iyi metod bulamadım. Sünnet ustura ile yapıldığında, prepusyumun iki katlı olması sebebiyle deri kaydığından üstteki deri kesilir, alta kesilemez. Bu da yeniden, ağrılı ikinci bir insizyonu gerektirir.
Sünnet bir halka (faika) ile yapıldığında, genellikle ucunun halkanın deliğine girmesi sebebiyle glans penisin kesilme tehlikesi vardır. Tırnakla yapılan sünnette, tırnak çoğu zaman deriyi sıyırır ve ameliyat boşa gider. Çocuğun derisi doğuştan sünnetli olabilir. Böyle bir vak’ayı ben gördüm.
Tecrübelerim, iplik ligatürü ve makas kullanılarak yapılan sünnetin üstünlüğünü göstermiştir. Makasın deriyi tam olarak kesmesi için alt ve üst ağızlarının aynı olması gerekir. Makası elinizle sıktığınızda, iki kesici kenarın birbirine uygunluğu sayesinde, aynı anda aynı miktar kesilir. Penisin ucuna da iplikle bir ligatür yapılırsa, muhtemel hatalar önlenmiş olur.
Ameliyatta takip edilecek yol, önce, özellikle her şeyi anlayabilecek yaştaki çocuklara, bütün yapacağımız işin, penisin ucuna iplikle bir düğüm atıp ertesi günü çözüp çıkarmak olduğuna inandırmaktadır. Sonra çocuğu anla-göre mümkün olduğu kadar eğlendirip cesaretlendirin. Ameliyat sırasında, ayakta dik olarak durmasını temin edin. Ameliyatta kullanılacak aletleri çocuğun görmemesi için saklayın. Bilâhare glans görününce-ye kadar prepusyumu geriye itin. Ortaya çıkan kirli maddeleri temizleyin. Daha sonra (glansı arkada hapsetmek amacıyla) prepusyum ilgili yerden bağlanır. İkinci bir iple de ilk ligatüre yakın bir yerden bağlanır. Baş ve işaret parmağınızla ikinci ligatürü çekin ve iki ligatur arasını kesin. Bu işlemden sonra hemen deriyi geriye itin, glans ortaya çıkarılır. Glansın şişmesini önlemek amacıyla biraz kanın akmasına müsaade edin. Kesilen sahayı yumuşak bir bez parçasıyla silin ve üzerine su kabağı tozu (bu denediklerimin en iyisidir) veya un serpin. Tozun üzerine iyi kalitede taze gül yağından imal edilmiş gül suyunda pişirilmiş yumurta sarısına batırılmış keten sarılır. Bir gün sonra çıkarılır ve yara iyi oluncaya kadar aynı uygulamaya devam edilir.
Sünnet için uygun makas tipi: Makas düz ve keskin burunlu, kıvrımsız ve ekseni düz olmalıdır. Sap uzunluğu bıçak ağzı uzunluğuna eşit olmalıdır.
Sünnette sık meydana gelen bir komplikasyon, prepusyum derisinin alt tabakasının kesim sırasında, kısmen veya tamamen içe dönmesidir. Bu durumda hemen, sünnetli bölge şişmeden tırnakla dönen deri çekilir ve bir in-zisyon yapılır. Eğer, deri kıvrımını tırnakla tutamıyorsanız, bir kanca ile tutup inzisyon yapılır. Eğer üç gün sonra hâlâ glansta şişlik ve ödem varsa, effüzyon gerçekleşinceye kadar bekleyin. Sonra ihtimamla deri kıvrımını kesin.
Glansa dikkat edin. Ucundan dikkat edin. Ucundan biraz kesilmesi ona zarar vermez. Bu durumda yaraya pudralarla ilgili çalışmada tarif ettiklerimiz içinden birini tatbik edin.
Gereğinden fazla derinin kesilmesi veya derinin büzüşmesi de zararlı olamaz. İyileşinceye kadar bahsettiğimiz tedaviler uygulanır.”
Tamamını vermediğimiz metinden de anlaşılacağı gibi, Zahravi kendi devrinde yapılagelen sünnet çeşitlerini incelemiş ve kendi deneyleri sonucu en ideal ameliyat şeklini ortaya koymuştur. Bunun yanında çocuğu ürkütmemenin yollarını, sünnet pozisyonunu, kullanılan makasın şeklini bize detaylarıyla anlatmıştır