ÇİN
Ülkemizde, Çin şiirinin uzmanlarından biri olan şair Eray Canberk, “Çin, bir şiir ve şairler ülkesidir diyebiliriz” diyor. Gerçekten de köklü, yaygın ve çok eskilere dayanan (İ. Ö. 1050) bir şiir geleneğinin egemen olduğu Çinde her Çinli kendini biraz şair sayar. Tarih boyunca Çin kültr yaşamında, siyasal değişimlerle birlikte kültürel değişimler de oluşmuş ve bu değişimler hiç kuşku suz Çin şiirini de etkilemiştir. Ne var k i bu değişimler ve yenileşme hareketleri Çin şiirinin özünde taşıdığı yoğunluğu, olanaklılığı ve şiirselliği bütünüyle değiştirememiştir. Müzik, felsefe ve şiir, Çinde iç içedir.
Konfüçyüs öğretisi, Taoculuk ve Budhacılık, Çin şiirini etkileyen başlıca düşünsel ve dinsel akımlar olarak görünürler, ama bunlardan da güçlü kaynak olarak Çin halkının toprağa bağlı insanlarda görülen bilgeliği, sabrı ve olgunluğu yer almaktadır.
Eski Çin şiirinde ölçü, uyak ve ses önemli bir yer tutuyordu. Çin dilıııin tonal bir dili olması okunuşuna önem verilmesini gerektiriyordu. Çoğunlukta tek heceli sözcüklerden oluşan Çin dilinde küçük ses farklılıkları büyük anlam farklılıklarına yol açıyordu. “Özgür dize” döneminde ölçü ve uyaktan kurtularak Batı şiirinin olanaklarını kullanmak söz konusu oldu. Bu dönemde Batı şiirinin kalıpları ve özellikle de Sonnet tarzı yaygınlaştı.
Çin Halk Cumhuriyetinin kuruluşuyla birlikte sanatta halk kaynaklırından yararlanma gündeme geldi. Eski Çin şiirinin ya da Batı şiirinin kalıplarını bir yana bırakan, yeni yaşamın havasına uygun, halk şarkıları mm biçiminden örnekler alan bir yeni şiir gelişmeye başladı. Bu şiiri, eski Çin şiirinden ayıran en önemli özellik dildeki değişmedir. Bu şiirde konuşulan dil egemendir.