Paris’teki terör saldırılarının olduğu günün ertesi günü, çocuklarıma gün boyunca televizyondaki çocuk kanalını izlettirdim.
Onlara ne anlatmam gerektiğine karar verene kadar (ve onları dışarı çıkarmaktan korktuğum için) kendime bu stratejiyi seçmiştim. Saldırılar uzak ülkelere ait haberler değildi, mahallemizde gerçekleşmişti. Olayın olduğu ve en fazla ölümün gerçekleştiği yer, apartmanımızdan yürüyerek 6 dakikalık bir mesafeydi.
Tanıdığım başka insanların saldırı anında olaya ne kadar yakın olduklarını düşünürsek, bu güvenli bir mesafeydi. Bir arkadaşım, evinin önündeki silah seslerini duyduğunda kızlarıyla akşam yemeği yiyordu. Durumun ne kadar ciddi olduğunu ilk fark eden, muhtemelen Charlie Hebdo saldırılarından yola çıkan 8 yaşındaki kızı olmuştu: “Anne, bu bir saldırı mı?”
“Hayır, eminim değildir, olamaz” diye cevap vermişti arkadaşım. Sonra penceresinden dışarı bakmış ve yerde yatan cansız bedenleri görmüştü.
Fransa’da pek çok gazete ve televizyon kanalında çocuklarla saldırılar hakkında nasıl konuşmak gerektiği ile ilgili haberler ve özel yayınlar yapıldı. Hepsini baştan sona büyük bir açlıkla okudum. Tavsiyelerin kaynağı, Fransa’nın en etkili psikanalisti olan Françoise Dolto idi. Ve bunu tek kelimeyle özetlemek mümkündü: Dürüst olun
1976 yılından başlayarak Dr. Dolto, ebeveynlerin mektuplarını yanıtladığı 10 dakikalık bir radyo programı yaptı. Sürekli tekrar ettiği mesajlarından biri şuydu: Çocuklar sürekli mutlu olmak zorunda değiller, etraflarında neler olup bittiğini anlamaları gerekir. Zor zamanlarda bile ebeveynleri onlara doğruyu söylemeli (basit anlamda) ve anlamalarını sağlamalıdır. Çocukların bir şeylerin yanlış gittiğini fark etmesi, ama kimsenin onlarla bu konuda konuşmaması çok daha kötüdür. Küçük bir çocuğu anneannesinin cenazesine götürmeyi ve ona olayı çok basit kelimelerle anlatmayı bile tavsiye etti Dr. Dolto: “Kızım, şu an anneannenin cenazesindeyiz, bunlar olan şeyler.”
“Çocuklar Mars gezegeninde yaşamıyor” diyor 6-17 yaş arası çocuklar için çıkan iki dergi ve bir gazetenin yayın yönetmeni François Dufour. “Bizimkiyle aynı dünyada yaşıyorlar.” Ancak sınırlar var. Tüm bu uzmanlar, ebeveynlerin çocuklarına hiçbir şekilde şiddetle ilgili fotoğraf ya da haber göstermemesi gerektiği konusunda hemfikir. “Ebeveynlere tavsiyem, çocukların sorularıyla başlamaları” diyor Dufour.
Saldırıyla ilgili çocuklara yönelik özel bir sayı hazırlayan Dufour, yazı işleri odasında bir grup çocuğu topladı ve Cuma günkü saldırılara yönelik sorular sormaya teşvik etti onları. 10 yaşındaki Théodore, tatlı bir bebeğin büyüyüp nasıl şeytan bir teröriste dönüştüğünü sordu: “Ebeveynleriyle birlikte terörist olamazlar kesin. Belki de teröristler tarafından kaçırıldılar?” dedi.
Bazıları herhangi bir çocuğun öldürülüp öldürülmediğini bilmek istedi. Ayrıca teröristlerin hedeflerini nasıl seçtiklerini, yanlış hiçbir şey yapmamış insanları neden öldürdüklerini ve neden futbolu ya da rock müziğini sevmediklerini bilmek istedi. (Dufour onlara, teröristlerin açıklamalarında saldırının gerçekleştiği Le Bataclan’daki konsere sapık dediklerini anlattı.)
Çocuklar, eğer sonrasında kendisini de öldürecekse, birinin neden bir saldırı düzenleyeceğini de anlayamadılar. (Dufour sakin bir şekilde bazı insanların bir fikir uğruna ölmek isteyebileceğini söyledi.)
Günün sorusu ise biz yetişkinlerin de sorduğu bir soruydu: Teröristler geri gelecek mi?
Kimse bilmiyor. Dufour, gazetelerin polis korumasının ve diğer önemlerin artırıldığını söylediğini ama bir daha hiçbir saldırı olmayacak demenin kendisi için imkansız olduğunu söyledi. Libération gazetesinin özel bir çocuk ekinde ise şunları söylemek öneriliyordu: “Olanlar çok üzücü ve çok zor. Saldırılar çok nadir oluyor. Ancak şu an daha fazla olmayacak diyemeyiz.”
Pazar günü parklar yeniden açıldı ve kafeler yine doldu. Dışarıda olduğu için rahatlamış olsa da hayalet gibi görünen arkadaşlarımla buluşmaya koştum. Saldırılar bizim gibi insanlara yönelikti. Mahallesindeki bir yerlerde dışarıda akşam yemeği yiyen ortalama Parisliler.
Bir arkadaşım, 9 yaşındaki oğlunun gazetecilere yönelik olan Charlie Hebdo saldırısından sonra korkmadığını, oysa şimdi oldukça korktuğunu anlattı. “Bu yüzden neler olup bittiğini anladığını düşünüyorum” dedi arkadaşım. Onun oğlu da Cumartesi günü boyunca sınırsız çocuk televizyonu izlemişti.
İlkokul öğretmeni olan bir başka arkadaşım, 4 yaşındaki kızına “kötü adamlar bazı insanları öldürdü” demişti. Küçük kız hiçbir şey söylememiş ama sonra annesinin eline ‘ölü bir prenses’ resmi çizip vermişti.
Penceresinin önünde silah seslerini duyan arkadaşım ise kızlarının bütün sorularını cevaplamaya çalışmıştı: Bizi de vuracaklar mı? Ölecek miyiz? Sen ölecek misin? Karşıdaki kafede ölen insanlar kim? Pencereden dışarı bakınca tam olarak ne gördün? (Arkadaşımın evinin karşısındaki iki restoranda toplam 15 kişi öldürülmüştü.)
Kendi kızım ise bir sene içinde mahalledemizde iki terörist saldırının birden olmasının normal olup olmadığını bilmek istiyordu. Çocuklarla saldırılar hakkında konuşmakla ilgili tavsiyelerini sorduğumda, bana, ebeveynlerin kendi çocukluklarında olan benzer bir olayın hikayesini anlatmalarını ve sonra nasıl üstesinden geldiklerini açıklamalarını önerdi.
Bir şey bulmakta zorlandım. Sonra aklıma evimizin iki kez soyulduğu geldi. Çok korkmuştum, ama yavaş yavaş üstesinden geldim. Sonra ona, kendini daha iyi hissedip hissetmediğini sordum.
“Orta,” dedi.
Bu şartlar altında, orta gayet iyi ve yeterliydi bence.
Kaynak: http://www.nytimes.com/2015/11/17/opinion/is-it-normal-to-have-two-terrorist-attacks.html?_r=0