Home » Tarih » Mezopotamya » ESKİ MEZOPOTAMYA – YENi TAŞ CAĞI / NEOLiTiK (MÖ 10000-5200) Bölüm4

ESKİ MEZOPOTAMYA – YENi TAŞ CAĞI / NEOLiTiK (MÖ 10000-5200) Bölüm4

ESKİ MEZOPOTAMYA – YENi TAŞ CAĞI / NEOLiTiK (MÖ 10000-5200) Bölüm4

insanın doğaya hâkimiyetinin başladığı, avcılık-toplayıcılığa dayanan geçim ekonomisinden besin üretimine geçişin olduğu bu dönem, dünyada başta G. Childe olmak üzere pek çok kültür tarihçisi tarafından ‘devrim’ olarak kabul edilmektedir. Aynı süreçte toplumun sosyal yapısındaki farklılaşma da devam etmiştir. Büyük olasılıkla tarımın yaygınlaşmasıyla tahıllar da biyolojik bir değişiklik geçirmiş ve doğada yabanıl olan özellikleri farklılaşmıştır. Böylece daha verimli ve daha dayanıklı türler ortaya çıkmıştır. Neolitik Dönem Kuzey Mezopotamya’da çanak çömleksiz ve çanak çömlekli olmak üzere iki dönemde incelenmektedir. Bu ayrılmada sanki çanak çömlek yapımı önemli bir ayraç olarak gözükse de esas ayrım toplum yaşamında meydana gelen büyük değişimlerdir. Killi toprağın bitki artığı ve su ile karıştırılıp şekillendirilmesi, kuruduktan sonra pişirilmesi bu dönemden çok daha önceleri bilinmektedir. Yeni Taş (Neolitik) tanımı sadece taş yapım geleneğinde yontma taşın yanında sürtme taş tekniği ile yapılan aletlerin çoğaldığı bir dönem olarak tanımlanamaz. Bu dönemin başlangıcında Orta ve Aşağı/Güney Mezopotamya’ya olasılıkla çevresel şartların zorluğu yüzünden henüz tam yerleşilmediği anlaşılmaktadır. Neolitik teriminin kullanımı 1866 yılında A. Candolle ile başlar. Candolle bilinçli ekip biçmenin esasını oluşturan yabanıl tahılların Yeni Taş Çağı ile birlikte evrim geçirdiğini belirtmiştir. Daha sonra R. Pumpelly Yakındoğu’da tarım ve hayvancılığın ‘vaha’ olarak tanımlanabilecek sulak, verimli ancak küçük yörelerde, insan, bitki ve hayvanlarının beraberce yaşamak zorunda kalmasından doğduğunu iddia etmiştir. Günümüzden 12500 – 11500 yıl öncesi iklimin çok kötü olduğu bilinmektedir. Yakındoğu’da yaşayan gruplar belki su kaynaklarının var olduğu yerlerde yaptıkları gözlemler sonucunda hayvanları evcilleştirip bitkileri ziraata almışlardır. G. Childe’de ilk evcilleştirme ve ziraatın Fırat, Dicle ve Nil gibi büyük ırmakların kenarlarındaki taşkınlarla meydana gelen verimli ve nemli topraklarda olduğunu ileri sürmüştür. J.H. Breasted bu Şkre karşı çıkarak Zagros Dağları’ndan Toros Dağları, Akdeniz ve Mısır’a kadar yarımay biçiminde bir bölgeyi kapsadığı için ‘Verimli Hilal’ adı verilen bölgede bu olayın başladığını kabul etmiştir. Bu konuda en önemli çalışma ise R.J. Braidwood’un başkanlığında çeşitli bilim dallarından oluşan ekibin yürüttüğü araştırmadır. Irak’ta Jarmo, Türkiye’de Çayönü kazıları ve diğer araştırmalar sonucunda Verimli Hilal bölgesinin hemen kuzeyinde ‘doğal yaşam bölgesi’ adı verilen alanda ilk kültüre alma ve evcilleştirmenin olduğu öne sürülmüştür. Evcilleştirilecek hayvan cinslerinin ve yabanıl bitkilerin doğada bulunabilecekleri ortamda evcilleştirilebileceğine dayanan bu kuram günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Yeni Taş veya tarih kitaplarında Cilalı Taş Devri (Neolitik) olarak geçen bu sürecin ilk evresi olan Çanak Çömleksiz Neolitik (MÖ 10000-6000) Ürdün- Jeriho’da yapılan arkeolojik kazılar sonucunda kendi içinde bir dizi gelişmeyi açıklamak amacıyla alt evrelere ayrılmıştır. Çanak Çömleksiz Yeni Taş Çağı’nın başlangıç evresinde (MÖ 10000 – 8500) Kuzey/Yukarı Mezopotamya’da Şlistin/Natuf kültüründen farklı olarak göreceli daha büyük yerleşimler kurulmuştur. Bu yerleşmeler taş temelli dal örgülü veya taş temelli yığma kerpiç duvarlı (kerpiç çamurunun duvar şeklinde yığılması) oval veya yuvarlak planlı yapılardan oluşmaktadır. Mekânların içinde ocak ve işlik yerleri, mekân dışında avlu ve meydanların varlığı Türkiye’de Hallan Çemi, Çayönü, Körtik Tepe, Demirköy gibi yerleşme yerlerinde saptanmıştır.

70952b702900ac60dd24ab1b2642884952a8d6340a1a058db2580a7029c9b398-1807652552

ilk defa bu dönemde tapınak gibi büyük işgücü gerektiren anıtsal özel yapılar inşa edilmiş, uzman bir zanaatkâr sınıfı ortaya çıkmış, uzak bölgeler arasındaki ticaret yapılmaya başlanmıştır. Son zamanlarda kazılan Göbekli Tepe’de ise çapları 10 ile 30 metre arasında değişen boyutlarda, taş duvarlı, yuvarlak veya oval biçimli tapınaklar bulunmuştur. Tapınağın içinde ortada hem çatı lentolarına direk vazifesi gören hem de menhir ya da tanrı sureti (put) olan 10 ton ağırlığında, uzunluğu 3-5 metre arasında değişen iki adet taş stel (dikilitaş) yer almaktadır. Bu merkezi dikilitaşların etrafında taş sekiler arasında duvara yapışık on iki adet daha küçük boyutlu dikilitaş sıralıdır. Kazı başkanı şimdilik bu taşları menhir olarak tanımlamaktadır. Dikilitaşların üst yatay bölümü başı, dikey bölümü gövdeyi temsil etmektedir. Bazılarında yan yüzeye kol, ön yüzeye parmakların işlenmesi bunların stilize insan tasviri olduğunu kesinleştirmektedir. Üzerinde bir giysi varmış gibi çizgiler ve kabartmalar oluşturulmuştur. Bazılarında H biçimli semboller bazılarında belki güneş ve ayı temsil eden işaretler bulunmaktadır. Dikilitaşların Sumer ve Yunan dinlerindeki tanrı ailesine ait heykellerin şimdilik ilk örnekleri olduğu düşünülebilir. Tapınağın merkezindeki ‘T’ başlı iki tanrı suretinin belki gök tanrı ile güneş tanrıçasını betimlediği önerilebilir. Henüz yazı keşfedilmediği için bu konuda kesin yorum yapılamamaktadır. Kesin olan çok büyük bir işgücü gerektiren bu yapıların seçkin ve uzman insanlar tarafından inşa edildiği ya da ettirildiğidir. Henüz maden keşfedilmediği için zanaatkârlar Göbekli Tepe’nin olduğu kayalıkta, sahip oldukları yassı taş balta ve keskilerin yardımıyla tek parça halinde çıkardıkları büyük taşları önce düzgün yüzeyli hale getirmişlerdi. ikinci aşamada stellerin üzerine yılan, yaban domuzu, tilki, yaban eşeği, turna, yabani boğa, gazel, koç, akrep ve örümcek gibi figürleri kabartma olarak işlemişlerdir. insan biçiminde işlenen figürlerin tanrı olabileceği anlaşılmaktadır. Figürlerin tümünün erkek olması da ilginçtir. Bundan toplumda baba tanrının ağırlığı olduğu anlaşılmaktadır. Tapınağın içine duvarlara korkutucu hayvan figürleri de konularak rahiplerin burada gerçekleştirdikleri dinsel törenlerin avcı ve toplayıcı toplum üzerinde daha etkileyici olması sağlanmıştır. Bir tapınak yapısı ömrünü tamamladığında, nedenini bilemediğimiz bir sebepten dolayı dışarıdan getirilen toprakla doldurularak gömülmekteydi. Olasılıkla rahip görevi de üstlenen seçkinler, yeniden dikilitaşlar hazırlayıp aynı alana aynı planda ancak daha küçük boyutta yeni bir tapınak inşa etmekteydiler. Bu yüzden gün ışığına çıkan tapınak kalıntıları iç içe geçmiş daireler şeklindedir. ilk tapınağın olduğu yerde yeni bir tapınak yapacak yer kalmadığında başka tarafa geçilmiştir. Bu gömülüp yeniden yapma süreci yıllarca sürmüştür. Göbekli Tepe’de yirminin üzerinde tapınak olduğu saptanmıştır. Yine ilginç hususlardan biri bazı tapınaklarda özellikle merkezdeki iki dikilitaşın baş kısımlarının zamanında bilinçli olarak kırılmasıdır.

Göbekli Tepe’de henüz aydınlatılmayan hususlardan biri tapınak alanının dışında sivil mimari yani ruhban sınıf ve halkın yaşadığı yapıların olup olmamasıdır. Göbekli Tepe’deki tapınaklardaki ‘T’ başlı dikilitaşlara Şanlıurfa yöresinde Nevali Çori, Hamzan Tepe, Sefer Tepe ve Karahan Tepe gibi yerleşmelerde de rastlanmıştır. Bu kültürü yaratan uzman toplulukların kuzeyden Rusya’dan geldikleri iddia edilmektedir. Neolitik Çağ’ın başlarında yaşayan köy toplulukları ölülerini, içinde yaşadıkları kulübe tipi yapıların tabanı altına açtıkları çukura, “cenin”pozisyonunda büzülmüş olarak gömmekteydiler. Bir anlamda ataları ile aynı mekânda yaşmaya devam ediyorlardı.

Çanak Çömleksiz Yeni Taş Çağı’nın ikinci evresi, MÖ 8500 – 7000 yıllarına tarihlenir. Bu süreçte tarım modeline henüz tam bir geçiş yoktur. Bu döneme ait yerleşmelerde başta domuz olmak üzere az sayıda keçi, koyun, sığır gibi yabani hayvanları n evcilleştirildiği anlaşılmaktadır. Hangi hayvanın ilk olarak evcilleştirildiği kesin olarak bilinmemektedir. Bu evrede yine Kuzey Mezopotamya’da yerleşik düzen daha gelişmiştir. Her yerleşme kendi içinde merkezi sistemle yönetilmektedir. Yapıların dağılımı belirgin bir plan çerçevesinde merkezi sistemin önerisi ile inşa edilmektedir. Köylerde bazı yapıların hatta bazen tüm köyün işlevi bittikten sonra tapınaklar gibi bilinçli gömülmeleri bu dönemde de devam etmektedir. Köyün tümü gömülünce yapı sahibi aileler aynı yere eski duvarlarını temel gibi kullanıp evlerini yeniden inşa ederek köyü yeniden kurmuşlardır. Neolitik Dönem’in bu evresinde yuvarlak – oval ev ve tapınaklar dörtgen hale dönüşmüştür. Hemen hemen tüm yerleşmelerde sivil mimarinin yanı sıra özel yapılar/kült yapılarının oluşu yaygın bir inanç sistemi olduğunu göstermektedir. inanılmaz boyutta tapınak yapılarının ve tanrı heykellerinin yapılmasından dinsel öğelerin tüm toplumu yönlendirdiği ve etkin bir ruhban sınıfının varlığı anlaşılmaktadır. Gömüt gelenekleriyle ilgili oldukça ilginç uygulamalar saptanmıştır. Gömütlerin yerleşim içine yapıldığını belirtmiştik. Bazı durumlarda iskeletin ilk gömüldüğü yerden başka yere taşındığı belgelenmiştir. Bazı bireylerin başlarının kesilip tören ve şölenlerde bir şekilde kullanıldığı tahmin edilmektedir. Olasılıkla çok önemli bireylerin kafataslarının kille kaplanıp gerçek baş biçimine getirilme denemelerinin yapıldığı (etlendirilmesi) görülür. Ayrıca kutsal stel ve küçük tanrı figürleri (idol) bu dönemin çeşitli ritüel öğeleri olarak karşımıza çıkar. Diyarbakır/ Çayönü yerleşmesinde bu döneme ait, başka yerleşmelerde saptanamayan ilginç bir yapı ortaya çıkarılmıştır. Başlangıçta tapınak olarak inşa edildiği anlaşılan dörtgen yapı daha sonra köyde yaşayan yaklaşık dört yüz elli kişinin bedenlerinin saklandığı bir yer haline dönüşmüştür. Önce çürütülüp daha sonra dağılmış vücut kemikleri yapı içindeki mahzenlere yerleştirilmiş, kafatasları ise yapıdaki raşara konmuştur. Yapının diğer tarafında ise duvar dibinde oturma sekileri ortada ise özenle parlatılmış pembe renkte büyük yassı taş levha bulunmuştur. Taş levhanın çatlaklarında insan ve hayvan kan kalıntılarının oluşu bu taşın buraya ne amaçla yerleştirildiği konusunda ipucu vermektedir. Bu verilerden yola çıkarak toplumda bir birey öldüğünde cesedinin belki bu yassı taşın üzerine yatırıldığı, başının kesilerek gövdeden ayrıldığı veya olasılıkla köyün dışında vahşi hayvanları n ulaşamayacağı bir yerde kısmen çürütüldükten sonra kafatasının daha sonra yapılacak törenlere katılması için yapının içindeki rafa yerleştirildiği yorumlanmaktadır. Köyün içinde çok sayıda basit toprak mezar da ortaya çıkarılmıştır.

Çayönü yerleşmesinde o zamanki teknolojik imkânlarla nasıl yapıldığı hâlâ tartı şma konusu olan ilginç yapılar vardır. Bunlardan biri kireç + kırmızı taşcık karışımı (terrazzo) tabana sahip tapınak yapısıdır. Yapının tabanında, günümüzdeki havuzların tabanındaki gibi beyaz renkli taşlarla yapılan çizgili bir döşeme vardır. Bunların yapımında olasılıkla önce kırmızı renkte taban harcı, çizgi oluşması için düzgün bir ağaç yardımıyla uzun boşluk bırakılarak dökülmüş sonra bu boşluklar beyaz taş taşçık ve kireç harçla doldurulmuştur. Son aşamada tüm taban parlatılmıştır. Yine Çayönü’nde altta işlik ve kışın barınma yeri olarak kullanılan mahzenlerin olduğu iki katlı yapıların keşfedilmesi Çanak Çömleksiz Yeni Taş Çağı’nda yaşayan insanların inşaat açısından ne kadar gelişmiş olduğunun bir göstergesidir. Başka yerlerde de benzer yapıların varlığı ticaret ile teknolojik bilgilerin tüm coğrafyaya nasıl yayıldığını da belgelemektedir. Binaların özenli işçiliği, özellikle tapınak tabanlarının kireç taşının önce yakılıp sonra söndürülmesi ile oluşturulan kireç ve kum karışımı harç tabakası (çimentolaşmış kireç taban) ile kaplanması bu evredeki teknolojik gelişimi ortaya koymaktadır. Bu döneme ait günlük yaşamda kullanılan aletler arasında ince kenarlı dışı çizgi bezemeli taş kaplar, taştan bilezikler, çeşitli tipte yontma taştan ok uçları, kemik aletler sayılabilir. Mezarlara cesetlerin yanına armağan olarak konan boncukları n bireyin özel takısı olduğu anlaşılmaktadır. Çanak Çömleksiz Yeni Taş Çağı’nın en son evresinde (MÖ 7000 – 6000) bir önceki evreden devam eden gelişmiş yaşam biçimi devam eder. Ancak bilinmeyen bir nedenle bu evrenin sonunda bu kültür çökmüştür. Yaklaşık bin yıl süren büyük karışıklıkların yaşadığı bu evrede genelde büyük yerleşmelerin terk edildiği izlenmektedir. Olasılıkla nüfusun değişmesi ve belki iklimdeki farklılaşma, avlanacak hayvan sayısının ve yabanıl tahılların azalması büyük yerleşmelerin boşaltılmasına, insanların küçük topluluklar halinde daha göçer şartlarda yaşamasına sebep olmuştur. Bu karışık dönemle ilgili bilgiler sınırlıdır. Mezopotamya’da köy yaşamının başlangıcıyla, yazılı belgelerin ortaya çıkışı arasındaki gelişmeler, taş alet ya da madencilikte kat edilen aşamayı gösteren adlar yerine, yerleşim karakteri, ev plan tipi, üretim teknolojisi ve moda olan çanak çömlek tipleri gibi ortak kültürel unsurları tanımlayan adlarla anılır. Bu kültürler genellikle ilk belirlendikleri yerin adını almışlardır. Aşağıda değineceğimiz üzere, Hassuna, Samarra, Halaf ve Obeyd gibi isimler, hem bir kenti, hem de geniş bölgelerde, farklı zaman dilimlerinde kabul gören kültürel unsurları simgeler.