ÖNDERLERE – İbrahim Tukan (1905-1942)
Sîzsiniz coşkulu yurtseverler
Sizsiniz ağır işlerin tanıkları
Sîzsiniz boş sözlerden uzak iş gören
Tanrı korusun güçlü kolları
birleştirdiniz bir bildirgeyi
Ordularda bir ordunun kararlı varlığını,
Birleştiniz üstümüzde işte
Yurtlar alan atalarımızın yeniden canlanan eski övüncü
Üstümüzde ulusal bayramlarla topraklarımızın sevinci
İyiliklerinizi söylemiş olacağız türkülerimizde
Ama işte kalıyor bize bir dilek
Egemenliğiniz altındaki ülkelerin ucuna
Göstermeyiniz özen yarın elinizden kaçacağı korkusuyla
Türkçesi: Nuri Pakdil
GENE GELECEĞİZ – Abu Salma (1906-1980)
Gene gelceğiz
Karşılaşmanın yollarında.
Bir bülbül kulağıma fısıldadı.
Gene geleceğiz.
Bülbüller oralarda
yaşarlar henüz.
Şakırlar yazılarımızda.
Gene geleceğiz
gölgeleri arasında özlemin,
yadırgamanın mezarlarında
bizim de yerimiz var
bu kesin.
Yorulma gönül,
dönüşün yollarında
çökme salon.
Gene geleceğiz,
gene.
Türkçesi: A. Kadir-S. Salom
İki Ölümsüz:
Halkım ve Vatanım
Kanım aktı tükendi, öyleyse diller susmalı.
En iyi şiirdir çünkü, yürekte sessiz duran.
Ne kadar da anlamlıdır sessizlik.
yırtılan yüreğimle
halkımın durumunu düşündükçe
Vatanımın kokuları tütüyor şiirimde
Çünkü vatansız, her şey değersiz.
Şiirim halkımın üstünde buluştuğu bir köprü
tatlı şeyleri ve onları tartışmak için.
Kahverengi toprağım ve sevgimden oluşmayan şiir
yabancı bana.
Meşalemizden aydınlanmayan tek ha rf bile,.
kahredici.
Mızraklar gibi öne fırlıyoruz bir anda
Bükülmüyoruz, teslim olmuyoruz.
Öldürülmek, yüzleştirmede işkence, hapisler
umurumuzda değil.
Vatanım ne zaman buluşacağız? – yüreklerimizde.
Seni ucuza sattılar; Tanrıya gelince oysa
Bütün pazarlıkların üzerindedir değerin
toprağının bir zerresi dünyaya bedel
dünyadan da ağır çeker.
Türkçesi: Ali Cengizkan
DENİZE DÖNÜŞ – Faolwa Tukan (1917-1986)
Ey düşlerimizin düş kurduğu ada
Bizi gidelim bırak
Kurtar çağırmalarından
Ey pırıldayan yalgın
Saydam ışık oğulu
Bize pusu kuruldu
Atıldık çöle
Döşlerimizin düş kurduğu ey usa sığmaz da
Tükettin bizi
Görüldüğünde serin gölgen
Toprak dedik
Çağrı iç dirliğine
Adımlarımızın ödülü
Giriyoruz içeri saygıdeğer kurtulmuş
Bırakıyoruz yüreklerimizi
Tabaklanmış hüznün
Yıl boğumlarının
Söylüyoruz unutacak ruhumuz
Söylüyoruz söyledik
Yeşili çimenliğin çarpıyor altında umudumuzun
Tanrım tüm umutları yüklü Tanrım
Dolaşanlar için yol boyunca
Arkadaşsız yürüyenler için gecede
Söyledik söylendik
Ey kutlu aldatma ey kutlu düş
Üstünden demir attığımızda
Düş görüyorduk
Topladık yitik adımlarını yaşamımızın önce
Aşkın kırlarını sürdük tohumlarımıza
Dikiyoruz oraya özlemleri
Serin aşkları
Yurtsamaları
Atıyoruz tohuma göre
işitiyor musun aldandık
Atıyoruz tohumu kısır derinliğine toprağın
Uy düşlerimizin boy attığı ada
Vazgeç beslenmekten içi boşalmış özlemlerden
İdini çek yaşamımızdan
Döndük sana sırtımızı
Dondu kaldı yüreğimizde umut
Deli renkli kıyılara veda
Rüzgârın ellerine bırakıyor kendini yeniden yelkenimiz
Koşuyoruz onunla bu uzun yürüyüşte
Uy koşu ey tehlike
Uluyan dipsiz, deniz üstünde
Dertte başımız dağlaşan dalgalarla
Sunacağız yaşamlarımızı orda
bırakacağız denize cömertçe
bu son kavga
Kök salacak koşumuz
Yazgımız
Meydan okumaya
Karıştıracağız gizine yüreğimizin orda
Gururu
Yaraları
Türkçesi: Nuri Pakdil
DİŞLERİMLE – Tevfik El Zeyyad (d. 1940)
Dişlerimle
savunacağım yurdumun her karış toprağını,
dişlerimle.
Başka yurt istemem onun yerine,
assalar damarlarımda beni
istemem gene.
Burdayım hâlâ
Aşkımın tutsağı… Evimin çevresinde
Yurdumun peşinde.
Burdayım hâlâ
Yıkamazlardı beni
ne kadar çarmıh yükleseler
omuzlarıma.
Burdayım hâlâ
Tutarak sizi…tutarak…tutarak
avuçlarımda.
Dişlerimle
savunacağım yurdumun her karış toprağını,
dişlerimle.
Türkçesi-.A. Kadir-S. Salom
ŞARKININ ŞEHİDİ – Mahmud Derviş (d. 1941)
Duvara diktiler çarmıhı.
Çözdüler bileklerimdeki zinciri.
Yelpaze gibi salladı durdu kırbaç
Ve durmadan ayak sesleri.
“Efendim!” diye bir fısıltı
Ve ölülere “Kollayın kendinizi!” demekte.
— Ey sen,
Dedi yırtıcı bir hayvan kükremesi gibi:
Benim tantamın önünde iki kez yere kapanırsan,
Elimi öpersen edepli edepli iki kez,
Sana toprak veririm!
Yoksa…
Gerilirsin çarmıha
Bir şarkının ve bir güneşin şehidi olarak!
Ağla! diyebilmek için alacakaranlıkta
Ben değildim ilk getiren dikenli tacı.
Ey sen, inanç gibi sevdiğim.
Adın, toz toprak dolu ve kurumuş
Dudaklarımda,
Fıçılarda yıllanmış bir şarap tadında!
Ağla! diyebilmek için alacakaranlıkta
Ben değildim ilk getiren dikenli tacı.
İster benim çarmıhım bir atın sırtında olsun;
İster dikenler altında,
Çiğlerle ve kanla örtülü
Defne yapraklarından bir taç olsun!
“Ölümü ben kendim istedim!”
Diyen son kişi ben olmalıyım.
Türkçesi: Eray Catıberk
GECEDE AYAK SESLERİ
Her zaman
Ayak seslerini duyarız gecede yaklaşan,
Ve kapı sırra kadem basar odamızdan,
Her zaman,
bulutlar gibi süzülüp giden.
Her gece yatağından
Senin mavi gölgen mi onu uzaklara götüren?
Senin gözlerin ülkelerdir ve ayak sesleri geliyor,
Sardı bedenimi kolların
Ayak sesleri, ayak sesleri
Ah Şahrazad
Gölgeler niçin kurtuluşumu resmeder?
Gelir ayak sesleri girmez içeri.
Bir ağaç ol.
görebileyim gölgeni.
Bir ay ol,
Görebileyim gölgeni,
bir hançer ol,
Görebileyim gölgeni gölgemde,
Küller içinde bir gül.
birer er zaman,
Ayak seslerini duyarım gecede yaklaşan,
Ve sen yerim olursun sürgündeki,
Zindanım olursun,
öldürmeye çalış beni
İlk ve son solsun
Yaklaşan ayak seslerinle
öldürme beni.
Türkçesi: Tâvus Hüsâmeddin
YARIN BULUŞALIM
Uç kelime fısıldadı kulağıma
Sıkarken elimi:
En önemli olayıydı günün:
‘Yarın buluşalım’
Ve yol gizledi o sevgiliyi.
Tıraş oldum iki kez
İki kez parlattım ayakkabılarımı
Elbisesini aldım arkadaşımın – ödünç iki lira
Sütlü kahve ve tatlı ısmarlamak için ona
Gülümserken sevdalılar
Tek başımayım
İçimde bir his
Biz de güleceğiz.
Belki yoldadır o.
Unutmuştur belki
Belki… belki..
İki dakika daha.
Dört buçuk
Yarım saat geçti
Ve bir, iki
Uzandı gölgeler
Sözünde durmadı o
Dört buçukta
Türkçesi: Tâvus Hüsâmeddin