GİRİŞİMCİLİK KAVRAMI, ÇEŞİTLERİ VE GİRİŞİMCİLİKTE ETİK
Girişimcilik
Girişimcilik, bir malın veya hizmetin üretim girdilerinin satış amaçlı olarak henüz belirlenmemiş bir bedelle satın alınması ve üretilmesidir. Girişimcilik, kökleri hayallere dayanan ve değerlerle sonuçlanan bir süreçtir. İnsan hayatını kolaylaştıran her eylem içinde girişimciliği barındırır. İşletmelerin etkilendikleri ancak etkileyemedikleri ekonomik, toplumsal, yasal ve siyasal, teknolojik alandaki hızlı değişiklikler çeşitli tehdit ve fırsatlar yaratmaktadır. İşletmeler, bunları önceden algılayarak yani öngörerek tehditler için tedbir oluşturmakta, fırsatlardan da yeni iş fikirleri çıkarmaktadır. Bu şekilde hareket eden işletmeler yaşamlarını rahat sürdürmektedirler. Yapamayanların hayatları bitmekte ya da zorlaşmaktadır.
Girişimcilik terimi ilk kez Fransız Richard Cantillon tarafından 1730’larda kullanılmıştır. Fransızca “entreprendre” fiili girişimcilik yapmak anlamında kullanılmaktadır. Bundan da “entrepreneur” Türkçeye girişimci diye çevirebilecek bir kelime türemiştir. Girişimciliğin kavramlaştırılmasının temeli Endüstri devrimine dayanmaktadır. Girişimcilik terimi zaman içinde gelişmiş doğa, emek ve kapital faktörlerini bir araya getiren ve üretime yönlendiren bir üretim faktörü olarak ortaya çıkmıştır. Türkçede girişimciliğin sözlük anlamı (TDK İktisat Terimler Sözlüğü, 2004) “girişimci olma durumu, emek, sermaye ve doğayı bir araya getirerek üretim sürecinin bir üretim faktörü olarak tanımlanması, örgütlenmesi ve onun tüm risklerinin üstlenilmesi” şeklindedir. Sözcük olarak müteşebbislik olarak da kullanılmaktadır. Fırsatları görme, yenilikçilik, risk alma ve harekete geçme girişimciliğin yapı taşlarıdır. Bir kişide bu özelliklerin tümü varsa girişimci olabilmektedir.
Girişimcilikteki bu özellikler ve süreçler sorun çözmek, ihtiyaçları gidermek için vardır. Ancak sorunlar yaratıcı şekilde çözülür, ihtiyaçlar yaratıcı şekilde giderilir. Girişimcilik yenilikçilik (inovasyon) içerir. Sorunları çözen ihtiyaçları giderenlerde yeni bir teknoloji, süreç, ürün veya hizmettir. Genel kanı ürün ve hizmet üreten kişilerin girişimci olduğu yönündedir; oysa süreçlerde, örgütlemede, teknolojide inovasyon yapılması da girişimcilik olarak nitelendirilmektedir.
Fırsatları görme, yenilikçilik, risk alma ve harekete geçme girişimciliğin yapı taşlarıdır. Girişimcilikte mutlaka eylem vardır. Örneğin, fırsatları görmüşsün ancak harekete geçmemişsin, bir eylemin olmamış, bu durumda girişimcilik söz konusu olmaz. Risk alma yelpazesi yüksek olup yenilik, fırsatçılık, öngörme yoksa girişimcilik yine olmaz. Eylemcilik var ancak fırsatçılık, risk alma yoksa yine girişimcilik gerçekleşmez. Dolayısıyla girişimcilik, bu eylemlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmaktadır.
Girişimcilik bir takım alt süreçlerden meydana gelmektedir. Arama, seçme, uygulama ve değerlendirme
girişimciliğin alt süreçleridir. Girişimcilik, sorun ve ihtiyaçları fark etmek, bunları gidermek için ticari hale gelebilecek ürün / hizmet ve toplumsal fayda yaratmak, üretim faktörlerini bir araya getirebilmek ve düzenlemek, bunların tümü için risk almak, yenilik yapmak, fırsatları öngörmek ve değerlendirmek olarak ifade edilebilir.
Girişimci
Girişimcilik bir eylem, girişimci ise bu eylemi yapan kimsedir. Girişimcilik, içinde eylemleri barındıran süreçler bütünüdür. Girişimcilik sisteminde girişimci mutlaka vardır, fakat alt sistemlerin bazılarında olmayabilir. Yani her süreç eylem içerir ancak girişimci her eylemde olmayabilir. Girişimcinin sahip olduğu tutum ve davranışlar diğer insanlardan farklıdır. Fırsatların benimsenmesi, risk almaya hazır olma, yenilik ve değişim için istekli olmak belli başlı girişimcilik tutumlarından bazılarıdır.
Girişimcide bulunması gereken özellikler zekâ, enerji, deneyim, girişimcilik ruhu, rasyonel davranış yetisi ve motivasyondur. Girişimcilerde bulunan bu özellikler geçici değil onlarda bulunan kalıcı özelliklerdir. Girişimci tutum ve girişimci davranış, bir girişimcide bir arada olması gereken temel özelliklerdir. Girişimci aynı zamanda inovasyon lideridir. Girişimci yola çıktığında başarısızlıkla karşılaştığında yeni yol bulandır. “Ben başarısız oldum, yapamıyorum.” demez, mutlaka çıkış yolu bulur.
Girişimciliğin gücü özgürlükten gelir. Emir almayan özgür insanların yaratıcılık güçleri daha yüksektir. Kontrol edilmek, otoritenin altında olmak, hiyerarşi ve bürokrasinin arasında kalmak girişimci insanların hoşlanmadıkları şeyler olup onların yaratıcılıkları üzerinde negatif etkiye sahiptir.
Girişimci içinde bulunduğu iletişim ve ilişki ağları ile beslenir. Girişimcilik hem piyasa hem de bürokrasiyle güçlü ilişkilere sahip olmayı gerektirir ve bu ilişkilere sahip olmak yeni iş fikirlerinin ortaya çıkmasında ve sorunların aşılmasında çok büyük avantajlar sağlar.
Toplumda girişimcilerle ilgili doğru zannedilen ancak yanlış bilinen düşünceler vardır. Bunlardan bazıları şunlardır;
• Sermayesi olan herkes iş kurabilir ve başarılı olabilir.
• X girişimcisi şunu üretiyor ve kazanıyor. Bende aynısını üretip kazanabilirim.
• Eğitim dönemlerinde başarılı olamayanlar girişimcilikte de başarılı olamaz.
• İş fikri yaratabilen herkes girişimci olabilir.
• Girişimciler devletten ihale alan, vergi kaçıran ve çalışanının ücretini ödemeyen kimselerdir.
• İflas eden girişimci yüz kızartıcı suç işlemiştir.
• Girişimciler kumarbazdır.
• Girişimcinin gecesi gündüzü yoktur.
Girişimcilik Çeşitleri
Kapsam açısından iki tür girişimcilik vardır. Bunlar dış (genel) girişimcilik ve iç girişimciliktir.
Dış girişimcilik: Yeni bir işletmenin ya da toplumsal fayda üreten yeni bir organizasyonun kurulması başlı başına girişimcilik olarak görülmektedir. Bu girişimciliğe dış girişimcilik, genel girişimcilik, başlangıç girişimciliği denebilir. Dış (genel) girişimcilik, yenilik yaparak ve girişimcilik süreçlerini uygulayarak işletme, örgüt kuran kişiler ya da profesyonel yöneticilerin yaptığı iş, diğer bir ifade ile iç girişimcilik dışındaki girişimciliktir. Burada önemli olan yeni kurulan işletmenin kurulmadan önceki aşamaları sağlıklı bir şekilde geçirmesidir. Kuruluşunda problemler yaşamış ve kuruluş aşamalarını sağlıklı tamamlamamış işletmeler kurulduktan sonrada problemler yaşarlar. Kısaca sağlıklı doğan işletmenin yaşamı görece daha sorunsuz olur.
İç girişimcilik: Kurulmuş ve yaşayan bir işletmenin sınırları içindeki tüm alanlarda yeni üründe/hizmette, yönetimde, pazarlamada, satın almada, üretimde, satışta ve bunların fonksiyonlarında yapılan yeniliklerin ticari hale gelme çaba ve sonuçlarıdır. Bir işletmede bu sürece katkıda bulunan tüm çalışanlara da iç girişimci denir. Aynı zamanda bu girişimciliğe kurum içi girişimcilik de denir. İç girişimcilik düzeyi düşük işletmelerin gelişme ve sürdürülebilirlik potansiyelleri azalmaktadır. Yenilik ortamları yaratan, yenilik sistemleri kuran ve sürdürülebilirliği sağlayan çalışanlara yaratıcı ve yenilikçi fırsatlar tanıyan, kurum kültürlerine yenilikçiliği ve girişimciliği yerleştiren, yenilikçi stratejiler izleyen her kurumda iç girişimcilik güçlü olacaktır. İç girişimciliği güçlü olan kurumlar da güçlü olacaktır. Bu durum tüm topluma kaliteli hayat ve refah olarak yansıyacaktır. Kendi işletmesini kuran girişimci ile bir işletmede çalışan iç girişimcinin benzer yönleri şunlardır; fırsatları kovalamaları, risk almaları, kaynakları etkin ve verimli kullanmaları, aile geçmişleri, girişimcilik özellikleri, temsilcilik aracılığı ile katılım yerine direkt katılımları, temel güdüleri, ilişkileri ve iletişimleridir. Farklılıkları ise şu şekilde sıralanabilir;
• İç girişimci fon sağlamak konusunda diğer girişimciye göre daha rahattır.
• İkisi de risk alır ancak iç girişimcinin riski kariyeri ve istihdam ile ilgilidir.
• İç girişimci şirketteki engellerle karşılaşır ve üstesinden gelmeye çalışır.
• Diğer girişimci ise pazarda karşılaştığı engellerle uğraşır. İç girişimci güçlendirmek diğer girişimci geliştirmek için çalışır.
İç girişimciliğin kendi fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için işletmenin teknolojide üstün olması, yeni fikirlerin desteklenmesi, hatalara karşı toleranslı olunması, kullanılabilir ve ulaşılabilir kaynak olması, takım çalışmasının desteklenmesi, ödüllendirme sistemi ve sponsorluk desteğinin olması, yetki ve sorumluluk verilmesi, işletme sınırlarının esnek olması ve her şeyden
önce üst yönetimin girişimciliğe sıcak bakması ve desteklemesi gerekmektedir. İçerik açısından girişimcilik, ekonomik (ticari) ve sosyal girişimcilik olarak iki gruba ayrılmaktadır.
Ekonomik (ticari) girişimcilik: Sahibine kâr, müşterisine katma değer sağlayan, bunu da ürettiği hizmet ya da ürünle yapan girişimciliktir. Bu tür girişimciliğin faktör getirisi kârdır.
Sosyal girişimcilik: Sosyal girişimcilik kavramı kurumsal sosyal sorumluluk ve hayırseverlik kavramlarından farklıdır. Sosyal girişimciliğin getirisi sosyal faydadır. Sosyal girişimcilerin çabaları devlet, sivil toplum kuruluşları ve girişimcilerin çözemediği toplumsal sorunları çözmek ve toplumsal ihtiyaçları gidermek içindir. Sosyal girişimcilerin yaptıkları daha insani ve ahlakidir. Ekonomik girişimci daha çok kendine çalışırken, sosyal girişimci kendinden çok topluma çalışır. Sosyal girişimciliğin taklit edilmesi özendirilmelidir. 2006 Nobel barış ödülüne sosyal girişimcilik alanındaki çalışmaları nedeniyle Bangladeşli Dr. Muhammed Yunus layık görülmüştür.
Ekonomik girişimcilikte iş fikri ne kadar önemliyse sosyal girişimcilikte de iş fikri o kadar önemlidir. Yaratıcılığın desteklendiği ülkelerde sosyal girişimci sayısının da fazla olduğu görülmüştür.
Ekonomik girişimcilikte de sosyal girişimcilikte de ortak olan konu risk almak, hata yapmak ve başarısız olmaktır. Bu konular hayal edileni gerçekleştirmeyi engelleyen faktörlerin başında gelir. Bazı ülkelerde başarısızlık girişimcilik için başarının elde edilmesinde gerekli faktör olarak görülmektedir.
Kadın Girişimci
Bu girişimcilik çeşidi kadınlarında girişimcilik yapabileceği onların da bu rolü üstlenebileceği görüşünü savunur. Çalışan kadınların iş yaşamında sayıları artmış ancak girişimcilik alanındaki sayıları aynı oranda artmamıştır. Ancak bu konudaki destek ve bilincin artması sayının önümüzdeki dönemde artacağı umudunun taşınmasına neden olmaktadır. Yapılan araştırmalarda Türkiye’de en büyük ekonomik gücün kadınlar olduğu görülmüştür. Türkiye’de yaklaşık 1,3 milyon erkek girişimci 80 bin kadın girişimci vardır. Ülkemizde kadınların çalışma hayatına katılma oranı % 26, AB ortalaması % 55, dünya ortalaması % 46’dir. Türkiye’nin AB ve dünya ortalamasının çok altında kaldığı görülürken, ülkelerin girişimcilikle kalkındığı göz önüne alındığında Türkiye’de kadın girişimci sayısının artırılmasının gerekliliği açık bir şekilde görülmektedir.
Genç Girişimcilik
Yaratıcılık ve yenilik bir yetenek, aynı zamanda geliştirilebilir bir özelliktir. Küçük yaştan itibaren kalıba sokulmadan, ona uygun koşullar sağlanarak ortaya çıkarılması ve geliştirilmesi gerekir. Türkiye’de girişimcilerin eğitim durumlarına bakıldığında % 80’nin üniversite mezunu olmadıkları görülür. Girişimciliğin bir kariyer seçeneği olacağı yeni yeni konuşulmaya başlanmıştır. Türkiye’de ilköğretimden başlayarak doğrudan girişimcilik eğitimi yanında, yaratıcılığı açığa çıkarıcı bunu geliştirici, risk alma yelpazesini genişletici eğitim programlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Eğitim programları iş arayan öğrenciler yetiştirmenin yanında iş kuran öğrenciler de yetiştirmeye odaklanmalıdır. Bu programların hayalleri gerçeğe dönüştürmek konusunda hayata karşı toleranslı ve cesaretlendirici uygulamalarla desteklenmesi gerekmektedir.
Yeni Girişimcilik
Girişimcilik geleneksel ve yeni girişimcilik olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Eski ve yeni sorunları, mevcut ürün/hizmet ve iş anlayışıyla çözen geleneksel sektörlerin olduğu, iş büyütmek için mevcut sektörler dışında bir seçeneğin olmadığı girişimciliğe geleneksel girişimcilik denir. Bu girişimcilikte büyüme hızı yüksek değildir.
Yeni girişimcilik; yeni ve eski sorunları, yeni ürün/hizmetler ve yeni iş anlayışları ile çözen girişimciliktir. Yeni girişimcilik inovasyona ve inovasyon sektörlerine odaklı olan, finansmanı da erişim hedefi de “küresel” olan, bilim ve teknolojiyle evrensel pazarlama becerilerine dayalı bir girişimciliktir.
Yeni girişimcilik, ekonomiye yeni sektörler kazandırmakta ve mevcut sektörleri büyütmekte olduğu için de ekonomik büyümeyi hızlandırmaktadır. Yeni girişimcilik işsizliği geleneksel girişimciliğe göre daha iyi çözer bu yüzden bazı ülkeler bu tip girişimciliği desteklemektedir. Yeni girişimcilik için inovasyon sektörlerine örnek olarak; İnovatif tıp bilgi işlem ve iletişim biyoteknoloji, nanoteknoloji, yenilenebilir enerji, su arıtma, geri dönüşüm, savunma-güvenlik, eğitim teknolojileri, alternatif enerji kullanan taşıma alanları verilebilir.
Yeni girişimcilikte bulunması gereken bir başka özellikte giderilmek istenen ihtiyaç, sorun, ürün/hizmet ve toplumsal faydanın dünyanın diğer ülke insanları tarafından da talep edilmesidir.
Girişimcilikte Etik ve İtibar
Girişimciliğin hareket noktası sorun çözmek ve ihtiyaç gidermektir. Girişimcilik bir bakıma yeni sorunlar çıkarmadan var olan sorunları çözmeye odaklanmalıdır. Girişimcilik süreçlerinin içinde yer alan iş fikri, kişinin öz malıdır ve ona ait olmalıdır. İşte buna fikri mülkiyet hakkı denir ve korunur. Fikirlerin korunmaya alındığı ortamlarda yaratıcılık daha çok gelişmektedir. Fikrin korunamadığı ortamlarda ise fikir yaratanlar fikirlerini kimseye açamamakta ve bu yüzden fikirler gelişememekte ve uygulanamamaktadır.
Etik değerlere aykırı hareket ederek para kazanan, zengin olan sözde girişimciler topluma kötü örnek olmakta ve girişimciliğin itibarını düşürmektedirler. Diğer yandan işletme başarısızlıkları sonucunda iflas eden girişimciler, başarısızlığa karşı tolerans olmadığı için ağır suçlu olarak
görülmektedir. Girişimci adayları böyle bir duruma düşmek istememekte ve başarısızlık korkusuyla girişimciliği denemek istememektedir. Devlet iflas hukukunda buna uygun yeni düzenlemeler yapılırsa, gerçek girişimci ile sözde girişimci birbirinden ayrılacak ve toplum gerçek girişimciye hak ettiği itibarı verecektir.
Girişimciliğin Ekonomik, Toplumsal ve Kültürel Temelleri
Giriş
Girişimciliğin neden bu denli önemli bir konu haline geldiğinin anlaşılabilmesi girişimcilik olgusunun ekonomik, toplumsal ve kültürel temellerinin kavranmasıyla mümkün olabilir.
Girişimcilerin Ekonomideki Rolü
Girişimciler rekabet ortamını yaratırken yeni ürün ve hizmetlerin pazara sunumunu gerçekleştirmektedir. Bu durum yeni pazarların oluşumuna ve istihdama katkı sağlamaktadır. Dünyada olduğu gibi Türkiye ekonomisinde de önemli bir yere sahip olan küçük ve orta boy işletmeler tüm işletmelerin %99,3’ünü, istihdamdaki payları ise %76,7‘sini oluşturmaktadır.
Girişimciliğin günümüzdeki önemini anlamak için ekonominin değişen ve dönüşen yapısını ele almak gerekmektedir. Devletlerin giderek ekonomik faaliyetlerden ellerini çektiği bu dönemde yenilik ve farklılık yaratacak girişimcilere olan ihtiyaç giderek artmıştır. Değişen koşullarda giderek büyüyen dünya ekonomisinde oyuncular küçülmüş ve en küçük oyuncular olan girişimcilerin gücü artmıştır. Bir işletmede risk alma, yaratıcılık ve yenilik süreçlerini birleştirerek ekonomik faaliyet yaratma süreci olan girişimcilik, ülkelerin ekonomik ve toplumsal gelişmelerinde önemli etkisi bulunmaktadır.
Girişimcilik Olgusunun Yükselişi
Girişimcilik kavramı, ortaya çıkan fırsatlardan yararlanma ya da yeni fırsatlar yaratabilme amacıyla üretimin girdilerini örgütleme yeteneği ve risk alma özellikleriyle bağdaştırılmıştır. Ekonomide durgunluğun yaşandığı dönemlerde girişimciler bu sürecin sona erdirilmesinde yardımcı olabilecek ekonomik aktörler olarak değerlendirilmişlerdir. Girişimciliğin geliştirilmesi konusu günümüzde gerek gelişmekte olan gerekse de gelişmiş ülkelerin ekonomi politikalarının vazgeçilmez bir unsuru olmuştur. Ekonomik kaynakların düşük üretkenlik alanlarından yüksek alanlara aktarılma sürecinin baş aktörü girişimcidir. Girişimci, kendisinin veya başkasının yarattığı yenilikleri ekonomiye kazandırır. En küçük bir yenilik dahi, üretim sürecinde iyileştirmeler ve üretkenlik artışları sağlayabilir.
Girişimcinin üretim sürecine katkısı üç yönde olabilir:
1. Üretim kaynaklarını yeni bir tarzda birleştirerek kullanılmayan üretim faktörlerinin kullanılmasını sağlar.
2. Kullanılmakta olan üretim araçlarının ve mevcut
girdilerinin değişik şekillerde kullanımı ile üretimi artırır.
3. Yeni düşüncelerin yaratılması, yayılması ve uygulamasını hızlandırır.
Dünya pazarlarında giderek hızlanan rekabet ülkeleri yenilikçi olmaya ve değişime uyum sağlamaya zorlamaktadır. Girişimcilerin desteklenmesi, yeni iş ortamları ve iş fırsatları yaratmak, ekonomik ve sosyal
kalkınmaya katkıda bulunmak ve bilgi toplumu olmak yolunda nitelikli iş gücü yaratmak nedeniyle yaşamsal önem taşımaktadır. Dünya Girişimcilik Platformu tarafından 29 ülke arasında yapılan araştırma yüksek girişimcilik faaliyetleri olan ülkelerin ortalama ekonomik büyümenin üzerinde gelişme gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Girişimciliğin popüler olmasının başlıca sebepleri arasında aşağıdaki üç önemli gelişmeyi sayabiliriz:
1. İstihdam sorununun artması
2. Yeni ekonominin gittikçe güçlenmesiyle değişen ekonomik yapı
3. Ekonomi ve işletme alanlarında teorik gelişmeler
ve girişimciliğin genel kabulü.
Girişimcilik Olgusunun Tarihsel Gelişimi
Girişimcilik kavramının niteliklerinde meydana gelen değişiklikler nedeniyle On Dokuzuncu Yüzyıl ve öncesiyle Yirminci Yüzyıl ayrı olarak ele alınmıştır.
On Dokuzuncu Yüzyıl ve Öncesi: Bu dönemde girişimcilikle ilgili olarak gerçek anlamdaki ilk örnek Uzak Doğu ile ticaret yolları geliştirmeye çalışan Marco Polo’dur. Marco Polo parası olan insanların mallarını satmak üzere anlaşmalar yapmıştır. Bu olay da günümüz risk sermayesinin ilk örneğidir. Maceraperest tüccar başarılı bir şekilde malları satıp geziyi bitirdiğinde sermayedar kârın % 75’e kadar olan bir kısmını, maceraperest tüccar ise % 25 civarındaki kısmını alıyordu. Orta çağlardaki girişimciler kamu kaynaklarını kullanan ve risk üstlenmeyen kişilerdi. Girişimci kavramı büyük ölçekli üretim projelerini yöneten kişi için kullanılmaktaydı. Büyük üretim projelerinde bireyler riskleri üstlenmemekte, genellikle devlet tarafından sağlanan kaynaklarla projeyi yürütmekteydiler. Buna tipik girişimci örneği din görevlileriydi. Bu kişiler kale, sur, kamu binaları, manastır, katedral gibi büyük mimari çalışmaları yapmakla görevliydiler.
Risk ve girişimci arasındaki bağlantı 17. yüzyılda kurulmuştur. Bu dönemde, taahhüt edilmiş bir ürün ya da hizmet sağlamak konusunda devletle anlaşma yapan kişilere girişimci denilmekteydi. Yapılan anlaşmalardaki fiyatlar sabit olduğundan sonuç kâr ya da zarar olsun girişimciye ait olmaktaydı. 18. yüzyılda sermayesi olan bir insan sermayeye ihtiyaç duyan bir insandan ayrılmaktaydı. Diğer bir ifade ile girişimci, sermaye sağlayıcıdan (günümüz risk sermayedarı) farklıydı. Mucitler yeni teknolojiler geliştirmekte ancak bu icatlarını kendileri finanse edemeyecek durumdaydılar. Bu durumdaki mucitler icatlarının finansmanını devlet ya da özel kaynaklar aracılığı ile sağlamaktaydılar. Bu nedenle bu tipteki insanlar sermaye sağlayıcıları (risk sermayedarları) değil sermaye kullanıcılarıydılar (girişimci).
Yirminci Yüzyıl: Yirminci yüzyılda girişimciler genellikle yöneticilerden ayrılmamaktadır. Bu dönemde girişimci kişisel çıkarı için bir işletmeyi yöneten ve çalıştıran kişi olarak tanımlanmaya başlamıştır. Yirminci yüzyılın ortalarında girişimcinin ekonomideki fonksiyonu, bir yenilikçi olarak üretim şeklini reforme etmek, yeni bir üretim tekniği kullanmak, eski bir ürünü başka bir şekilde üretmek ve üretim için yeni kaynaklar yaratmaktır. Yeni bir mal ya da hizmeti tüketicilere sunmak girişimci için en zor görevlerden biridir. Günümüz girişimcilerinin ekonomide yerine getirdikleri en önemli işlev yenilik yaratmaktır.
Ekonomik Yaklaşımla Girişimcilik
İktisat teorisi toplumların iki temel sorunuyla ilgilenmektedir:
• Toplumlar refah düzeylerini nasıl yükselteceklerdir?
• Toplumlar üyeleri arasında refahı nasıl dağıtacaklardır?
Bu soruların cevaplan masında kullanılan iktisadi
yaklaşımların yanında çağımızda birçok ülkede
girişimcilik olgusu önemli bir kaynak oluşturmuştur. Girişimcilik olgusunun ekonomik temellerinin tarihsel sürecine bakıldığında; girişimciliğe ilk ve temel ekonomik teorik katkılar Fransız düşünürler tarafından yapılmıştır. Fransız ekolünün bu alandaki en önemli teorisyen ve yazarları Cantillon, J.B. Say, Turgot, Quesnay ve Beaudeu’dur. Girişimciliğin ekonomi içerisindeki rolünün ne olduğu konusunda ilk düşünceleri ortaya atan Cantillon’dur. Cantillon ekonomiye etki eden ve onları biçimlendiren ekonomik unsurları üç grupta toplamaktadır.
• Kaynaklara sahip olan kişiler (o dönemin arazi sahipleri).
• Bu kaynaklarla çalışanları bir araya getiren girişimciler.
• İstihdam edilerek iş yapan profesyonellerdir.
Cantillon’a göre birinci ve üçüncü grup genelde pasif (edilgen) olup bir başkasının çaba ve gayretine ihtiyaç duyarlar. Girişimciler ise aktiftir (etken) ve bu iki grubu organize ederler. Üretim araçlarının özel mülkiyete konu olduğu kapitalist sistemde mülk sahipleri belli başlı üç işlevi yerine getirirler:
• Mali sermayenin devreye sokulması
• Üretim araçlarının koordinasyonu, işletmenin yönetimi ve işletilmesi,
• Yatırımlarla ilgili stratejik kararların alınması
Sermaye piyasaları gibi kurumların varlığı sayesinde mali sermaye sunumu ile diğer işlevler tamamen birbirinden ayrılabilmiştir. Girdilerin sağlanması ve rutin işletme işlevleri ücretli çalışanlara devredilebilirken, yatırım yapma ya da yapmama, yeni bir piyasaya girme gibi nihai kararlar ise hiçbir şekilde üretim araçları mülk sahiplerinden başkasına bırakılmamıştır. Karar verme pozisyonu ile iş adamının üstlendiği işleve de girişimcilik
adı verilmektedir. Cantillon, iş adamının, emeği üretim sürecinde istihdam etme, mali sermaye tedarik etme işlevleri ile bilinmeyen gelecek karşısındaki karar alma pozisyonunu ayrı değerlendirmiştir. Geleceğin bugünden tam olarak bilinmeyişi nedeniyle girişimciliğin risk alma ya da risk üstlenme vasfını öne çıkarmıştır.
Cantillon’dan sonra, girişimciliğin açıklamasına yönelik olarak üç temel yaklaşım ortaya çıkmıştır:
• Alman Ekolü: Temsilcileri von Thünen, Schumpeter ve Baumol’dur.
• Neoklasik Ekol: Temsilcileri Marshall, Say ve Knight’dır.
• Avusturya Ekolü: Temsilcileri Menger, von Mises ve Kirzner’dir.
Neoklasiklere göre girişimcinin temel rolü, girişimcilik faaliyetleri yoluyla piyasaların dengede bulunmasına katkı yapmaktır. Avusturya Ekolü ise girişimcinin kâr fırsatları yakalama yeteneklerini ön plana çıkarmaktadır. Alman Ekolünde ise girişimcinin bir değişim, reform ya da devrim yapması ön plandadır. Bu anlamda girişimcinin ekonomideki fonksiyonu yeni bir mal üretmek ya da mevcut ürününü yeni bir yöntemle üretmeye çalışmak gibi yenilikler ortaya koymaktır. Alman Ekolü’nün Avusturya Ekolünden temel farkı, Alman Ekolü potansiyel yaratılmasına önem verirken Avusturya geleneği ise bunun potansiyelin gerçekleştirilmesine önem vermesidir. Neoklasik ekolde, girişimcinin risk, alan kapitalist, yönetici fonksiyonları ön plandadır. Alman ve Avusturya ekolleri ise, girişimcinin yenilikçilik-aracılık faaliyetleri üzerine odaklanmaktadırlar.
Fransız iktisatçı J.B. Say’dan itibaren, girişimcilik dördüncü üretim faktörü olarak genel kabul görmüştür. Schumpeter, girişimcileri sürekli bir yenilik süreci içinde eskiyi terk edip daha etkin yeni yolları ve yöntemleri devreye sokarak (yıkıcı yaratıcılık) yaşayan kişiler olarak tanımlamış ve bu kişilerin ekonomik büyümenin en önemli aktörü olduğunu iddia etmiştir. Girişimcilikle ilgili ekonomik yaklaşımlarda, genellikle açıklayıcı değişken olarak girişimcilik düşüncesi ve girişimcinin rolü üzerinde durulmaktadır. Bu anlamda, ekonomik perspektifle girişimciyi anlayabilmek için bu kavramın farklı iktisat düşünürleri tarafından ne şekilde değerlendirildiği tablo (S:29, Tablo 2.1) incelenerek anlaşılabilir.
Psikolojik Yaklaşımla Girişimcilik
Psikolojik ve davranışsal yaklaşımlar, girişimcilerin, ekonomik değer üretmeye dönük tercihlerinin yöneldiği tutum ve davranışlara odaklanır. Sosyolojik yaklaşımlar ise sosyal yapının ve sosyal değişkenlerin bireysel kararlar üzerindeki önemini vurgular. Girişimciliği etkileyen olguların sadece kişisel özelliklerle sınırlandırılmaması gerekmektedir. Girişimciliğin açıklanmasına yapılan önemli bir katkı girişimcilerin kişisel karakterleri ile duygusal ve bilişsel özelliklerine ilişkin yaklaşımlardır.
Bu yaklaşımlarda az sayıdaki insanda bulunan doğuştan gelen genetik özelliklerle, sonradan eğitim ve çevrenin kişiliği etkilemesi sonucu elde edilen beceriler üzerinde yoğunlaşılmaktadır. Yapılan çalışmalarda üzerinde en çok durulan girişimci kişisel özelliklerin başında girişimcilerin başarı amacına yönelimli, bağımsız olma arzusu, sorumluluk üstlenebilme ve güç elde etme isteği gibi özellikler gelmektedir. Çoğu yönetsel olan karar verme ve liderlik gibi kişilik özellikleri ise eğitimle de edinilebilmektedir.
Girişimcilik karakteri üzerine yapılan araştırmalara göre bazı özel kişilik karakterleri aşağıdaki şekilde sıralanabilir:
• Başarı ihtiyacı,
• Risk üstlenme,
• Yüksek kontrol yeteneği,
• Yenilikçilik,
• Hayal gücü, vizyon ve öngörü,
• Esneklik,
• Başarı ile yetinmeyen ve yeni yarışlar için hazırlanan güdülenme,
• Başarısızlığı kabul etmeyen kişilik.
Vizyon, misyon ve hırslı olma başarılı girişimcilerin üç temel özelliğidir. Diğer insanların algılayamayıp kaçırdığı göstergeleri seçip algılama yeteneğine sahiptirler. Başarılı girişimcilerin güçlü sezgi ve öngörüleriyle diğer insanlardan ayrıldıkları görülmektedir. Herkes tarafından bilinmeyen olayları önceden gördükleri veya sezdikleri ileri sürülmektedir. Bulundukları çevreyi ve dünyayı çok iyi gözleyerek ve sezgileri ile yorumlayarak uzun dönemde ihtiyaç duyulacak ürün ve hizmetleri üretmek için gerekli kaynakları bir araya getirirler. Başarılı girişimciler “iyi gözlemci”, “sezgileri güçlü”, “sosyal yönü kuvvetli”, “hayal gücü yüksek”, “düşünme ve değerlendirme yetenekleri gelişmiş” insanlardır. Bu insanlar rekabetçi ve kazanma arzusuyla dolu azimli insanlardır. Girişimci kişiliğe sahip insanların tutkularla dolu bir yaşam biçimi vardır ve bu tutkular, girişimciyi ayakta tutan güç olarak kabul edilir.
Sosyo Kültürel Yaklaşımla Girişimcilik
Girişimciler açısından sosyal çevre çok sayıda farklı girişimcinin ve sektörün belirli bir zaman, yer ve iş üzerinde oluşturdukları etkileme ve etkilenme biçimleri olarak tanımlanabilir. Girişimci olma düşüncesi kişinin ait olduğu toplumun kültürü, ailesi, çevresi ve eğitiminden gelen motivasyona bağlıdır.
Max Weber’in bir özel kişilik tipi olarak girişimciliğin tüm batı dünyası içerisinde çizdiği genel özellikler aşağıdaki biçimde sıralanabilir:
• Bireyselleşmenin önem kazanması,
• İş ve özel hayatın birbirinden ayrışması,
• Ekonomik ve sosyal çıkarların dünya görüşünü belirleme eğilimi,
• Üretimin en önemli değer olmasına olanak veren ve “çalışma kavramını bir ibadet olarak kutsallaştıran yeni bir ahlaki tavır,
• Servet artışının bir olgunluk düzeyi olarak değerlendirilmesi ve kişisel değerlerin en önüne konulması,
• Bu servet artışının, üretimi devam ettiren ve büyümesine olanak veren bir yapıda kullanılması,
• “Şimdi” yerine dizgesel bir biçimde akan geçmiş-şimdi-gelecek biçimini alan zamanın kavramlaştırılması ve geleceğe odaklı olma,
• Sürekli çalışmanın yaşamın kaçınılmaz bir parçası olarak algılanması ve kişisel mutluluğun bu çalışmayla birlikte tanımlanması,
• Kazanç ve verimliliğin kutsanmasıyla birlikte ekonomik başarıya yönelik kişisel motivasyon.
İş alanındaki kültürel değerler; misyon, vizyon, süreç, kontrol, karar verme gibi formel değerler ve değer, ahlak, kişilik, güç, güven gibi ortak informel değerlerle genel olarak ifade edilebilir. Sosyolojik yaklaşım içerisinde Batı iş kültürü ile Doğu iş kültürü birbirinden farklıdır. Batı iş kültüründe girişimcilik tamamıyla bireysellik ve bireycilik temelinde yürürken, Doğu iş kültüründe girişimcilik aile ya da grup bağlamında yürümektedir.
Batı iş kültürünün belirleyici boyutları aşağıdaki şekilde ifade edilebilir:
• Risk alan,
• Hiyerarşik sistemle çalışan,
• Yenilikçi,
• Yüksek bireysellik,
• Hatalardan ders çıkaran,
• Bağımsızlık.
Doğu girişimci kültürü düşük bireysellik kültürü olarak da tanımlanır. Bu anlayışta yapılan iş kişisel memnuniyetten ve doyumdan çok yerine getirilmesi zorunlu bir sorumluluk ve ödev olarak görülür. Girişimcilik değerleri olarak sosyal statü, imaj, itibar, şeref, namus, şöhret gibi faktörler etkili olmaktadır. Başarısızlık saygınlık kaybıdır ve utanılan bir olgudur.
İŞ MODELİ, GİRİŞİMCİLİĞİN SÜREÇLERİ VE İŞ FİKRİ
İş Modeli
İş modeli, “Başarısı kanıtlanmış bir iş yapış şekli” olarak tanımlanmaktadır. İş modeli, üretim faktörlerini, belirlediği müşterisine değer üretecek şekilde kullanarak onun istediği ürünü /hizmeti, onun ödeyebileceği fiyattan, onun istediği yerde ve zamanda sunma şekli ve davranışını kapsayan işletme mantığıdır. Fakat bir iş süreci modeli değildir. İş modeli, kâr elde etmek için tasarlanmış bir sitemdir. Taklit edilebilir olması sebebiyle stratejiden ayrılır. Strateji eylem ve icra içerirken, iş modeli bir işin sistem olarak nasıl çalıştığı ile ilgilidir.
İşletmeler önce müşterilerini iyi analiz etmeliler sürekli değişen ihtiyaçlarını ve sorunlarını anlamaya, buna göre ürün ve hizmet üretmeye çalışmalıdırlar. Bu ürün ve hizmetleri müşteriye ulaştırma yolları bulmalıdırlar. Bunu yaparken farklılaştırıcı olmak gerekmektedir. Bu da stratejiyle ilgilidir. Burada ürün dışındaki olay iş modeliyle ilgilidir. İş modeli oluşturulurken aşağıdaki başlıklarda yer alan soruların cevapları dikkate alınır. Bunlar;
• Müşteri
• Değer Üretme
• Farklılaşma (Stratejik Durum)
• Kapsam
İş modeli marka yönetiminin en önemli unsurlarından biridir. Çünkü bir markanın yönetimi ve gücü üç unsurun birleşmesiyle yapılmaktadır. Altın üçgen olarak da adlandırılan bu üç unsur:
• İş modeli
• Ürün
• Marka sinyalidir.
Eski ürün, eski iş modeli ile ne kadar marka sinyali gönderilirse gönderilsin marka güçlenmez. Buna bağlı olarak müşteri bağlılığı da artmaz. Fakat yeni ürünler ve yeni iş modeli ile marka yeniden güçlendirebilir. Yani ürünler/ hizmetler gibi iş modeli de yenilenebilir. Devlet sadece yeni teknolojileri değil yeni iş modellerini de desteklemelidir. Çünkü iş modeli ürün ve hizmet dışında bir işletme bileşenidir.
İş Modeli Bileşenleri
İş modelinde iç içe geçmiş birbiriyle uyumlu ve birbirini destekleyen dört bileşen yer alır:
Müşteri Değer Önermesi CVP (Customer Value Preposition): Müşteriye değer yaratmak; müşterinin önem verdiği, henüz çözülmemiş ya da yeteri kadar çözülememiş sorununu çözmek için öneride bulunmayı kapsar. Değer şu şekilde formüle edilmektedir;
Değer = Fayda / Fiyat
Müşteri değer önermesi (CVP) kapsamında hedef müşteri, sorun, ihtiyaç, ürün ve hizmet vardır. Değer üretimi hem müşteriyi hem de işletmeyi içerecek şekilde çift yönlü olmalıdır.
Kâr Formülü: Müşteriye değer sunarken kendisi için de nasıl değer yaratılacağının tasarımıdır. Kâr formülünün içinde yer alan alt bileşenler; maliyet, kâr marjı, gelir modeli, kaynak hızıdır.
Kilit Kaynaklar: Müşteri değer önermesinin kârlı bir şekilde sunulabilmesi için gerekli olan kaynaklar; insanlar, teknoloji, ürünler, tesisler, ekipmanlar, istihbarat, kanallar, ortaklar, ittifaklar ve markalar gibi varlıklardır. Kaynaklar, müşteri değer önermesiyle müşteriye, kâr formülüyle firmaya değerin nasıl sunulacağını belirler.
Kilit Süreçler: Tasarım, dış kaynak kullanımı, pazarlama, işe alım, eğitim, geliştirme, üretim, bütçeleme, planlama, satışlar, satış sonrası hizmetler gibi sürekli tekrarlanan işler yanında şirket kuralları, ölçümleri ve normları (yatırım ihtiyaç marjları, kredi koşulları, teslimat süreleri, tedarikçi koşulları, müşterilere ve kanallara karşı yaklaşımı, yatırım için fırsat büyüklüğü) olarak sıralanabilir. Kilit süreçler idari ve operasyonel süreçler olmak üzere iki türdedir. Müşteri değer önermesi ve kâr formülü, şirket açısından bir değer ifade eder. Şirkette bunun nasıl yaratılacağını kilit süreçler belirler.
İş Modeli İnovasyonu
Yapılan araştırmalarda pek çok inovasyondan en öncelikli olanının iş modeli inovasyonu olduğu saptanmıştır. Tek başına ürün inovasyonu başarılı olmamaktadır. Yeni bir ürün için mevcut iş modeli uygun ise yola devam edilebilir. Aksi halde yeni bir ürün için iş modeli inovasyonu yapılmalıdır. İşletme yöneticilerine iş modeli inovasyonu hakkında şu motto söylenebilir: Başarılı bir iş modeli inovasyonu için işinizi iyi bilin ve iddialı olun!
İş modeli inovasyonunda dikkat edilmesi gereken iki husus vardır:
• Uygulanmakta olan iş modeli en küçük ayrıntısına kadar bilinmeden neyin değiştirileceği konusunda fikir sahibi olunamaz.
• İnsanların sorunlarını çözmek için iddialı öneriler geliştirilmelidir.
Son olarak şu iki şeyi sağlamak gerekir: Birincisi şirketlerin fırsat getirilerinin, yapacakları çabaya değip değmeyeceğinden emin olmadıkça yeni iş modelinin peşinden gitmemeleri gerekir. Yeni iş modelinin faydası maliyetinden yüksek olmalıdır. İkincisi ise yeni bir iş modeli ihtiyacı doğduğunda doğru modeli seçmek yetmez, eski modelin yeni modele engel olmaması gerekmektedir. İş modelinin girişimcilik süreçleri içindeki yeri iş planından öncedir. Çünkü iş planı geliştirmek ve yazmak öncelikle bir iş modelinin kurulmasına bağlıdır.
Girişimcilik Süreçleri
İş fikrinin işe dönüştüğü süreçlere girişimcilik süreçleri denir. Girişimcilik, zamana yayılmış çeşitli aktivitelerin yer aldığı süreçler bütünü olarak düşünülmelidir. Girişimcilerin motivasyonunun, risk alma güdüsünün ve hatalardan öğrenmenin istenilen seviyede olması, girişimcilik süreçlerinin başarıyla uygulanmasını sağlar.
Girişimcilik süreçleri şunlardır;
1. İş fikirleri arama, bulma
2. İş fikrini seçme
3. İş fikrini uygulamaya hazırlama
4. İş fikrini uygulama (Yatırım, piyasaya çıkış, ölçme, değerlendirme, öğrenme, tekrar arama)
İş Fikirleri Arama, Bulma ve Süreci: Girişimciliğin ilk aşaması olan fikir arama, var olan ya da yeni kurulacak işletme için iç ve dış değişimden kaynaklanan sinyalleri algılayabilmekle ilgilidir. Bu sinyaller, teknoloji, müşteri talebi ve pazardaki değişimle beslenir. Bu sinyallerin farkına varılmasıyla iş fikirleri ortaya çıkar. İnovasyon süreçlerinde de ilk süreç aramadır. İş fikirleri arama ve bulma yaratıcı yeteneklerin azami olarak kullanıldığı dönemdir. Bu süreç, girişimcilik ruhunun tetiklendiği aşamadır. Girişimcilikte yaratıcılığın en fazla kullanıldığı safhadır.
İşletme kuruluş aşamasında genellikle tek kişi tarafından üretilen iş fikri işletme yaşarken girişimcinin yanında işletmede çalışanların ve işletme dışındakilerin hayallerinden ve fikirlerinden de yararlanılır. Yaşamını sürdüren bir işletmede iş fikirleri arama ve bulmada yöneticilerin ihtiyaç duyacakları teknikler şunlardır:
• GZFT Analizi, Öncü Kullanıcılar,
• Öngörü ve Yol Haritaları, PEST Analizi,
• Senaryo Analizi, Süreç Analizi,
• Temel Yetenek Analizi
GZFT Analizi’nde işletmenin güçlü ve zayıf yönleri betimlenmekte ve hemen devamında çevrede oluşan fırsat ve tehditler değerlendirilmektedir.
İş Fikrini Seçme Süreci: Aramalar sonucu ortaya çıkan fikirlerden uygulanabilir (fizibil) olan/olanlar seçilir. Girişimciler sonsuz derece risk alamazlar. Herhangi bir iş fikri işletmenin dayanma kapasitesinden daha yüksek risk içeriyorsa bu fikir uygulanmamalıdır. Bazen bulunan hiçbir fikir uygulanabilir olmayabilir. O zaman tekrar iş fikri arama sürecine geri dönülür.
Fikirlerin filtrelemesi konusunda farklı disiplinlerden, fonksiyonlardan ve farklı bakış açısına sahip insanlardan yararlanılmalıdır. Burada amaç, farklılıkları kullanarak bulunan tüm fikirleri değerlendirmek, teste tabi tutmak ve sonunda en umut verici, başarı potansiyeli yüksek fikirlere yoğunlaşmaktır. Bunu yapmakla riskler de değerlendirilmiş olur. Başarılı şirketler doğru fikirlere, doğru risk ödül dengesine odaklanmışlar, sonuçta doğru ürün ve hizmetler ticari hale gelebilmiştir. İş fikrinin değerlendirilmesinde Princeton Yaratıcı Araştırma Kuruluşu aşağıda yer alan ölçütleri sunmaktadır:
• İş fikrinin olumlu ve olumsuz yönlerini göz önünde bulunduruyor musunuz?
• İş fikrinin çözeceği gerçek sorunlar ya da güçlükler tam olarak değerlendiriliyor mu?
• İş fikriniz özgün mü, uyarlama mı?
• Hemen ve kısa dönemde getiriler, sonuçlar nelerdir? Getiriler ve sonuçlar yeterli mi? Risk unsurları kabul edilebilir mi?
• Uzun vadeli getiriler yeterli olacak mı?
• İş fikrinin kısıtları var mı?
• İş fikri, bir sorun yaratacak mı?
• İş fikrinin diğer seçenekleri de incelendi mi?
• İş fikrindeki ürün/ hizmet, pazar bulacak mı, pazara hazır mı?
• Satın alınacak mı? Ne zaman satın alınabilir?
• İş fikriyle ilgili ürün/ hizmetlerde rekabet var mı? Siz rekabetçi olabilecek misiniz?
• İş fikriniz ortaya çıkmış bir ihtiyacı mı yoksa sonradan yaratılacak ihtiyacı mı karşılayacak?
• İş fikrinizi hangi hız ve çabuklukla gerçekleştireceksiniz?
Bu sorulara bağlı olarak belirli ölçütlere göre iş fikirleri sıralamaya tabi tutulur. Bu sıralama genellikle en uygun olandan en uygun olmayana göre yapılır. Sıralamada kullanılan ölçütler genellikle risk derecesi, finansman ihtiyacı, kısa dönem kârlılık, rekabet ve buna benzer unsurlardır. Bu sıralamadan sonra iş fikirlerinin en yapılabilir olanlarını bulmak için yapılabilirlik (fizibilite) yapılır.
Yapılabilirlik (Fizibilite)
Yapılabilirlik, girişimcinin amaçlarını gerçekleştirmek için önünde engellerin olmadığı ya da kalmadığı anlamındadır. İş fikri yapılabilirlik aşamasında test edilir. Bir nevi iş fikirlerinin sınavdan geçmesidir. Yapılabilirlikte genel olarak şu araştırmalar yapılır:
• Pazar
• Teknolojik
• Finansal/Ekonomik
• Örgütsel
• Yasal
Pazar Araştırması: İş fikrinin içinde yer alan ürün/hizmetin pazar durumu araştırılır. Bu araştırma bize işletmenin nereye kurulacağı konusunda da bilgi verir.
Teknolojik Araştırma: İş fikrinde bulunan ürünün üretimiyle ilgili donanım ve teknoloji seçimi, lisans, patent olanakları, üretimin, üretim yerinin seçimi, teknolojinin yerleştirilmesi, bakım, servis, onarım olanaklarının araştırılması, ayrıntılı maliyet hesabı ve kritik kaynak, süreçlerle ilgili durum ve işlerin yapılabilirliği konularında gerekli araştırmalar yapılır.
Finansal/Ekonomik Araştırmalar: İş fikrini gerçekleştirmek için gerekli finans miktarının ne kadar olduğu, bunun hangi kaynaklardan sağlanacağı, öz kaynak/ dış kaynak oranının ne olacağı finansal fizibilitede ortaya çıkar.
Örgütsel Araştırmalar: İş analizi, uzmanlaşma, yetki ve sorumlulukların dağılımı, prosedürler, kritik insan kaynakları, ücretler gibi konuları araştırılır. Bu konularda bir engelin olup olmadığını bulmaya çalışılır. Engel varsa zaten iş fikri buraya takılmış olur ve “yapılamaz” şeklinde sonuçlanır.
Yasal Araştırmalar: Belirlediğimiz iş fikrinin ürün ve hizmet içeriğinin mevcut yasal yapıyla uygun olup olmadığını araştırmak için yapılır. Her ülkede her ürün/hizmetin üretimi ve satışı serbest değildir. Bu konuda kurallarla sınırlamalar getirilmiştir. Sizin iş fikriniz çok kârlı görülebilir ancak yasal olmayabilir. O zaman bu iş fikri yapılabilir (fizibil) değildir. Örneğin tefecilik kârlı gibi görünse de yasal değildir.
Uygulamada yapılabilirlikten sonra ön projenin de yapıldığı görülür. O zaman seçim ve karar ön projeden sonra olur. Bu sürecin sonunda iş modeli de şekillenmiş olur. Karar olarak aşağıdaki seçenekler ortaya çıkar:
• En uygun iş fikri seçilebilir.
• Uygun iş fikri olmadığından seçim yapılamamıştır.
• Seçim yapmakta zorlanılan birkaç fikir üzerinde ek çalışma yapılması istenilebilir.
• Yeni fikirler aramak ve bulmak için karar verilebilir.
İş Fikrini Uygulamaya Hazırlama Süreci: Seçilmiş bir iş fikri konusunda bu aşamada ilk önce iş planı yapılır. İş planında işin kurulması, iş fikrinin uygulanması için yapılması gerekenler bir sistematik içinde yer alır. İş planının sonunda da bir eylem planı yer alır. Bu da iş planında yapılacak işlerin ne zaman, kimler tarafından ne kadar süre içinde hangi işten önce ve sonra yapılacağını gösteren bir iş takvimi niteliğindedir. Bu iki plan iş fikrini uygulamaya hazırlar. İş planı, kâğıt üzerinde işletmenin kurulmasını sağlar ve riskleri ve hataları gerçek hayattan önce kâğıt üzerinde görme olanağı verir. Ayrıca iş planı; güçlü varsayımlara dayanan bir önerme, varsayımları kanıtlarla destekleyen belge, 30-40 sayfalık bir dokümandır. Girişimcinin işletmesine karşı eleştirel ve objektif olmasını sağlar. Girişimcinin dış yatımcılarla iletişimini sağlar ve odaklanmaya yardımcı olur. İş planı belirlenen hedefleri yakalamak için düşünülmüş tüm operasyonları içerir. Hedefler için finansal kaynakları ve insan kaynaklarını, pazar analizini, örgütsel ve üretim yapısını kapsayan ve iş modeline şekil veren bir plandır. İş planı hazırlanırken birden farklı yöntem uygulanabilir. Her yöntem için farklı adımlar tasarlanabilir. En genel anlamda şu adımlar uygulanır;
• İş planı, iş stratejisi belgesinin hazırlanması,
• İş planı hazırlık çalışmaları,
• İş planının sistematiğinin oluşturulması, ana ve alt başlıkların belirlenmesi,
• Başlıklardan sonra iş planının yazımı,
• İş planının değerlendirilmesi ve öneriler doğrultusunda son halinin verilmesi
İş Fikrini Uygulama (Yatırım, Piyasaya Çıkış, Ölçme, Değerlendirme, Öğrenme, Tekrar Arama) Süreci: Bu süreçte iş fikri için yapılan iş ve eylem planı uygulamaya konulur. Yatırım harcamaları yapılmaya başlanır. İşletmeyi kurmaya ve iş fikrini yatırıma dönüştürmeye çalışan girişimci, bunu yaparken sürekli iş ve eylem planına başvurur. Binaların inşa edilmesi, donanımının yerleştirilmesi, sözleşmelerin yapılması, eğitimlerin düzenlenmesi bu süreçte yapılır. Girişimci iş fikri için ilk kez para harcamaya başlar.
İş eylem planının yazıldığı şekilde uygulanması esastır. Denetleme ve zamanlama çizelgesi ile planda öngörüldüğü şekilde harcamaların yapılıp yapılmadığı izlenir. Bu süreç en çok zaman ve paranın harcandığı süreçtir. Bu sürecin son aşaması ise iş fikrinden gelen ürünün deneme üretiminin yapılmasıdır. Amaç, iş planına uygun nitelik, nicelik ve maliyet bakımından uygunluğu aranmaktadır. Bu süreçte öğrenme ve değerlendirme için beyin fırtınası, beş niçin analizi, kavram haritası, kıyaslama ve proje sonrası değerleme gibi analiz ve tekniklere yer verilir.
İş Fikri
İş fikri işletmenin kuruluşuna ilişkin ilk adımdır. İş fikri daha çok insan odaklıdır. İş fikri olarak üretilen her ürün ve hizmet mutlaka bir ihtiyacı giderir, bir sorunu çözer. Eğer bir ürün veya hizmet ihtiyaç gideriyor, sorun çözüyorsa faydalıdır. Yenilikçi şirketler başkalarının korkularını kâra çevirenlerdir. İş fikri üç kriteri sağlamalıdır. Bunlar:
• Müşteriye bir fayda sağlamalı
• Rekabet avantajı getirmeli
• Paydaşlarımıza ve bize kazanım sağlamalı Ayrıca iş fikri oluşturulurken şu üç soru sorulmalıdır:
• Müşteri bunu talep edecek mi?
• Bunu üretebilir miyiz?
• Bundan para kazanacak mıyız?
İş fikirleri müşterilerin günümüzde ve gelecekteki ihtiyaçlarına cevap vermeli ve sorunlarını çözmelidir. Müşteriyi anlamak için ona olabildiğince yakın olmak gerekmektedir. Yenilikçi firmalar müşteriyle yaşamak, müşteriyle çalışmak gibi müşteri yakınlık programları uygulamaktadırlar.
Son yıllarda globalleşmeyle birlikte en iyi iş fikirleri, global pazara hitap eden ürün ve hizmetleri barındıranlar olmaktadır. İyi düşünülmüş ve iyi iş planı yapılarak sunulmuş iş fikirleri, her zaman kendini finanse edecek yatırımcısını bulmuştur. Güçlü öngörülerle yaratılan iş fikirleri daima melek yatırımcıları ve risk sermaye şirketlerini kendilerine çekmesini bilmiştir. Başarılı ürünlerin temelinde de ürün inovasyonunun yatmakta olduğu kabul edilmektedir. Bu nedenle de yenilikçi şirketler, sürekli ve sürdürülebilir iş fikirleri üretmek için içerden ve dışarıdan katılımcıları dâhil eden kalıcı inovasyon sistemleri kurmaktadırlar. Bunlar üründe olduğu gibi diğer alanlarda da yaratıcı iş fikirleri üretmektedirler. Bu organizasyonel tasarım gün geçtikçe artmaya başlamıştır. Bunun da en büyük nedenlerinden birisi rekabet baskısıdır. Bilindiği gibi rekabetten kaçabilmenin en iyi yolu farklı olmaktır.
Apple’ı Steve Jobs’la birlikte yaratan Steve Vozniak: “Aklımda her zaman herkesten farklı ne yapabiliriz sorusu var.” der. Teknolojiden ziyade insana daha yakın durarak, başarıyı “Problem varsa fırsat vardır.” anlayışı ile yakalamıştır. Farklılık, yaratıcılıkla kazanılan şeydir. Yaratıcılığın da inovasyonla sonuçlanması gerekmektedir. Bu nedenle yenilikçi firmalar birbirine benzemek yerine farklılaşarak güçlü olabilmişlerdir. Buna mavi okyanus stratejisi denmektedir. Mavi okyanus stratejisi yeni pazarlar yaratıp yoğun rekabetten sıyrılmayı öngörür.
İş fikirlerinin özellikle ürün ve hizmetlerde yapılacak inovasyonların nerelerde yapılmasının daha iyi olacağını “değer” kavramıyla açıklamak daha uygun olacaktır. Değer kavramı fiziksel, duygusal, entelektüel ve ruhsal unsurları içinde barındırmaktadır. Günümüzde müşteri davranış ve özelliklerinin hızla değişmesi, hedef müşteriyi de değiştirmiştir. Üretilen ürün ve hizmetin objektif ve sübjektif olarak iki değeri vardır. Bu değeri ürün ve hizmeti satın alacak müşteriler belirlemektedir. Tüketicinin verdiği değerle girişimcinin verdiği değer farklı olabilir. Değer kavramı fiziksel, duygusal, entelektüel ve ruhsal unsurları içinde barındırmaktadır.
İş Fikirlerini Yaratmak
Yeni iş fikirleri yaratıcılık gerektiren bir süreçtir.
İlişkilendirme: Farklı parçaları bir araya getirebilme olarak nitelendirilebilir. Rönesansta olduğu gibi farklı insanların aralarında güçlü ilişkiler ve bağlar kurmasıyla, farklılıkların kesişmesi, yeniliklerin ortaya çıkmasını sağlamıştır. Rönesans akımın başlangıcında Medici Etkisi büyük önem taşımaktadır.
Denemelerimiz ve girdilerimiz ne kadar farklı ve zenginse ilişki potansiyelimiz o kadar fazladır.
Sorgulama: Peter Drucker “İşin en zor ve önemli tarafı, doğru cevapları bulmak değil doğru soruları bulmaktır “ demiştir. Girişimcilikte en önemli sorulardan birisi “Neden olmasın?” sorusudur. Ayrıca sorgulamada zıtlıklar da sık kullanılır.
Gözlemleme: Olayları ve potansiyel müşterileri dikkatlice inceleyerek onların ihtiyaçları ve sorunları, bunları giderecek ürün ve hizmetleri kolayca bulabilmektedirler. İş fikri üretmek için müşterilerin tedarikçilerin ve diğer firmaların davranış kalıplarındaki küçük ayrıntıları büyük bir dikkatle sabırla ve sürekli incelemek gerekmektedir.
Deneyler yapmak: İnovasyoncu girişimcilerin prototip yaparak sürekli denemeleri, bilim insanlarının deneylerine benzer. İş fikri bilimdeki önerme ve varsayım gibidir. Girişimci bu varsayımını deney yaparak ispat etmeye
çalışır. İnovatif girişimciler, sabırla denemeye devam eden, hatalarından öğrenen bireylerdir.
Ağlar kurmak: Girişimciler farklı özelliklere sahip kişilerin oluşturduğu ağlara girerek yeni perspektifler kazanırlar. Onlar, farklılıkları çeşitli boyutta ve özellikte kurdukları ağlarla kasıtlı ve bilinçli bir şekilde yakalamaya çalışırlar. Adeta farklılık ararlar. Yeni fikirler daha önce ortaya atılmış fikirlerin üzerinde yükselir. Bu durumda fikirlerin birbirinden haberdar olması gerekir. Ağlar da bunun gerçekleşmesini sağlar.
GİRİŞİMCİLİKTE TASARIM
Giriş işletmeleri kısa sürelerde daha fazla ürünü pazara
sunmaya zorlamakta ve bu durumda da görevin büyük
Bu gün paz
incelendiği arda başa
zaman rı elde etmiş
tasarımın girişim
etkisi lerin ü
çok rünleri
rahat kısmını AR-GE ve tasarım bölümlerine
Yenilik yaratarak yeni ürünlerle yeni yüklemektedir.
pazarlara giren
anlaşılmaktadır. Tasarımın etkin yönetimi ile müşteri istek
ve gereksinimleri karşılanırken aynı zamanda pazarda rakiplerinin ürünlerinden ayırt edilebilir ürünler ortaya çıkmaktadır.
Tasarım Kavramı
Müşteri istek ve ihtiyaçlarının giderek arttığı günümüz pazarlarında tasarım da giderek önem kazanmaktadır. Tasarlama sözcüğü İngilizcedeki design ve Fransızcadaki projeter sözcüklerinin karşılığı olup “işaret etmek” anlamına gelen ‘signum’dan gelmektedir.
Tasarım, genellikle uygulamalı sanatlar ve görsel sanatlar, mühendislik, mimari ve diğer yaratıcı işler çerçevesinde yeni bir obje için bir plan yaratma ve geliştirme süreci şeklinde ele alınmaktadır. Tasarım kavramı, Türkçede bir yapı ya da aygıtın kısımlarının kâğıt üzerine çizilmiş şekli anlamında kullanılan “tasar” kökünden türetilmiş olan tasarı kavramına dayanmaktadır.
Somut çıktıların olması, yaratıcı bir faaliyet olması ve bilginin somut bir çıktıya dönüştürüldüğü bir süreç olması, tasarım kavramında dikkat çeken konulardır. Tasarım sadece üretim ile ilişkili bir süreç değil, aynı zamanda ikna edici fikir, davranış ve değerlerin iletilmesinde güçlü bir araç, teknolojilerin yenilikçi bir biçimde insancıl hale getirilmesinin ana faktörü, kültürel ve ekonomik değişimin ise hayati derecede önem taşıyan faktörüdür.
Girişimcilikte Tasarımın Önemi
Ekonomik mal ve hizmet üretip, pazarlamak amacıyla üretim faktörlerini organize eden ve kâr amacı güden, ancak risklerine de katlanan girişimci, pazara sunduğu mal ve hizmetler ile farklılığını ortaya koymak durumundadır. Bu farklılığın ortaya konulmasında tasarım, önemli bir yer tutmaktadır. Tasarım ile söz edilen başta ürünün tasarımı olmak üzere ürünün ambalaj tasarımından raf tasarımına, logosundan satıldığı alanın tasarımına kadar birçok konu dâhil olmaktadır. Ancak burada ağırlık daha çok önemli olduğu düşünülen ürün tasarımına verilmektedir.
Girişimci düşüncenin ana bileşenlerinden olan yenilikçi ve yaratıcı olma, doğrudan tasarım ile ilişkilidir. Diğer bir ana bileşen olan öncülüğün önemli faktörlerinden biri olan sunulan mal ya da hizmetler açısından baktığımızda, farklı ve yeni tasarımlar ile girişimci kendi pazarını kendisi yaratabilir ve pazarda ilk olarak bunun avantajından faydalanabilir.
Girişimci, sürekli gelişen küresel ekonomilerde üretimi organize etme, ürün çeşitliliği sağlama, istihdam yaratma ve yeni pazarlar sağlama gibi çeşitli işlevleri yerine getirirken işletmenin artan rekabet koşullarından olumsuz etkilenmemesi için, tasarım ve inovasyon faaliyetlerini yerine getirmesi gerekmektedir. Ürün ömrünün kısalması
girişimciler, gelişen teknolojiyi tasarım sürecinin yardımı ile mal ve hizmetlerine yansıttıkları ölçüde başarılı olabilmektedirler. Tasarımın yeri ve önemini kavrayan girişimciler girdikleri mevcut ya da yeni pazarlarda başarılı olma olasılıklarını arttırmaktadırlar.
Girişimcilikte Tasarım, Yaratıcılık ve İnovasyon
Birçok insanın sahip olduğu bir özellik olan yaratıcılığın en bilinen tanımlarından birisi “yeni, değişik fikirlerin yaratılması” olmasına rağmen bu değişik fikirler sadece farklı bakış açısından da ortaya çıkabilmektedir. İnovasyon yeni bir şeyi sadece icat etmek değil, aynı zamanda ortaya çıkararak geniş kullanımını sağlamaktır. İcat, bir bireyin yetenek ve ilhamına gereksinim duyarken, yenilik ampul ve post-it note gibi ürünlerin geliştirilmesinde olduğu gibi birçok değişik kişinin uzun süreli katkısına da gerek duymaktadır. Yaratıcılığın diğer bir özelliği de tamamıyla bilinçli ya da rasyonel bir süreç olmamasıdır. Yaratıcılık sürecini anlamaya ve planlamaya çalışan uzmanlar, yaratıcı davranışın aşağıdaki modeli izlediği konusunda hemfikir olmaktadırlar;
• İlk kavrayış
• Hazırlık
• Kuluçka
• Aydınlanma
• Doğrulama
Çalışanlarının yaratıcılığının ortaya çıkması için işletmeler, o atmosferi de yaratmak durumundadırlar. Doğru çevre koşullarını ve yaratıcılığı tetikleyici araçları ve teknikleri sağlayarak çalışanlarını teşvik etmelidirler. Grup içi iletişim ve etkileşimler bireysel yaratıcılığa göre yaratıcılığı çok daha fazla geliştirmekte ve tetiklemektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri de farklı mesleklerden insanların farklı tecrübelerinin yarattığı farklı bakış açılarıdır. Tasarımın inovasyonun kalbi olduğu öne sürülmesine rağmen, gerçekte tasarım inovasyon ile bütünleşiktir. Emprovizasyon (doğaçlama) ürün geliştirmede kullanılan bir stratejidir. Bu strateji genelde pazarı izleyen ya da sonradan girenler tarafından uygulanmaktadır.
Tasarım yeteneği ve bilgisi araştırma, pazarlama, promosyon, markalama, esneklik, bütünleşik teknoloji, yeni fırsatlar yakalama, trend tahminleri, ürün geliştirme ve maliyet azaltma gibi işletmenin birçok faaliyetine katkıda bulunabilir. İnovasyon, yeni fikirlerin başarılı uygulamalara dönüştürülmesi sürecidir. Tasarım ve inovasyon birbirini tamamlarken, tasarım teknik ve ürün inovasyonunun temel elemanı olmaktadır ve ürün üzerine etkisi daha geniştir. Yaratıcılık problemleri çözmek ve yeni fırsatlar ortaya çıkarmak için fikirleri farklı şekillerde bir araya getirmek, inovasyon yeni fikirlerin pratikte yeni ya da geliştirilmiş ürün, hizmet ya da süreçler şeklinde başarılı uygulaması ve tasarım ise inovasyon sürecinin tamamında yaratıcılık uygulamalarının amaca yönelik uygulamasıdır.
Girişimcilikte Tasarım Yönetimi Süreci
Tasarım, temel tasarım elemanlarının yaratıcı kullanımı ile müşteri memnuniyeti ve işletme kârlılığının en iyi şekilde bir araya getirildiği süreçtir. Tasarım sürecinin temel basamakları Rothwell tarafından aşağıdaki şekilde sunulmaktadır;
• Uyarıcı/Başlatan
• Kavram Geliştirme
• Proje Planlama
• Tasarım Brifi
• Tasarım Yeteneği Kaynağı
• Kavram Tasarımı
• Tasarım Spesifikasyonları
• Kavram Geliştirme
• Prototip ve Test
• Detaylı Tasarım
• Pazar Geliştirme
• Teknik Geliştirme
• Pazara Sürme
• Değerlendirme
• Destek ve İlaveler
• Yeniden İnovasyon
Her işletmenin içsel ve dışsal koşulları ile işleyişinin farklı olmasına bağlı olarak tasarım süreçleri farklılık gösterebilmektedir. Bu yüzden işletmeler tasarım sürecinin aşamalarını kendi koşullarına göre adapte etmek zorundadırlar. Tasarım, yeni bir şeyin yaratılması demektir ve tasarım sürecinde her zaman bir risk vardır. Bazı işletmeler riski azaltmak için bu süreçteki her aşamayı çok sıkı denetlemekte ve aşamanın tam olarak tamamlandığından emin olmadan bir sonraki aşamaya geçmemektedirler. Gerektiğinde geriye dönüşlerden çekinmemekte ve bunu zaman kaybı olarak değil, tersine kazanç olarak görmektedirler. Tasarım sürecinde en önemli aşamalar; tasarım brifinin hazırlanması, kavram geliştirme, detaylı tasarım ve son çıktıların değerlendirilmesi olmaktadır. Tasarım, tasarım brifindeki amaçlar ile birlikte pazar performansına göre değerlendirilmelidir
Girişimcilikte Tasarım Kararları
Etkin tasarım süreci yönetimi içinde müşterilerin tatmin edilmesinden düşük maliyete, üretiminin kolay olmasından kısa sürede pazara sunulmasına kadar birçok gelişmeden söz edilebilmektedir. Walsh ve arkadaşları tasarımın dört C’sinden söz etmektedir;
1. Yaratıcılık (Creativity)
2. Karmaşıklık (Complexity)
3. Uzlaşma (Compromise)
4. Seçim (Choice)
Tasarım ile ilgili kararların işletmenin diğer fonksiyonları ile ilişkili olması, tasarım sürecinde tüm işletme fonksiyonlarının doğrudan ya da dolaylı yoldan etkilendiğini ortaya çıkarmaktadır (s:68, Şekil 4.1). Başka bir deyişle, tasarım sürecinde alınan kararlar tüm işletme fonksiyonlarında etkili olarak karşılıklı etkileşim kaçınılmaz olmaktadır. Başarılı işletmeler, ürün tasarım süreçlerine tüm fonksiyonları dâhil etmekte ve pazardan gelen bilgiler ışığında ürünün fonksiyonelliği, estetiği, ergonomisi, kalitesi, teknolojisi, güvenilirliği, paketleme şekli, üretim süreci, ulaştırılması, patenti ve sosyal ve çevre kaygıları gibi birçok kararı vermeleri gerekmektedir.
Tasarım süreci kararlarına tedarikçilerin de dâhil edilmesi, sürecin etkinliğine olumlu katkılarda bulunmaktadır. Üretimde kullanılan girdilerin tedarikçisi olan işletmeler, tasarım yapan işletmenin kullanacağı üretim girdilerinde önerilerde bulunarak yönlendirici olabilmektedirler. Tasarım sürecinin başarısını arttırmak için tasarım kararları sadece tasarım bölümünde tasarımcının tekelinde bulunmamalı, gerekli tüm işletme fonksiyonlarının katılımı ve işbirliği ile gerçekleştirilmeli ve iletişim olanakları sonuna kadar kullanılmalıdır.
Girişimcilikte Ürün Geliştirme ve Tasarım
Ürün geliştirme sürecinde gerekli olan faaliyetler dizisi, yeni ürün vizyonunun ilk esininden işletme durum analiz faaliyetlerine, pazarlama çabalarına, teknik mühendislik tasarım faaliyetlerine, üretim planlamanın geliştirilmesine ve ürün tasarımının onaylanmasından bu planların uyumuna kadar tüm faaliyetleri kapsamaktadır.
Tasarım süreci pazarlama ve işletme vizyonunu karşılamak için çalışan ürün geliştirme sürecinin içinde bir dizi teknik faaliyettir. Bu faaliyet dizisi, ürün vizyonunun teknik özelliklerinin geliştirilmesi, yeni kavram geliştirilmesi ve yeni ürünün somutlaştırılmasıdır. Bugün büyük işletmeler araştırma ve geliştirme bölümlerini ürün geliştirme sürecinden ayrı tutmaya çalışmaktadırlar. İdeal durumda, araştırma geliştirme çalışmaları ile yeni teknoloji yaratılıp geliştirilerek bir noktaya getirilmekte ve bu noktada yeni teknoloji bir sistemin içine yerleştirilerek ürün geliştirme sürecinde ürüne adapte edilebilmektedir. Genel olarak ürün geliştirme süreci üç aşamadan oluşmaktadır;
1. Fırsatın Anlaşılması
a) Bir vizyon geliştirilmesi,
b) Pazar fırsat analizi,
c) Müşteri ihtiyaç analizi,
d) Rekabet analizi.
2. Bir Kavram Geliştirilmesi
a) Portfolyo planlama,
b) Fonksiyonel modelleme,
c) Ürün yapısının geliştirilmesi,
d) Kavram mühendisliği.
3. Kavramın Uygulanması
a) Şekillendirme,
b) Fiziksel ve analitik modelleme,
c) X için tasarım,
d) Sağlam tasarım.
Girişimcilikte Strateji ve Tasarım
İşletmeler sahip oldukları kaynakları ve bu kaynakları kullanmada işletme yeteneklerini geliştirecek stratejiler oluşturmak ve bu stratejileri uygulamak zorundadırlar. Tasarım yönetimi bir işletmede uzun dönem işletme amaçları ile tasarım uyumunu sağlayarak ve işletme hedeflerine ulaşmak için işletmenin tüm faaliyetlerinde tasarım kaynaklarını koordine ederek formal faaliyet programı olarak tasarımın uygulanmasıdır. Strateji geleceği yaratır ve bir dizi kararlar ile gelecek tasarlanır. Stratejinin genel amacı, işletme için uzun dönem rekabet avantajını tanımlamak ve güvence altına almaktır. Stratejinin dört temel amacı bulunmaktadır;
• Yön belirlemek,
• Yoğun çaba sarf etmek,
• Tutarlılık sağlamak
• Esnekliği sağlamaktır
Strateji, artan rekabet ortamında yön ve odak noktası bulmada yardımcı olmaktadır. Pazarlar daha küresel ve bölümlü olmakta, müşteriler daha deneyimli ve daha fazla ürün çeşitliliği istemekte, teknoloji hızla değişmekte, yeni üretim süreçleri ve yeni ürün kavramları ortaya çıkmaktadır. Tasarımcılar üç önemli rolde görev alarak fırsat kapılarının açılmasını sağlarlar;
a. Tasarımcılar yöneticilerin ufkunu açarak nelerin
mümkün olabileceği konusundaki görüşlerini genişletirler,
b. Tasarımcılar önerilen fikirleri ortaya çıkararak olasılıkları gerçekleştirirler (prototip yapımı),
c. Tasarımcılar fikirleri için mücadele ederek yönetimin karar verme sürecine farklılık getirirler.
Tasarım tarzı işletmeye başarılı rekabet stratejisini garanti etmez ancak destek olur. İşletmenin ayakta kalması ve avantaj elde etmesi için zamana karşı bir yarış olan rekabet stratejisi üç elemanın bir arada tutulmasını gerektirir;
• Üstün değer yaratma
• Yeterli müşteri kazanma
• Maliyetlerin yönetimi
İşletmeler stratejilerini belirlerken bir değer yaratmaya çalışırlar. Ancak, yaratılan bu değer müşteriler tarafından rakiplerinkine göre daha çekici olmalı ve arzu uyandırmalıdır. Buna strateji oluşturmada farklılaşma adı verilmekte ancak bu durum rekabet avantajı sağlamada tek başına yeterli olmamaktadır. Diğer bir yol, istenilen kalitedeki ürünün rakiplere oranla daha düşük fiyatla satılması stratejisidir. Üçüncü yolda ise odaklanma söz konusudur. İşletme, pazar bölümlemesi ile ürünlerini belirli bir pazar bölümünün gereksinimlerine göre
sunmaktadır. Bu stratejilerden uygulanmak için seçilenine göre tasarımcıların da yapması gerekenler vardır;
• Farklılaşma stratejisi uygulanacaksa tasarımcı farklılaşmayı yaratacak ürünler ortaya koymaya çalışmalıdır.
• Fiyat ön plana çıkarılacaksa, tasarımcı ürün tasarımlarında maliyet avantajı sağlayacak çalışmalar yapmalıdır.
• Odaklanma izlenecek strateji ise de tasarımcı hedeflenen pazar bölümünün istek ve gereksinimlerini çok iyi anlamalı ve tasarımlarını ona göre yönlendirmelidir.
Tasarımcının rolünün stratejik önemini gösteren aşağıdaki yedi faktör, tasarımcının dikkat etmesi gereken konulardır;
a. Bazı durumlarda işletmede fikir lideri olabileceğini fark etmelidir.
b. Fikir uyuşmazlıkları ile mücadele etmesini öğrenmelidir.
c. Tasarımcı, çalışmalarında çok dikkatli olmalıdır.
d. Tasarımcı herkesi dinleyip fikir almaya çalışmalıdır.
e. Tasarımcı, düşünülmeyeni düşünmek ve problemlere farklı bakış açısıyla bakarak farklı çözüm yolları bulmalıdır.
f. Tasarımcı çevresindeki diğer çalışanlar ile iyi ilişkiler kurmalıdır.
g. Tasarımcı farklı koşullarla karşılaştığı zaman
çabuk adapte olmalı ve tepkisi hızlı ve doğru olmalıdır.
İşletme, amaçlarına ulaşırken tasarım stratejisi tasarım kaynaklarının ve faaliyetlerinin etkin dağıtımını ve koordinasyonunu sağlamaktadır.
Girişimcilikte Pazarlama Tasarım İlişkisi
Tasarım ve pazarlama arasında ortak yaşam ilişkisi bulunmaktadır. Pazarlama karmasının klasik dört P’sinin her bir elemanında tasarım uzmanlığı bulunmaktadır.
Ürün (Product): Tasarım; kalite, fonksiyon, kullanılabilirlik ve görünümü etkilerken aynı zamanda müşteri için ürünü değerli yapan ürün özelliklerine katkıda bulunmaktadır.
Fiyat (Price): Ürünler malzeme, enerji ve üretim bakımından ekonomik tasarlanmaktadırlar.
Yer (Place): Ürünün paketleme şekli depolanmasını ve sunulmasını da yönlendireceği için tasarımın dağıtım işlerine etkisi büyüktür.
Promosyon (Promotion): Promosyon faaliyetlerinin çoğunluğu işletmenin mesajını bildiren kalitenin görselliğine dayanmaktadır.
Gorb ve Dumas “sessiz tasarım” ve “sessiz tasarımcı” kavramlarından söz etmektedir. Tasarım sürecini etkileyen kararlar veren tasarımcı olmayan kişiler “sessiz tasarımcı” olarak adlandırılmaktadır. İşletme içinde tasarım ile pazarlama bölümleri arasındaki zayıf iletişim büyük sorunlara neden olmaktadır. Ürün başarısızlığı genelde fikirlerin yetersizliğinden değil, tasarımın tam olarak finansa edilememesinden, pazarlama yanlışlarından, hedef pazar ve dağıtım kanalları hakkında yeterli bilginin olmamasından ve üretim tekniklerinin yetersizliğinden kaynaklanmaktadır. Pazarlamacılar açısından tasarım risklidir. Pazarlamacılar bu riski şunlara dikkat ederek azaltabilmektedir;
• Uygun ve doğru tasarım yeteneğinin tasarımda kullanılması,
• Tasarımcının gerçek yeteneklerinin anlaşılması,
• Tasarım işine katılarak tasarım bütçesi ve programının kararlaştırılması,
• Brif ve kavram aşamasına en kısa zamanda tasarım girdilerinin ulaştırılması,
• Proje hedeflerinin açık olması,
• Tasarım için gerekli pazarlama bilgilerinin sunulması,
• Tasarımın üretim ile ilgili teknik bilgiler ile desteklenmesi.
Pazar konumlandırmada tasarım önemli bir varlıktır, çünkü ürünün hitap ettiği pazara yönelik özelliklerinin olması ya da olmaması başarısını etkileyebilmektedir. Kurumsal iletişim etkin bir pazarlama için önemlidir. Pazarlama kurumsal iletişim ile bütünleşerek ürünleri ve satış yerleri ile ilgili güçlü ve açık bir mesaj verebilmek için tasarım ile beraber çalışmalıdır. İşletme profili ile kim olduğunu ve nasıl algılanmak istediğini açıklar. Tasarım süreci işletme profilinin merkezindedir ve bu profil şu görsel elemanları içermektedir;
1. Ürün tasarımı
2. Bilgi tasarımı (logo, broşür, üniforma, yük arabaları vb.)
3. Çevre tasarımı (ofis, fabrika, satış noktası)
4. Tutum (müşteriyle ilişkiler)
Tasarım yöneticisi kurum kimliği açısından organizasyonun analizi ile ilgilenerek, bunun sonuçlarının somut ve soyut yönlerini farklı tasarım elemanları ile yansıtmalıdır. Pazarlamanın tasarım sürecine dâhil olduğu üç önemli alan bulunmaktadır;
• Pazar araştırması
• Tasarım kaynağı
• Tasarım brifinin hazırlanması
Pazar Araştırması: Pazar araştırması, formülasyondan kavram testi ve değerlendirmeye kadar tasarım sürecinde önemli bir rol oynamaktadır. İşletmelerin ürünlerinin başarısını etkileyen en önemli faktörlerden biri de pazar araştırmasının yapılmasında kullanılan kaynaklar ve elde edilen bilginin değerlendirilme şeklidir. Tasarım için pazardaki bilgi kaynakları arasında müşteri istek ve şikâyetleri, servis raporları, garanti bildirimleri, ticari gösteriler/sergiler, pazar anketleri, ilgili sanayideki gelişmeler, rakiplerin ürünleri ve benzerleri
sayılabilmektedir. İşletmeler yaptıkları araştırmalarda değişik araçlar kullanabilmektedirler. Bunlar arasında en fazla kullanılanları masa başı araştırmaları, grup tartışması, yaratıcı araçlar ve görsel dürtülerdir. Kullanıcının ilişkili olduğu ve yorum yaptığı kavram ile ilgili pazar bilgisinin dönüşümünde tasarım uzmanının rolü çok önemlidir. Birçok işletmede pazardan alınan bilgiler A&G, tasarım ve mühendislik bölümlerine nicel olarak verilmektedir.
Tasarım Kaynağı: Gerek işletme içinde tasarımcıların bulunmamasından, gerek ise bulunmasına rağmen destek alınmak amacıyla, dışarıdan tasarımcılar ile çalışılmak istendiği zaman, ilk sorun tasarımcının nasıl seçileceği olmaktadır. Bu seçim için ilk önce ölçütler belirlenmekte, daha sonra bu ölçütlere uyan tasarımcılar arasından yetenekleri işletme açısından en uygun olanı seçilmektedir. Bu seçimin belirlenmesinde ölçütler ile ilgili bir listeye göre tasarımcılar sözlü mülakata alınmakta ve daha sonrasında bir konu üzerindeki fikirlerini çizime dökmeleri istenerek tasarımcılar karşılaştırılabilmektedir. Diğer bir seçim şeklinde ise işletme ile tasarımcı arasında duygusal bir bağlantı kurulmaya çalışılarak uzun dönemli stratejik bir ortaklık söz konusu olabilmektedir.
Tasarım Brifinin Hazırlanması: Tasarım brifi ile planlanan projenin genel amaçları ve istekleri açıklanırken tasarımdan istenen de açık şekilde ortaya konulmaktadır. İyi bir tasarım brifi genelde aşağıdakileri içermektedir;
a. İşletme alt yapısı
b. İşletme stratejisi ve brif ile ilişkisi
c. Tasarım problemi
d. Müşteri ve pazar bilgisi
e. Öngörülen zaman
Tasarım uzun olmasa bile hazırlanması oldukça uzun bir dönem alabilmektedir. Bunun için işletme altyapısı, ürün özellikleri, hedeflenen pazar, müşteri bilgisi, rakip ürünler, fiyat parametreleri gibi birçok bilgi toplanmalıdır. Bu tip bilgi, tasarımcının müşteriyi anlamasını geliştirerek müşteri memnuniyetini arttırmaktadır.
GİRİŞİMCİLİK İKLİMİ
Giriş
Devlet kuruluşlarında ya da özel sektörde iş bulup çalışabilme olanakları gittikçe zorlaşmakta ve insanların kendi girişimlerini gerçekleştirmeleri yönündeki eğitimler tüm ülkelerde uygulanmaktadır. Girişimci kişilerin yetişmesi veya girişimci ruhunun oluşabilmesi, iklimle birlikte yeni bir kültürün oluşmasını gerektirmektedir. Bu nedenle toplum yapısının, bakış açısının da değişmesi zorunludur.
Girişimcilik İklimi
Girişimcilik iklimi, kavram olarak yeni kurulacak ve/veya var olan işletmeleri etkileyebilecek ulusal ekonomik çevreyi tanımlamada kullanılmaktadır. Girişimcilik ikliminin geliştirilmesi, karar alıcıların uygulamış ve/veya uygulayacağı bir takım politika önlemlerine bağlıdır. Girişimcilik politika önlemlerini aşağıdaki gibi kategorize edebiliriz:
• Girişimcilik kültürünün arttırılmasının teşvik edilmesi,
• Temel ve sonraki eğitimlerin her düzeyinde okullarda girişimcilik eğitiminin entegrasyonu,
• Girişimcilik engellerinin ortadan kaldırılması, işletmelerin pazara girmelerini kolaylaştırıcı tedbirlerin önceden alınması
• Yeni kurulacak işletmeler için başlangıç sermayesi veren gerek kamu gerekse de finans kuruluşlarının oluşturulması, var olanların güçlendirilmesi,
• Yeni kurulacak işletmelere yönelik desteklerin arttırılması
• İşletme inkübatörlerinin sayısının arttırılması
• Danışmanlık hizmetlerinin arttırılması
• Girişimcilik portallarının oluşturulması ve girişimcilere iletişim kanalları sağlanması,
• Ticari mülkiyet katılım oranlarını artırmak amacıyla gençlik, kadın, teknolojik girişimciler gibi hedef gruplar oluşturulması ve bunlara özgü spesifik teşvik unsurlarının yaratılması.
Girişimcilik İklimini Etkileyen Faktörler
Girişimci sayısının arttırabilmesi için gerekli olan ortam olarak tanımlanan girişimcilik iklimi, girişimciliği etkileyen kişilik faktörlerinin yanı sıra, girişimcilerin faaliyetlerini sürdürdüğü ortamdaki ekonomik, sosyal, yasal ve teknolojik gelişmeler gibi çevresel faktörlerden etkilenmektedir.
Ekonomik çevrenin işletme kurmayı özendirici yapısı ne kadar fazla ise girişimci sayısını arttıran bir girişimcilik ikliminden, buna karşılık zorlaştırıcı bir yapı varsa da azaltan bir girişimcilik ikliminden bahsedebilir. Girişimcilik iklimini etkileyen faktörler ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. Bu faktörler şöyle sıralanabilir:
• Sosyal ve kültürel yapının varlığı,
• Devlet yönetiminin yapısı,
• İş gücü ve finansal piyasaların gelişmişliği,
• Teknoloji kullanım düzeyi,
• Ar-Ge harcamalarının büyüklüğü,
• Ar-Ge desteğinin varlığı,
• Girişimcilik eğitimlerine verilen önem,
• Girişimcilik yeteneği ve kapasitesi,
• Ticari hayatı ilgilendiren hukuki alt yapı,
• Fiziksel alt yapı olanakları.
Sosyal ve kültürel yapı ile ulusal altyapı koşulları makro düzeyde girişimcilik faaliyetlerini ve işletmelerin yapısını etkilemektedir. Bununla birlikte, yeni işletmelerin yaratılması ve girişimcilik faaliyetleri girişimciliğe özgü altyapı koşullarından etkilenmektedir. Bu koşullar öncelikli olarak girişimcilik eğitimi, başlangıç sermayesi ve ar-ge desteklerinin varlığıdır. İkincil olarak girişimcilik faaliyetlerinin düzeyi, bireylerin fırsatları görebilme ve bunları değerlendirebilme yeteneklerinin var olmasına bağlıdır. Ekonomideki girişimcilik fırsatları ve ülkedeki girişimcilik kapasitesi arasındaki ilişki ise yeni kurulacak olan işletme sayılarını etkilemekte, ekonomik gelişme ancak üretim gücünün arttırılmasıyla mümkün olmaktadır (S:87, Şekil 5.1).
Girişimcilik Eğitimi: Günümüzde değişime olan ihtiyaç giderek toplumsal çevreyle bağlantılı araçlarla, tekniklerle ilişkili bir bakış gerektirmektedir. Üniversitelerin, eğitim içeriklerini, yapılarını ve uygulamalarını hem öğrencilerin, hem de iş dünyasının ihtiyaçlarına yönelik olarak geliştirmiş ve yenilikçi bir biçimde değiştirilmiş olması gerekmektedir.
Girişimcilik kültürü ve düşüncesinin, eğitim-öğretim süresinde öğrencilere verilebilmesi ve onların ileride kabul edilebilir riskleri alarak düşüncelerini hayata geçirebilen, düşlerini gerçekleştirmeye çalışan bir girişimci olmalarını sağlayacak iklimin yaratılması birincil amaç olmalıdır. Bu amaçla, tüm dünyada ve ülkemizde, tüm fakülte düzeylerinde girişimcilik dersleri, çalıştaylar, sertifika ve diploma programları çeşitlenerek yaygınlaştırılmalı, girişimcilik özellikleri sadece öğretilmekle kalınmamalı uygulamaya da konulmalıdır. Girişimciliğin anlaşılması, girişimcilik sürecinin deneyimle kazandırılması ve bir eylem ile fırsatın değerlendirilmesi aşamaları, genel girişimci davranışı oluşturmaya yönelik girişimci eğitiminin temelini oluşturur. Lisans düzeyinde işlenmesi gereken konulardan bir tanesi de yeniliktir. Teknoloji üretiminin en önemli unsuru yeniliktir, inovasyondur. Bilimi teknolojiye, teknolojiyi toplumsal hizmete ve katma değere dönüştürme sürecinin ilk aşaması, yenilik konusunun eğitim modeli içerisinde yer almasıdır.
Başlangıç sermayesinin sağlanması: Girişimcilik iklimi konusunda üzerinde durulması gereken bir diğer önemli konu girişimcilik eğitiminden başarıyla geçmiş ve iş planlarını hazırlamış olan girişimcilerin iş fikirlerini hayata geçirmede ihtiyaç duydukları başlangıç sermayesinin bulunmasıdır. Finansal kuruluşlar, melek yatırımcılar ve risk sermayedarlarıyla girişimcilerin karşılaşacağı platformlar oluşturulmalıdır. Melek yatırımcı; fikri olup, parası olmayan girişimcilere destek veren kişi ya da kurumdur. Burada amaç katma değer yaratabilecek girişimlere destek olunmasıdır.
Makroekonomik istikrar ve dengenin sağlanması: Makroekonomik ortamdan kasıt, fiyat istikrarı, dengeli bir bütçe ve dış ödemeler dengesi, adil bir gelir dağılımı, yüksek istihdam ve düşük işsizlik ortamının tesis edilmesidir. Fiyat istikrarı; para politikasının büyüme ve istihdama yönelik olarak ekonomik birimlerin karar alma süreçlerinde etkili olmayacak ölçüde düşük ve istikrarlı bir enflasyon oranını ifade eder. Makroekonomik dengesizlik; üretimde, kıt kaynakların tahsis edilmesinde ve gelir dağılımında sorunların olması, belirsizliğin ve öngörülemezliğin yaygın oluşudur. Makroekonomik dengesizlik ortamında derinlemesine bir girişimcilik ortamının oluşması, böylece üretim sorununun çözülmesi ve sermaye birikiminin sağlanması imkânsızdır.
Girişimci desteklerinin varlığı: Bir ülkede girişimci sayısının arttırılabilmesi girişimcilere yönelik gerek nakdi gerekse de gayrinakdi desteklerin sayısının arttırılması gerekmektedir. Bu destekler, girişimci açısından yatırım ortamının uygun hale getirilmesi amacıyla girişimcileri cesaretlendirici ve atılacak adımları kolaylaştırıcı nitelikte olmalıdır.
Sınai ve fikri mülkiyet haklarının korunması: Sınai Mülkiyet Hakkı; sanayideki yeniliklerin, buluşların, yeni tasarımların ve özgün çalışmaların ilk uygulayıcıları adına veya ticaret alanında üretilen ve satılan malların üzerindeki üreticisinin veya satıcısının ayırt edilmesini sağlayacak işaretlerin sahipleri adına kaydedilmesini ve böylece ilk uygulayıcıların ürünü üretme ve satma hakkına belirli bir süre sahip olmalarını sağlayan gayrimaddi bir haktır. Patentler, faydalı modeller, ticari markalar, endüstriyel tasarımlar, coğrafi işaretler (menşe ve mahreç işaretleri), entegre devrelerin topografyaları sınai mülkiyet hakları olarak tanımlanmaktadır.
Ar-Ge desteklerinin artması: Uluslararası düzeyde rekabet gücünü arttırmak ve sürdürülebilir bir sosyoekonomik gelişme sağlamak Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi, yürütülmesi ve yeniliğe dönüştürülmesi ile mümkündür.
Nitelikli işgücüne erişim: İşgücü piyasasındaki darboğazlar büyümeye engel olmaktadır. İşçilerin becerilerini artırmaya yönelik çabaların yoğunlaştırılması gerekmektedir. Böylece girişimciliğin önündeki en büyük engel olan emek-iş uyumsuzluğu da azaltılmış olacaktır.
Firmalar arası iş birliğinin artması: Büyük ve küçük ölçekli işletmeler arasındaki ittifaklar, yenilikçi ekonomide gerekli esnekliği ve daha büyük pazarları ele geçirmek için kritik ölçeği kazanmak bakımından giderek daha fazla önem kazanmaktadır.
Girişimcinin kapasitesinin artması: Girişimcinin yeterli zaman, azim – cesaret ve ikna kabiliyetine sahip olması
gerekmektedir. Girişimcilerin, iç pazarın sunduğu imkânlardan yararlanmaları ve yoğun rekabet koşullarına uyum sağlayabilmeleri için yenilikler yapmaya ve uluslararasılaşmaya teşvik edilmeleri gerekmektedir.
Bunun için işletmelerin; bilgiye, eğitime ve birinci kalitede destek hizmetlerine erişimleri sağlanmalıdır.
Girişimcilik Kültürü
Ekonomilerin gelişmesi, girişimcilerin teşvik edilmesi ve toplumda insanların kendi işletmelerini kurmayı sağlayacak sosyal, yasal ve ekonomik düzenlemelere bağlı olarak oluşacak girişimcilik kültürü ile ortaya çıkacaktır. Ekonomik ve sosyal faaliyetlerin yerine getirilmesinde kültürel faktörler son derece önemlidir. O yüzden bir ülkede girişimcilik iklimin daha uygun hale getirilmesi isteniyorsa, kültürel özellikler üzerine odaklanılması ve var olan kültürün farklı kültürler ile ortak yönlerin neler olduğunun bilinmesi gerekmektedir.
Toplum üzerindeki en büyük etkinin kaynağı kültürdür. Kültür, gruptaki bireylerin ortak nitelikleri olup, kişiden kişiye aktarılan öğrenilmiş bir yaşam biçimidir. Girişimci güdüler ve davranış kalıplarının oluşumunda kültürel yapının önemli bir yeri vardır.
Endüstriyel yapılanma, sosyoekonomik kalkınma, kültürel değişim ve girişimcilik kültürü arasında önemli bir ilişki bulunmaktadır. Çünkü sosyoekonomik yapının geliştirilmesi, endüstriyel yapıda yenilik süreçlerinin uygulanmasına ve geleneksel yapıdan kurtularak bölgesel fırsatlar yakalanmasına bağlıdır.
Girişimcilikle toplumsal/kültürel yapılar arasında yakın bir ilişki vardır. Bazı toplumlar girişimcilik konusunda yüksek performans gösterirken diğerlerinde aynı performans görülmemektedir. Toplumun yapısal koşulları, değer ve norm sistemleri, herhangi bir davranışın/ hareketin oluşmasını doğrudan etkileyebilmektedir. Kültür ve girişimcilik arasındaki etkileşim bazı toplumlarda diğerlerine göre daha güçlü olabilir.
Kültürün Girişimciliği Etkisi
Girişimcilik evrensel olan tüm insan davranışlarının bir yönüdür. Bu açıdan bakıldığında girişimcilik teorisinin, ekonomi ve finans dışında sosyoloji, psikoloji ve sosyal teori gibi daha geniş bir alanda ele alınması gereklidir.
Girişimciliğin ortaya çıkışında kişiliğin mi yoksa sosyal çevrenin mi daha etkili olduğu uzun süre tartışılmıştır. Kişilik üzerinde duranlar, girişimcilerin sahip oldukları psikolojik özelliklere ağırlık vermişlerdir. Kişilik yapısında girişimci ögeler arama çabaları en fazla; risk alma, başarma ihtiyacı ve denetim odağına sahip olma üzerinde yoğunlaşmıştır.
Girişimciliğin ortaya çıkışında çevreyi öne çıkaranlar ise grup yapısının, toplumsal gelenek ve kültürel özelliklerin etkisini vurgulamışlardır. Ayrıca, devlet ve piyasa gibi dış sosyal çevre koşullarının elverişli olup olmaması da üzerinde durulan bir başka husustur. Gelişmiş ülkelerde girişimciliğin ortaya çıkmasında pazar mekanizmaları etkili iken, gelişmekte olan ülkelerde, hükümet politikalarının belirlediği ekonomik güdüler daha baskındır.
Kültürel farklılıklar insan sermayesinin geliştirilmesinde son derece baskın bir rol oynar. Girişimcilik niteliklerinin bazı toplumlarda daha ön plana çıkması ve bununla birlikte girişimci sayılarının bazı toplumlarda fazla olmasının temelinde, o toplumun insan sermayesine yapmış olduğu yatırım ve o toplumda var olan girişimcilik kültürüdür.
Kültürle girişimcilik faaliyeti arasında bir ilişki kurulurken, hangi tür kültürlerin girişimciliğe destek verdikleri, hangilerinin ket vurucu etkilere sahip oldukları sorunu önem taşımaktadır. McClleand, girişimciliğe destek veren kültürlerin üç temel davranışı öne çıkardığı üzerinde durmaktadır. Bunlar;
1. Yüksek sorumluluk üstlenme,
2. Hesaplı risk alma ve
3. Performansa dönük geribildirim talep etmedir.
Toplumların kültürel bağlamları, girişimci tutumları ya da girişimcilik stillerini önemli ölçüde etkiler. Çünkü kültür, toplum üyeleri için genel davranış düzlemi oluşturur; risk almada, belirsizlikten kaçınmada, değişime karşı direnç göstermede, yeniliklere karşı takınılan tavırda belirleyici, yönlendirici bir rol oynar. Bundan dolayı, girişimcilik, farklı kültürler açısından farklı şekillerde ortaya çıkar, ülkeden ülkeye, hatta bölgeden bölgeye farklılık gösterir.
Ülkeler arasındaki bireysel algılama farklılıkları, kültür, eğitim ve kamu politikaları gibi konulur girişimcilik faaliyetlerini etkilemektedir. Tüm bu unsurlar bireylerin davranışlarına yansıyarak toplum için olumlu ya da olumsuz geri dönüşüm sağlayabilir. Demokratik toplumlarda kişisel başarısızlık ve yapılan hatalar çok büyütülmez ve bunlara yüksek tolerans gösterilir. Bu da kişileri yenilikleri denemeye, teşebbüse geçmeye teşvik eder.
FRANCHİSİNG VE İŞLETME SATIN ALMA
Giriş
Girişimci her ne kadar yüksek potansiyele sahip bir iş fikrine sahip olsa da, bu durum girişimcinin aynı zamanda işini kurabilme için gerekli olan bilgi birikimine ve parasal kaynaklara sahip olduğu anlamına gelmez. Bu noktada iş kurma süreci içerisinde farklı alternatiflerin değerlendirilmesi gerekebilir. Bu noktada, özellikle görece daha düşük bir risk taşıması ve ayrıca bilgi birikiminin ve sermaye gereksiniminin paylaşılması anlamında franchising seçeneği gündeme gelmektedir.
Franchising Kavramı ve Tanımı
Franchising, belli bir ürüne, hizmete ya da sürece sahip bir işletmenin (franchisor), bir başka işletmeye (franchisee) belli bir süre için gerekli ödemeleri yapması ve ilgili koşulları sağlaması şartıyla söz konusu ürün, hizmet ya da süreci kullanma iznini verdiği bir anlaşmadır.
Franchising anlaşmasına konu olan şey yalnızca ürünler ve hizmetler değil, aynı zamanda franchising veren işletmenin markası ve yönetim modelleridir. Anlaşma dâhilinde, franchising veren işletme (franchisor), alan işletmeye (franchisee) belli bir coğrafi bölge dâhilinde kendisini kanıtlamış olan bir iş sistemini kullanma izni vermektedir. İşletmeler arasında yapılan bu anlaşmaların kapsamı franchisor’ın iş yapısı, amaçları ve kültür yapısına göre değişiklik gösterebilmektedir. İş modeline ve sistemine franchisor sahiptir ancak belli bir ödeme karşılığında franchisee’nin bu iş modelini ve sistemini kullanmasına izin vermektedir. Ayrıca franchisor, franchisee’yi ulusal tanıtım faaliyetleri, personelin eğitimi ve yönetimi, ürün, hizmet ve sistem geliştirme konularında desteklemektedir. Franchisee ise genellikle elde ettiği kârın belli bir yüzdesini franchisor’a ödemekle yükümlüdür.
Franchising ile elde edilebilecek faydalar şu şekilde sıralanabilir:
• Mevcut bir pazara ve belli bir imaja sahip ürünler ve hizmetler.
• Patentli bir formül ya da tasarım.
• Ticari isimler ve ticari markalar.
• Finansal getirilerin denetimi için finansal yönetim sistemi.
• Alanında uzman kişilerden alınacak yönetim desteği.
• Reklam ve satın alma faaliyetlerinde ölçek ekonomilerinden yararlanma.
• Genel merkez tarafından sunulan faydalar.
• Test edilmiş bir iş modeli.
Franchising sürecinin hem franchisee hem de franchisor için önemli getirileri bulunmaktadır. Franchisee için en önemli getirilerinden biri girişimcinin franchise alarak üstlendiği risk düzeyinin sıfırdan iş kurma sürecine göre daha düşük olmasıdır.
Franchisee için franchising sürecinin yararları aşağıda kısaca açıklanmıştır.
Ürünün/hizmetin tanınırlığı: Franchisor’ın uzun zamandır pazarda bulunması güçlü bir imaja sahip olmasını sağlamaktadır. Franchisee ürün veya hizmetin bu tanınırlığından faydalanarak güven yaratmak için gerekli olan çaba ve kaynak masraflarından kurtulacaktır.
Yönetim uzmanlığı: Franchisor’ın sağladıkları yararlardan birisi de yönetim uzmanlığıdır. Muhasebe, insan kaynakları yönetimi, pazarlama ve üretim gibi temel işletme fonksiyonları gibi konular hakkında franchisor eğitim sağlayabilmektedir. Bununla birlikte franchisor performans değerlendirme, alana ilişkin eğitim verilmesi, tesislerin denetimi, yerel pazarlama faaliyetlerinin değerlendirilmesi ve operasyonel denetim gibi konularda franchisee’ye alan desteğinde bulunmaktadır.
Finansal destek: Girişimcilerin en fazla sıkıntı çektikleri kaynakların başında da finansal kaynaklar gelmektedir. Franchisor uygun adaylar için ödeme sıkıntısı çekmeyeceği ödeme planları geliştirebilir, ürün tedariki ve hammadde konusunda kolaylıklar sağlayabilir. Bununla birlikte güvenilir bir franchisor ile çalışmak bankalar ve finansal kurumlar nezdinde yüksek kredi puanı sağlayacaktır.
Operasyonel ve yapısal denetim: Franchisee için geçerli olan diğer bir faydayı oluşturmaktadır. Franchisor’ın gerçekleştirdiği denetimler ile birlikte belirli kalite standartları sağlanmış, maliyet kontrolü, stoklar ve nakit akışı gibi finansal kararlar denetim altında tutulmuş olur.
Pazara ilişkin bilgi birikimi: Franchisor, potansiyel ve mevcut müşterilere, rakiplerin ve sektörün mevcut ve gelecekteki durumuna ilişkin bir bilgi birikimine sahiptir. Girişimcilerin bu bilgi birikimine sahip olmadığı durumlarda franchisor’ın sunduğu bilgiler çok büyük önem taşımaktadır.
Büyüme ile ilgili riskler, sermaye gereksinimi ve maliyetler ile ilgili riskler franchising faaliyetleri ile azaltılabilmektedir. Franchisor açısından franchising’in yararları şöyledir:
Büyüme risklerinin azaltılması: Franchisor’ın elde ettiği faydaların başında büyüme risklerinin azaltılması bulunmaktadır. Franchising sayesinde franchisor faaliyetlerini büyütme fırsatı yakalamaktadır. Satın alma ve birleşmeler ya da dış kaynaklı finansman yoluyla büyüme gibi farklı büyüme modelleri göz önünde bulundurulduğunda franchising sahip olduğu daha düşük risk düzeyi ile ön plana çıkmaktadır. Bu sistem ile franchisor daha az sayıda personel ile çalışabilmektedir. Bu sayede insan kaynakları maliyetleri ve problemleri düşmektedir.
Maliyet üstünlükleri: Büyüyen örgüt yapısıyla beraber franchisor, büyük ölçekli alımlar yapabilmekte ve satın alma maliyetlerini düşürebilmekte, bu sayede ölçek ekonomisinin faydalarından yararlanabilmektedir. Reklam ve pazarlama maliyetlerinin franchisee ile paylaşılması da franchisor’a önemli bir maliyet üstünlüğü getirmektedir.
Franchising sisteminin bir takım olumsuzlukları da mevcuttur. Bunlar aşağıda kısaca açıklanmıştır.
Kısıtlamalar: Franchisor genel merkezlerinde verimlilik ön planda tutulmaktadır. Bu sebeple franchise işletmelerinde faaliyetlere ilişkin belirli standartlar uygulanmakta ve yaratıcı düşünceye yer verilmemektedir. İşletme içerisinde hangi ürünlerin satılabileceği, üretim sistemleri, mağaza ya da restoran tasarımı gibi konularda girişimcinin genel yapıya müdahale şansı pek bulunmamaktadır.
Kârın paylaşılması ve maliyetler: Franchisor ve franchisee elde edilen karı paylaşmak zorundadır. Aynı zamanda franchising maliyetleri zaman zaman oldukça yüksek olabilmektedir. Franchising anlaşmalarıyla ilgili oluşabilecek maliyetler şöyle sıralanabilir (S:103, Tablo 6.2):
• Franchise giriş ödemesi.
• Sigorta.
• Açılış ürün stokları.
• Genel giderler.
• Ücretler.
• Borçlar.
• Muhasebe işlemleri.
• Yasal ve profesyonel ödemeler.
• Yasal izinler ve sertifikalar.
Anlaşmanın sonlandırılması: Franchisee için bir tehdit oluşturmaktadır. Birçok ülkede bu konuda yasal düzenlemeler olmakla beraber franchisee’ler bu karara savunmasız yakalanabilirler.
Yerine getirilmeyen taahhütler: Franchising anlaşmalarının olumsuzluklarından biridir. Anlaşma öncesinde verilen destek sözlerinin tutulmadığı durumlar sıkça yaşanmaktadır.
Gerçekçi olmayan beklentiler: Franchise anlaşmalarının risk oranı diğer girişimlere göre her ne kadar düşük olsa da son derece güvenli bir iş kurma yöntemi olduğu düşüncesi yanlıştır. Disiplinli bir çalışma, gerçekçi beklentiler ve son derece dikkatli yürütülen bir araştırma başarı için vazgeçilmez koşullar arasında sıralanabilir. Bu sebeple franchise iş modeline yönelmeden önce gerçekçi olmayan beklentilerden kaçınılmalıdır.
Franchise Seçimi ve Potansiyel Franchise’ın Araştırılması
Genellikle kişisel gözlemler franchise seçiminin çıkış noktasını oluşturmaktadır. Potansiyel franchisor’ın araştırılmasında bilgi toplanabilecek kaynaklar arasında;
• (1) Bağımsız üçüncü parti bilgi kaynakları,
• (2) Franchisor’ın kendisi ve
• (3) Mevcut ve eski franchisee’ler sayılabilir.
Mevcut Bir İşletmenin Satın Alınması
Girişimciler kendi işlerini kurmak ya da franchising seçeneklerini değerlendirmek yerine daha hızlı sonuca ulaşmak için mevcut işletmeleri satın alabilirler. Her satın alma kararı kendine özgü özellikler barındırmaktadır ve doğru yapılan bir analizle satın alınması düşünülen işletmenin bütün artı ve eksi yönleri ortaya koyulabilir.
Mevcut bir işletmenin satın alınması, girişimci için bazı üstünlükler yaratabilir. Bunlar aşağıda kısaca açıklanmıştır.
Görece düşük risk: Mevcut bir işletmenin satın alınması görece düşük riske sahiptir. Hazırda olan bir işletme belli bir müşteri sadakati yaratmış, tedarikçilerle ilişkilerini kurmuş ve işleyen bir sistem geliştirmiş olacaktır.
Olası konum üstünlüğü: Hali hazırda iyi bir konuma sahip olan işletmenin satın alınması girişimci için akıllıca bir karar olacaktır.
Yerleşmiş çalışan ve tedarikçi yapısı: Mevcut işlemede bulunan tecrübeli çalışanlar işletmenin faaliyetlerini sürdürmesine yardımcı olacaktır. Benzer şekilde girişimci diğer tedarikçilerin sunmuş olduğu ürün ve hizmetleri incelerken, mevcut tedarikçilerden gerekli hammadde, malzeme ve hizmetlerin satın alınmasına devam edilebilir.
Çalışan ekipmanlar ve bilinen üretim kapasitesi: Yeni kurulan bir işletmenin karşılaştığı en büyük sorunlardan biri yeni makine ve ekipmanın sağlanmasıdır. Bu sebeple mevcut bir işletmenin satın alınması bu sorunun büyük derecede ortadan kalkmasını sağlayacaktır.
Mevcut stoklar ve ticari itibar: Maliyetlerin kontrol edilebilmesi ve yeterli miktarda satış yapılabilmesi mevcut stoklar büyük önem taşımaktadır.
Önceki sahip ya da sahiplerin tecrübeleri: Satın alınan işletmelerin düzgün bir kayıt sistemi var ise girişimci pazarla ilgili tecrübesini arttırabilmektedir. Bu sebeple önceki sahiplerin tecrübeleri satın alınan mevcut işletmeler için büyük bir avantaj sağlamaktadır.
Finansman kolaylığı: Faaliyetlerine devam eden bir işletmenin bankalar gibi çeşitli fon sağlayıcılarıyla ilişkileri devam etmektedir. Böylece girişimciler için finansman kolaylığı sağlanmaktadır.
Mevcut bir işletmenin satın alınmasının olumlu yönleri olduğu kadar tehditleri karşı duyarlılığı ve olumsuzlukları da söz konusudur. Bunlar aşağıda kısaca açıklanmıştır.
Düşük performans: Bazı işletmelerin istikrarsız veya karsız bir geçmişi bulunabilir. Bu sebeple satın alınan mevcut bir işletme düşük bir performans sergileyebilmektedir
Girişimcinin kendine duyduğu aşırı özgüven: Mevcut bir işletmenin satın alınmasında gözlemlenen bir risktir. Girişimciler satın alma sürecinden önce kendilerini analiz etmelidirler.
Önemli çalışanların kaybı: Birçok işletmede el değiştirme sürecinden sonra kilit personelin işten ayrıldığı gözlemlenmektedir. Girişimciler bu durumu tersine çevirmeli ve nitelikli personeli elinde tutma yoluna gitmelidir.
Aşırı değerlenmiş işletme: Mevcut kurumsal imaj, müşteri veritabanı, tedarikçiler gibi faktörlerden dolayı işletmelerin değeri gerçekçi olamayacak şekilde artmış olabilir. Bu şekilde aşırı değerlenmiş işletmeler için girişimci fazla yatırım yapabilir ve yatırımın geri dönüş oranı ve hızı düşük olabilir.
Girişimciler satın alma sürecinde acele etmemeli ve karşılarına çıkan seçenekleri dikkatli bir şekilde analiz etmelidir. Girişimci öncelikle mevcut işletmeyle ilgili dış kaynaklardan bilgiye ulaşmalıdır. Bu kaynaklar arasında işletmenin mevcut müşterileri, tedarikçileri ve işletme ile ilgili medyada çıkan haberler gösterilebilir.
Dış kaynaklı bilgilerin analiz edilmesinden sonra girişimci iç kaynaklı bilgileri toplamalıdır. Bu süreçte girişimci kendisi bilgi toplayabileceği gibi konuya tarafsız bakabilen profesyonellerden de destek alabilir. İşletmeye ait finansal raporlar ve kayıtlar bu noktada büyük önem taşımaktadır. Girişimci satın alma kararını vermeden önce mutlaka mevcut sahipler ve çalışanlar ile bilgi alışverişinde bulunmalıdır.
İŞLETME KURMA
Giriş
İş kurma süreci, girişimcinin iş planından sonraki aşama olan işin fiilen kurulma aşamasıdır. Girişimcinin iş fikrinin faaliyete geçmesi için bir işletme kurulması gerekir. Bunun için, kendisine ait veya kiralanan gerekli bir iş yerini temin ettikten sonra, gerekli ekipman ve ihtiyaçları sağlar.
İşletme Tipine Karar Verilmesi
İş kurma sürecinin detaylı planlanmasın ardından işin fiilen kurulması aşaması gelmektedir. Bu aşamada işletmenin somut bir biçimde çalışabilmesi için işyeri kurulumu, makine ekipman alımı, personel ve sermaye temini ve yasal kuruluş işlemlerin yapılması gerekmektedir. Yasal kuruluş işlemlerinde girişimcilerin bazı mevzuatlarda belirtilen kurallara uymalıdır. Bu kurallar içinde özellikle Vergi Mevzuatı, Türk Ticaret Kanunu le ilgili diğer mevzuatlar yer alır. İşletme türüne göre faklı mevzuatlar uygulanması nedeniyle, iş kurma sürecinde girişimcinin öncelikli olarak kurulacak işletme türüne karar vermelidir. Girişimcinin kuracağı işletme şahıs işletmesi, adi ortaklık veya şirket şeklinde olabilir. Adi ortaklık, şahıs işletmesinin birden çok kişi tarafından kurulmuş halidir.
Şahıs işletmesi kuracak girişimcinin öncelikle bir iş yeri kiralaması veya iş yerine sahip olması gerekir. Gelir vergisine tabi olan ticaret ve sanat erbabı kazancının tespit usulü bakımından ikiye ayrılırlar: Basit usulde gelir vergisine tabi olanlar ve Gerçek usulde gelir vergisine tabi olanlar.
Girişimci şahıs işletmesi türü olarak bu iki türden birini kuracağı işin büyüklüğüne göre tercih edebilir. 29.07.1998 tarih ve 23417 sayılı Mükerrer Resmi Gazete’de yayımlanan 4369 sayılı Kanun’la Gelir Vergisi Kanunu’nda yer alan “Götürü usulde vergilendirme” esası kaldırılarak yerine “Basit usulde vergilendirme” esası getirilmiştir.
Kurulan işletmenin basit usulde vergilendirilmesinin sağladığı bazı kolaylıklar şunlardır;
• Defter tutmazlar.
• Vergi kesintisi yapılmaz ve muhtasar beyanname vermezler.
• Geçici vergi ödemezler.
• Katma değer vergisinden istisnadır.
• Ticari kazancın tespitinde amortismana tabi iktisadi kıymet alışları ve satışları dikkate alınmaz.
• Alınan ve verilen belgelerin kayıtları işletmelerin bağlı oldukları meslek odalarındaki bürolarda tutulmaktadır.
Basit usulde ticari kazanç; bir hesap dönemi içinde elde edilen hasılat ile giderler ve satılan malların alış bedelleri arasındaki olumlu farktır. Girişimci basit usulde gelir vergisine tabi işletmeye göre biraz daha büyük ölçekli bir
iş yapmak isteyebilir. Bu durumda gerçek usulde gelir vergisine tabi bir işletme kurabilir. Her iki usulde de işletme kuruluşu için hazırlanması gereken çeşitli belgeler ile kurumlara bildirimler yapılması gerekmektedir.
Şirket Kurma
Girişimci yapılacak işi şirket kurarak yapmak isterse şahıs şirketi veya sermaye şirketi kurabilir. Şahıs şirketlerinde genellikle ortakların sorumlulukları sınırsızdır. Bu nedenle işletmelerin ilk kuruluşunda şahıs şirketi olarak kurulması pek tercih edilmemektedir. Şahıs Şirketleri şirket olarak Kurumlar Vergisine tabi değildirler. Şirket ortakları bireysel olarak Gelir Vergisine tabidir ve şirketten almış oldukları kâr payları üzerinden Gelir Vergisi öderler. Şahıs şirketleri ve sermaye şirketleri aşağıdaki gibi sınıflandırılmaktadır:
Şahıs şirketleri;
• Kollektif şirket,
• Komandit şirket. Sermaye şirketleri;
• Sermayesi paylarla bölünmüş komandit şirket,
• Limited şirket,
• Anonim şirket.
Kollektif şirket: Yalnızca gerçek kişilerin ortak olabildiği kolektif şirketlerde sermaye gereksinimi yoktur ve bütün ortakların sorumlulukları sınırsızdır. İlk önce bir Şirket Kuruluş sözleşmesi hazırlanıp noterde onaylatılarak Ticaret Siciline kaydettirilir ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlanarak kuruluş tamamlanır. Ayrıca şirketin ilgili odaya üyeliği gerekmektedir.
Komandit şirket: Bazı şirket ortaklarının sorumlulukları sınırsız iken, diğer ortakların sorumluluklarının şirkete katıldıkları sermaye miktarı ile sınırlı olan şirketler komandit şirketlerdir. Sorumlulukları sınırsız olan ortaklara “komandite ortak”, sınırlı sorumlulukları olan ortaklara “komanditer ortak” denir. Komandite ortakların gerçek kişi olması gerekirken, komanditer ortaklar gerçek veya tüzel kişi olabilir. Komandite ortaklar tarafından yönetilen komandit şirketlerin kurulumu için bir Şirket Kuruluş Sözleşmesi hazırlanıp noterde onaylatılarak Ticaret Siciline kaydettirilir ve Türkiye Sicil Gazetesi’nde yayınlanır. Ayrıca şirketin ilgili odaya üyeliği yapılır.
Sermayesi paylarla bölünmüş komandit şirket: Sermayesi paylara bölünen ve ortaklarından bir veya birkaçı, şirket alacaklarına karşı bir kollektif şirket, diğerleri bir anonim şirket ortağı gibi sorumlu olan şirkettir. Bu tür şirkette kollektif şirket ortakları gibi sorumlu olan ortaklara “komandite”, anonim şirket ortakları gibi sorumlu olanlara “komanditer” ortak denir. Bu tür şirkete uygulamada pek rastlanmamaktadır.
Limited şirket: Bir veya daha çok gerçek veya tüzel kişi tarafından bir ticaret unvanı altında kanunen yasak olmayan her türlü ekonomik amaç ve konu için kurulabilir. Limited şirketin esas sermayesi belirli olup, bu sermaye esas sermaye paylarının toplamından oluşur. Ortaklar, şirket borçlarından sorumlu olmayıp, sadece taahhüt ettikleri esas sermaye paylarını ödemekle ve şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme ve yan edim yükümlülüklerini yerine getirmekle yükümlüdürler.
Limited şirketlerin özellikleri aşağıdaki gibidir:
• En az 10.000 TL sermaye ile kurulur.
• Kişisel emek, ticari itibar sermaye olarak getirilemez.
• Ortak sayısı ikiden az ve elliden fazla olamaz.
• Gerçek kişiler gibi tüzel kişililer de limited şirket ortağı olabilir.
• Limited şirketin ticaret unvanı işletme konusu ve limited şirket olduğunu gösteren ibarelerden oluşur
• Bankacılık ve sigortacılık haricindeki diğer yasal ticari işleri yapabilirler.
• Ortakların sorumlulukları sermaye taahhütleri ile sınırlıdır
• Ortaklar kamuya olan borçlarına karşı şirketteki payları oranında sorumludur.
• Hisse senedi ve tahvil çıkaramazlar.
• Ortakların sermaye payları en az 25 TL ve katları olmak zorundadır.
• Ortakların sermaye paylarının eşit olma zorunluluğu yoktur. Ortaklar, nakit para, bina, araba, çek, senet gibi mal varlıkları dışında faydalı model veya patent gibi varlıkları da sermaye olarak koyabilir.
• Ortaklık paylarının devri kolay değildir. Anonim
şirketlere göre daha zordur.
• Şirket kurumlar vergisi mükellefidir.
• Şirket yönetimi ortaklara verilebilir veya dışarıdan müdür de atanabilir.
• Şirket ortaklarının şirketi temsil etme hak ve yetkileri vardır.
• Ortak sayısı en fazla 50 ile sınırlandırıldığından halka açılamaz.
• Limited ortakların kanunen zorunlu organları, ortaklar genel kurulu ve müdürlerdir.
Limited şirket kurulumu şirket ana sözleşmesinin kurucular tarafından imzalanıp, noterde onaylanması gerekmektedir. Limited Şirket Ana Sözleşmesi’nde şirketin unvanı, merkezinin bulunduğu yer, işletme konusu, sermaye tutarı, sermaye paylarının sayısı, varsa imtiyazlar, esas sermaye paylarının grupları, müdürlerin adları soyadları, unvanları, vatandaşlıkları ve şirket tarafından yapılacak ilanların şekli gibi bazı kayıtların açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
Kurulacak şirketin isminin daha önceden kurulmuş başka bir şirketin ismi ile aynı olmaması gerektiği için, şirketin ismi belirlenmeden önce Ticaret Sicili Memurluğu’ndan veya Gümrük ve Ticaret Bakanlığı internet sitesinden araştırma yapılmalıdır. Ayrıca şirket unvanının Türkçe olması ve unvanda “Cumhuriyet, Milli, Türkiye” gibi
ifadelerin yer almasının istenilmesi durumunda Cumhurbaşkanlığı kararı gerekmektedir. Limited şirketlerin kurulumunda ana sözleşmenin noterde onayından sonra ticaret siciline tescil edilmesi, ticaret ve sanayi odasına ve sosyal güvenlik kurumuna kaydı gerekmektedir.
Anonim şirket: Sermaye şirketi olmanın tüm özelliklerini taşıyan anonim şirketler, büyük iş hedefleri gerçekleştirmek için, daha çok ortaklı kurulabilen ve tüzel kişiliği olan şirketlerdir. Anonim şirketlerin ortakları sadece taahhüt etmiş oldukları sermaye payları kadar şirkete karşı sorumludur. Anonim şirketlerin özellikleri aşağıdaki gibi sıralanabilir:
• En az 50.000 TL sermaye ile kurulur (kayıtlı sermaye sistemini kabul etmiş bulunan halka açık olmayan anonim şirketlerde başlangıç sermayesi
100.000 TL’den az olamaz)
• Yasal olan her türlü ticari ve sınai faaliyette bulunabilirler. Bankacılık ve sigortacılık faaliyetlerinde bulunabilirler.
• Şirket sermayesi belirli paylara bölünmüştür ve bu payları hisse senetleri temsil eder.
• Anonim şirketler, hisse senedi ve tahvil çıkartabilirler.
• Şirket ve ortaklarının sorumluluğu sahip oldukları sermaye kadardır.
• Anonim şirketlere emek sermaye olarak konulamaz.
• Anonim şirketler kurumlar vergisi mükellefidirler.
• Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nca yayımlanacak tebliğle, faaliyet alanları belirlenip, ilan edilecek anonim şirketler Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın izni ile kurulur. Ayrıca esas sözleşmede yapılacak değişikliklerde de Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’ndan izin alınır.
Anonim şirketlerin kurulması için öncelikle ana sözleşme hazırlanması gerekmektedir. Bu sözleşmede şirketin faaliyet konusu ve adı açıkça belirtilmelidir. Ana sözleşmenin yazılı şekilde yapılması ve bütün kurucuların imzalarının noterce onaylanması şarttır. Ana sözleşmenin noter tarafından tasdik edilmesi, ilgili kuruluşlara kayıt, tescil ve ilanla ilgili işlemlerin sonrasında anonim şirketlerin kuruluşları tamamlanmış olur. Anonim şirketlerin kuruluş işlemlerinin notere tasdik ettirildiği tarihten itibaren 15 gün içerisinde ticaret sicili memurluğunda tescili ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde ilan edilmesi şarttır.
Anonim şirketlerin Ticaret veya Sanayi Odası’na kaydında gerçek kişilerin kaydına benzer belge ve bilgiler istenir. Vergi dairesine ilgili evraklarla başvurularak Kurumlar Vergisi numarası alınır. Gerekli defter ve belgeler temin edilerek şirket faaliyetlerine başlanır. Gerekli evraklarla Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurularak numara alınmasının ardından kurulan şirkete ait işyeri açma izninin alınması gerekir.
Anonim şirketlerde, limited şirketteki Müdür/Müdürler Kurulu’nun yerini Yönetim kurulu almıştır. Genel Kurul, Yönetim Kurulu ve Denetim Kurulu anonim şirketlerin zorunlu organlarıdır. Şirketin en yetkili organı Genel Kurul iken, şirketin sevk ve idaresini sağlayan organ Yönetim Kurulu’dur. Denetim Kurulu ise şirket faaliyetlerini ve hesaplarını denetleyerek, Genel Kurul’a sunar.
Anonim şirketlerde ortaklıktan ayrılmak limited şirketlere göre daha kolaydır. Hisse senetlerinin devri ile ortaklıktan ayrılmak mümkündür.
Limited ve anonim şirketler; yevmiye defteri, envanter defteri ve büyük defteri notere tasdik ettirerek işin başlangıcından itibaren gerçekleştirilecek mali işlemleri bu defterlere kaydederler. İşin gereği olarak perakende satış fişi, fatura, irsaliye ve gider makbuzu gibi gerekli olan belgeler Vergi Usul Kanunu (VUK) gereğince yetkili matbaalara bastırılır. İşletme ödeme kaydedici cihaz (yazar kasa) kullanılacak ise onunla ilgili yasal izinler alınarak onaylı cihaz temin eder. Yazar kasa kullanmak zorunda olanlar yasal süresi içinde yazar kasa almak ve kullanmak zorundadır. Bunun için dilekçe ile vergi dairesine müracaat edilir. Vergi dairesince verilen matbu izin yazısı ile yazar kasa satın alınır Yetkili servislerce gerekli işlem yapıldıktan sonra fatura, yazar kasa ruhsatının fotokopileri ve ilk kesilen fiş örnek olarak eklenip dilekçe ekinde vergi dairesine verilir. Gerekli onayın alınmasından sonra tasdik edilen yazar kasa levhası işletmeye verilir. Ayrıca şirketler aldıkları kararları yazacakları bir karar defteri alarak notere tasdik ettirir. Şirket kurmanın son aşamasında ise işyeri açma ruhsatının alınması gerekmektedir.
İşyeri Açma Ruhsatı Alınması
Gerek şahıs işletmeleri gerekse şirketler “İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik” hükümlerine göre işe başlamaları için işyeri açma ruhsatı almak zorundadırlar. Belediye ve diğer yetkili idarelerden usulüne uygun olarak işyeri açma ve çalışma ruhsatı alınmadan işyeri açılamaz ve çalıştırılamaz. Bu konuda Bakanlar Kurulunca 14/7/2005 tarihinde 2005/9207 sayılı karar ile “İş Yeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelik” in yürürlüğe konulması kararlaştırılmıştır.
Yönetmelikte yetkili idareler belirlenmiştir. Buna göre yetkili idare; Belediye sınırları ve mücavir alanlar dışında il özel idaresi yetkilidir. Büyükşehir belediyesi sınırları ve mücavir alanlar içinde büyükşehir belediyesi yetkilidir. Bunların dışında kalan hususlarda büyükşehir ilçe veya ilk kademe belediyesini; belediye sınırları ve mücavir alanlar içinde belediyeyi ve organize Gümrük bölgesi sınırları içinde organize Gümrük bölgesi tüzel kişiliğini ifade etmektedir. Belediye, büyükşehir belediyesi gibi yetkili kurumlar açılacak iş yerini sıhhi müessese (işletme) ve gayrisıhhi müessese olarak sınıflandırmıştır.
• Gayrisıhhi (sağlıklı olmayan) müesseseler, yani iş yerleri, faaliyette bulundukları alan itibariyle gerek çıkardıkları koku, duman ve gürültü yönünden, gerekse üretim sonucunda meydana gelen zararlı atıklar nedeniyle çevresinde bulunan insanlara fiziksel, ruhsal ve sosyal yönlerden az ya da çok zarar veren veya zarar verme ihtimali bulunan müesseselerdir. İnsanları etkileyen bu zararlarının yanı sıra, üretim faaliyetleri sonucunda ortaya çıkan tehlikeli ve zararlı atıklar da hava, su ve toprağın kirlenmesine sebep olarak hayvan veya bitki gibi diğer canlılara da zarar vermektedir.
• Gayrisıhhi müessese faaliyeti sırasında çevresinde bulunanlara biyolojik, kimyasal, fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden az veya çok zarar veren veya vermesi muhtemel olan ya da doğal kaynakların kirlenmesine sebep olabilecek müesseseleri ifade etmektedir. Bu müesseseler verebilecekleri zararların boyutuna göre birinci, ikinci ve üçüncü sınıf gayrisıhhi müessese olarak üçe ayrılırlar. Birinci sınıf gayrisıhhi müessese ruhsatları Büyükşehir Belediyesi tarafından verilirken, ikinci ve üçüncü sınıf gayrisıhhi müessese ruhsatları ilçe belediyeleri tarafından verilmektedir.
İşletme Organizasyonu
Girişimci işi kurduktan sonra işletmenin organizasyon yapısını oluşturarak gerekli personeli temin eder ve yetkilendirir, işletmenin pazarlama, finans vb. planlarını yaparak işin yürütülmesini sağlar. İşletmenin hangi ürünü ya da hizmeti satacağı, hedef müşterilerinin kim olacağı firmanın ürünlerinin fiyatlandırılması reklam promosyon satış ve dağıtım politikaları pazar stratejisini oluşturur. Ayrıca işletme mamul veya hizmet üretimi stratejisini de oluşturur. İşletmenin ürün ve hizmetinin üretim ve sunumunda kullanılacak süreç ve teknoloji, materyal donanım ve bina ihtiyaçları, çapları, yerleri, gerekli kadro sayısı ve beceriler satış hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli üretim programını kapsar.
Yurt Dışında Girişimcilik Yapma
Girişimci iş fikrini yurt dışında gerçekleştirmek istiyorsa öncelikle ülke şartlarını ve yasal işlemleri çok iyi incelemesi gerekir. Bu detaylı inceleme sırasında asgari sermaye, KDV, Kurumlar Vergisi gibi limitleri inceleyerek Türkiye ile karşılaştırmasında yarar vardır.
Türkiye dışındaki ülkelerde de iş kurarken Türkiye’dekine benzer işlemler vardır. ABD’de şirket kurulurken, Türkiye’de de olduğu gibi en önemli husus kurulacak şirketin türüdür.
Şirketler;
• “Ticari Varlığın Yegâne olarak Sahipliği (Sole Proprietorship)”,
• “Ortaklık (Partnership)”,
• “Ticari şirketler (C veya S Corporations)”,
• “Sınırlı Ortaklık (Limited Partnership)”,
• “Sınırlı Sorumlu Kuruluş (Limited Liability Company)” şeklinde faaliyet gösterilebilmektedir.
Almanya’da 7 değişik formda (Şahıs şirketi, Şube, Limited şirket, Adi ortaklık, Komandit ortaklık, GmbH & Co. KG, Anonim şirket) iş kurulması mümkündür.
Çin’de direkt yatırım, üç şekilde gerçekleştirilebilir:
• Şirket ortaklığı,
• İş birliği ortaklığı (sözleşmeli ortaklık),
• Tamamen yabancı yatırımlı şirketler.
Çin’de temsilcilik ofisi dışında, yabancı sermaye için temel olarak 3 değişik şirket kurma yöntemi bulunmaktadır:
• Çin-Yabancı Ortak Girişimi (Sino-Foreign Equity Joint Venture),
• Çin-Yabancı Mukavelevi Ortak Girişim (Sino- Foreign Contractual Joint Venture),
• Tümüyle Yabancı Sermayeli İşletme (Wholly Foreign-owned Enterprise).
Çin’de üretim ile uğraşacak bir Ltd. şirket için asgari kayıtlı sermayenin 500.000 Yuan olması gerekir. A.Ş. statüsünde asgari kayıtlı sermaye ise 10.000.000 Yuan olarak belirlenmiştir.
GİRİŞİMİN SONLANMASI: TASFİYE, İFLAS VE BİRLEŞME
Giriş
Girişimler de canlı varlıklar gibidir; doğarlar, gelişirler ve sonunda kapanırlar. Sonsuza kadar kalan bir girişimden söz edilemez. Yeni kurulan girişimlerin genelde ortalama ömürleri bir insanın ömründen de daha azdır. Hiçbir girişimci kapatmak için işletme kurmaz, ancak bazı nedenlerle kurulan işletmelerin kapatılması ve başka bir işletme ile birleştirilmesi zorunlu hale gelebilir.
İşletmelerin Yaşam Süreleri
Girişimlerde insanlar gibidir. Doğarlar, gelişirler ve sonunda kapanırlar. İşletme ömürleri genelde insan ömründen daha kısa sürmektedir. Girişimci kurduğu işletmeyi yaşatmaya çalışsa bile bazen ekonomik şartlar, rekabet, kötü yönetim, başlangıçtaki planlama eksiklikleri gibi nedenlerden dolayı işletmesini kapatmak veya başka bir işletme ile birleştirmek zorunda kalabilir.
Dünya geneline bakıldığında, örneğin Amerika’da kurulan işletmelerin %17’si 2 yıl içinde, aile şirketlerinin ise
%66’sı birinci kuşakta kapanmaktadır. İngiliz şirketlerinin ise sadece %3,3’ü üçüncü kuşağa devretmektedir. Kanada’da ise yeni kurulan işletmelerin %30’u ilk 5 yılda kapanmaktadır.
2009 Aralık ayında Türkiye’de 2008’e göre kurulan şirket ve kooperatif sayısı yüzde 9,2 azalmış, aynı dönemde kapanan ticaret unvanlı iş yerleri sayısı ise yüzde 13,2 azalmıştır. Genellikle birinci kuşak tarafından kurulmuş olan şirketlerin yüzde 3,4’ü üçüncü kuşağa dek yaşamını sürdürebilmektedir.
Girişimin Başarısızlık ve Kapanma Nedenleri
İşletme başarısızlıklarının temel nedenlerinin başında kötü yönetim, zayıf finansal yönetim ve pazarlama eksikliği gelmektedir.
Girişimlerin temelde başarısızlık nedenlerinin başında ise eksik ve zayıf planlama gelir. Başarısızlık nedenlerinden bir diğeri de plansız ve orantısız büyümedir.
Girişimin başarılı olması için yapılması gereken en önemli konulardan biri nakit akışlarının planlanması ve yönetilmesidir. Eğer nakitler düzgün planlanmaz ve iyi bir nakit yönetimi uygulamazsa girişim, piyasadaki bir sıkışıklıkta veya alacakların tahsilatında yaşanacak bir sorun nedeniyle mali krize girmesi ile karşı karşıya kalabilir.
Yanlış işletme ve yönetim stratejileri uygulaması da işletmenin kapanmasına neden olabilir.
Birkaç ana müşteriye aşırı güven de bunların durumunun kötüleşmesi halinde işletmenin kapanmasına neden olabilir.
İşletmenin yaşam süreci içinde girişimcinin, işletmenin mali durumunu ve mali göstergeleri sürekli izlemesi gerekir. Bu göstergelerdeki bozulmaları görmemek veya dikkate almamak mali krize sebep olabilir.
Genel olarak ekonominin temel sektörlerinde faaliyet gösteren bütün işletmelerde başarısızlıkların kesiştiği ortak nokta, finansal yapının bozulması sonucu işletmenin faaliyetlerini ve yükümlülüklerini yerine getiremez hale gelerek fesih, iflas veya tasfiyeye maruz kalmasıdır.
Girişimcinin başarısızlık nedenleri özet olarak şunlardır:
• İyi bir iş planı ile işe başlamama,
• İş kolunun yanlış seçimi,
• Yatırım yerinin yanlış seçimi,
• Yoğun rekabet,
• Yetersiz finans ile işe başlama,
• Çalışma sırasında maliyetlerin yanlış hesaplanması,
• Deneyim ve bilgi eksikliği,
• Yönetim sorunu, ortaklar arası çekişme,
• Hızlı orantısız büyüme nedeniyle yaşanan sorunlar,
• Doğal afetler, politik istikrarsızlık, terör,
• Yeni ürün ve yeni iş modeli geliştirmede yaşanan güçlükler,
• Stratejik düşünememe,
• Sermaye yetersizliği,
• Kötü yönetim alışkanlıkları ve kurumsallaşamama,
• İyi belge-bilgi akışı sağlayamama,
• Maliyetleri kontrol edememe,
• Şirketi iyi bir fiyata satıp rahat etme isteği,
• Piyasalardaki değişimleri gözlemleme ve tahmin etmede yetersiz kalınması,
• Şirket içi raporlamada yetersizlikler ve hesap sormadaki eksiklikler,
• Aile içi sorunların işe yansıması,
• Üretim maliyetlerinin kötü ve zayıf kontrolü,
• Ürün ya da hizmetin kötü kontrolü ve kalitede yaşanan sorunlar,
• Mal veya hizmetin maliyetin altında satışı,
• Yetersiz personel eğitimi,
• Ortakların işletme kaynaklarını kişisel menfaatleri için kullanımı,
• Kendi güçlü ve zayıf yönlerini tanımaması,
• İşletme içinde zayıf iletişim,
• Geç patent başvurusu,
• Yapılacak işleri hep yarına bırakmak,
• Kötü kredi yönetimi,
• Sağlıksız şirket kültürü,
• Aşırı güvenilen bir müşteri,
• Denenmiş ve yeni teknolojilere aşırı yatırım,
• Yetersiz finansman,
• Yetersiz sigorta,
• Yetersiz vergi planlaması,
• Kötü stok yönetimi,
• Satıcı tedarikçilerle kötü ilişkiler,
• Zayıf / hiç motivasyonu olmayan çalışanlar,
• Yetersiz ya da vasat profesyonel yardım,
• Pazar eğilimleri ve gelişmeleri önceden tahmin edememesi,
• Zayıf bütçeleme kararları,
• Aşırı borçlanma.
İşletmelerin Kapatılması
Kapatma işleminde şahıs işletmesi şirketlere göre daha kolay kapatılır. Bu işleme işin terk edilmesi denir. İşletmelerin kapatılması, şahıs işletmelerin kapatılması ve şirketlerin kapatılması olarak ikiye ayrılmaktadır.
Şahıs İşletmesinin Kapatılması: Girişimci, şahıs olarak kurduğu işletmesini kapatmak için vergi dairesine başvurarak vergi mükellefiyetini sonlandırmalı, sonrasında ilgili meslek ya da ticaret odasından kaydını sildirmelidir. Bunun için şu evrakları düzenlemelidir:
• Ticaret Sicili Memurluğuna hitaben dilekçe,
• Ticaret Odası Başkanlığı’na hitaben dilekçe,
• Vergi Dairesi ticareti terk yazısı,
• Mal beyanı,
• Vefat nedeniyle kapanış talebinde, veraset ilanı (asıl ya da noter onaylı) eklenmeli, dilekçe ve mal beyanı varislerden biri tarafından imzalanmalıdır.
Şirketlerin Kapatılması: Şirketler Türk Ticaret Kanunu çerçevesinde kapatılabilir. Bu işleme tasfiye işlemi denir. Şirketin kendiliğinden faaliyetine son vermesine dağılma (infisah) denir. Dağıtma(fesih) ise, mahkemenin, bir kamu otoritesinin veya ortakların aldığı bir kararla şirketin varlığının sona erdirilmesidir.
Limited şirkette aşağıdaki nedenlerden birinin gerçekleşmesi ile tasfiye işlemi gerçekleşir:
• Ana sözleşmedeki şirket süresinin bitmesi,
• Şirket sermayesinin üçte ikisinin kaybedilmesi ve ortakları bu şirkete koymamaları,
• Şirketin iflasına karar verilmesi,
• Şirketin diğer bir şirketle birleşmesi,
• Şirketin mahkeme kararı ile feshinin istenmesi,
• Şirket amacının gerçekleştirmiş veya amacın gerçekleşmesinin imkânsız hale gelmesi,
• Ortak sayısının % 50’nin üzerine çıkması,
• Ortaklar kurulunca şirketin tasfiyesine karar verilmesi.
Bir anonim şirkette aşağıdaki nedenlerden birinin gerçekleşmesi ile tasfiye işlemi gerçekleşir:
• Şirket sözleşmesinde belirlenen amaca ulaşılmış olması ya da amaca ulaşma olanağının kalmaması,
• Şirket sözleşmesinde belirlenmiş olan sürenin sona ermesi,
• Esas sermayenin 2/3’ünün yitirilmesine karşılık; Esas sermayenin 2/3’ünün yitirilmesi durumunda alacaklıların dağıtılma için mahkemeye başvurmaları,
• Başka bir şirketle birleşilmesi,
• Şirketin iflasına karar verilmiş olması,
• Şirket sözleşmesinde yazılı dağılma nedeninin oluşması,
• Şirketin kanuni organlarından birinin eksikliği,
• Genel kurulun dağılma kararı.
Bir şirketin tasfiyesini (iflas dışında) “Tasfiye Memuru” yürütür.
Tasfiye memurunun üstlendiği görev sırasında yapacağı işlemler ve uyacağı kurallar şunlardır:
• Tasfiye ile ilgili muhasebe kayıtları için gerekli defterleri tutar.
• Tasfiyeye başlamadan önce, şirketin o andaki finansal durumunu gösteren bir envanter yapar ve “Tasfiyeye Başlama Bilançosu” nu düzenler.
• Şirketin henüz sonuca bağlanmamış işlerini tamamlar. Ancak tasfiyenin gerçekleşmesiyle ilgili olmayan yeni işler yapamaz.
• Alacakları tahsil eder, bütün taşınır ve taşınmaz varlıkları paraya çevirir ve girişimin bütün borç ve taahhütlerini öder.
• Tasfiye sonunda girişimin durumunu gösteren “Tasfiye Sonu Bilançosu” nu düzenler. Tasfiye sonrası kalan varlıklar ortaklara paylaştırılarak tasfiye işlemi tamamlanır.
• Son olarak şirketin ticaret unvanının ticaret sicilinden silinmesi için gerekli işlemleri yapar.
Tasfiye memuru tasfiyeye başladığını aşağıdaki evraklar ile vergi dairesine bildirir:
• Dilekçe (Dilekçede tasfiye memurlarının kim olduğu ve tasfiye adresi),
• Sicil tasdikli ortaklar kurul kararı (1 adet),
• İmza sirküleri (Tasfiye Memuruna ait),
• Üç defa yayınlanmak üzere alacaklılara davet ilanı,
• Tasfiyeye giriş sicil gazetesi,
• Tasfiye giriş bilançosu.
Tasfiyenin tamamlanarak tasfiye sonu kararının alınmasından sonra şunlar yapılır:
• Ticaret Sicil Memurluğuna hitaben dilekçe,
• 1 adet Ticaret ve Sanayi Odası Başkanlığı’na hitaben dilekçe,
• Tasfiye sonuna ilişkin noterden onaylı ortaklar veya genel kurul kararı,
• Mal beyannamesi (2 nüsha),
• 2 asıl 1 bilanço.
Kendi istekleriyle tasfiyeye giren şirketlerin tasfiyeden vazgeçmeleri, karar organlarının (Ortaklar Kurulu veya Genel Kurul) bu yönde karar alması ile mümkündür.
Girişimcilikte İflas
İflas, bir işletmenin malını mülkünü kaybetmesi, tükenmesidir. Türkiye’de iflas konusu Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenmiştir.
Türk Ticaret Kanunu’na (TTK) göre tüzel kişiler, gerçek kişi tacirler ve diğer bazı kişilerin iflası mümkündür. Aşağıda sayılan tüzel kişiler TTK 18. maddesine göre tacirdirler ve tacir sıfatını taşımaları nedeni ile iflasa tabidirler:
• Anonim şirketler, limited şirketler, komandit şirketler, kollektif şirketler, sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketler ve kooperatifler,
• Ticari işletme işleten dernekler,
• Devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler.
Diğer taraftan aşağıda sayılan gerçek kişilerin de iflası mümkündür:
• Tacirler ve
• İşletmesini fiilen işletmeye başlamamış olsa bile TTK hükümlerine göre tacir sayılan gerçek kişiler.
Üç çeşit iflas yolu vardır;
• Doğrudan/genel iflas yolu,
• Kambiyo senetlerine özgü iflas yolu ve
• Bankaların iflasıdır.
Doğrudan İflas; adi iflas /genel iflas yolu olarak da bilinen bu yöntemde alacaklının alacağı bir kambiyo senedine bağlı değilse, iflasa tabi borçlu genel iflas yolu ile takip edilebilir. Alacaklının, öncelikle icra dairesine başvurup iflas takibi yapmadan ticaret mahkemesinde iflas davası açtığı usule doğrudan doğruya iflas yolu denilmektedir.
İcra ve İflas Kanunu’nda(İİK) sayılan doğrudan iflas halleri şunlardır:
• Borçlunun ikametgâhının belli olmaması,
• Borçlunun taahhütlerinden kurtulmak amacıyla kaçması,
• Borçlunun, alacaklarının haklarını ihlal eden hileli muamelelerde bulunması veya bunlara teşebbüs etmesi,
• Borçlunun haciz yolu ile yapılan takip sırasında mallarını saklaması,
• Borçlunun ödemelerini tatil etmiş bulunması,
• Borçlunun teklif ettiği konkordatonun tasdik olunmaması,
• İlama dayalı alacak, icra emriyle istenildiği halde ödenmemesi.
Kambiyo senetlerine özgü iflas yolu; bu iflas yoluna başvurabilmek için alacağın bir kambiyo senedine bağlı olması şarttır. Kambiyo senetleri, poliçe, çek ve bonodur. Kambiyo senedinin vadesi gelmiş olmalıdır. Alacaklının alacağı bir kambiyo senedine dayanıyorsa ödeme ve itiraz süresi beş gündür. Ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş günlük süre içinde borç ödenmezse, alacaklı ticaret mahkemesinde iflas davası açarak borçlunun iflasını ister. Ödeme emrine itiraz edilmişse açılacak iflas davasında
borçlunun itirazının kaldırılması ve borçlunun iflasına karar verilmesi istenir. Alacak kambiyo senedi yanında rehinle temin edilmiş olsa bile alacaklı bu yola başvurabilir.
İflasın Ertelenmesi Kurumu
İflasın ertelenmesi TTK madde 324/2’de düzenlenmiş bir kurumdur.
4949 sayılı İcra İflas Kanunu (İİK)’na göre, iflas kurumu, işletmelerin kolaylıkla iflas etmeleri yerine, mümkün olduğu kadar mali durumlarının iyileştirilerek faaliyetlerine devam edebilmelerini amaçlamıştır.
İflasın ertelenmesi ile birlikte 6183 sayılı kanuna tabi alacaklar dâhil tüm takipler durur, buna ertelemenin tatil etkisi denilmektedir. Burada bir istisna işçi alacaklarıdır. İİK 206. maddenin 1. sırasındaki işçi alacakları için haciz yoluyla takip yapılabilir.
İflasın ertelenmesi her ne kadar ilk bakışta borçlunun lehine görülse de aslında aynı zamanda alacaklıların menfaatini de koruyan bir sistemdir. Zor duruma giren şirketin malvarlığı tam olarak karşılamaya yetmediğinden alacaklılardan bazılarına diğerlerinden önce yapılacak ödemeler geri kalanların daha fazla zarara uğramasına neden olur. Borçlanma devam ederse borç açığı da büyür. İşte bu noktada devreye giren iflas kurumu, alacaklıların bir bütün olarak korunmasına hizmet etmekte, alacaklıların mümkün olduğunca yüksek ve eşit olarak alacaklarına kavuşmalarına imkân sağlamaktadır.
İyileştirme Projesi
Girişimcinin iflastan kurtulabilmesi için hazırlayacağı iyileştirme projesinde yer alabilecek konular şunlar olabilir:
• Yönetim ve organizasyona yönelik tedbirler,
• Finansal yapıya ilişkin tedbirler,
• Yeni satış sözleşmeleri, yeni pazarlar ve bayi ağları kurulması gibi satış artırıcı tedbirler,
• Yeni duruma göre oluşturulan proforma bilanço ve gelir tablolarının oluşturulması, nakit akım tablolarının düzenlenmesi.
Şirketlerde Birleşme ve Devir
Birleşme; bir şirketin bir başka şirket tarafından satın alınması, devralınması veya yeni bir işletme bünyesinde bir araya gelinmesi olarak tanımlanabilir. Birleşmeyi yatay, dikey ve karma birleşme olarak ayırabiliriz.
İşletme birleşmelerinin nedenleri;
• Finansman kolaylığı sağlamak,
• Katma değer ve sinerji oluşturmak,
• Yeni üretim metodu ve teknoloji sağlamak,
• Kötü yönetilen bir şirketin kullanılmayan varlıklarını başka bir şirketin daha verimli yönetimi altında daha iyi değerlendirmek,
• Vergi yasalarının sağladığı avantajlardan yararlanmak,
• Girişimcilerin yönetimsel veya finans alanındaki yeteneklerini gösterme arzusu, daha büyük bir şirketi yönetme tutkusu, şirketin devamını emniyet altına almak,
• Diğer nedenleri şu şekilde sıralayabiliriz: Kâr kaybını engelleme, Yeni bir alana girme isteği, Nakit sağlama isteği, Parçalı yapıdaki bir endüstride beraber kaynak oluşturma, Rekabeti ortadan kaldırma, Yeni fikirler kazanma, Yeni insanlar kazanma.
TTK’ye göre birleşecek şirketlerin aynı türden olmaları gereklidir.
Devralma-Katılma, bir şirketin diğer bir şirketi tüm varlık ve borçları ile içine almasıdır. TTK’nda birleşen şirketlerin nevilerinin aynı olması şart koşulmuştur.
Aşağıdaki durumların varlığı halinde yapılan birleşme, “devir” sayılır:
• Birleşme sonucunda infisah eden(dağılan) kurum ile birleşilen kurumun kanuni merkezlerinin Türkiye’de bulunması,
• Dağılan kurumun devir tarihindeki bilanço değerlerini birleşilen(devralan) kurumun, bir bütün olarak sayılması ve bunun aynen bilançoda yer alması,
• Birleşilen kurumca dağılan kurumun ortaklarına, devralınan servet oranında hisse verilmesi.
Şirketlerde birleşme işlemlerine, birleşme görüşmeleriyle başlanır. Yetkili organların kararına göre birleşme görüşmelerini yapacak yetkililer belirlenir.
Birleşme görüşmelerinde;
• Birleşme türü (hukuki yapısı),
• Birleşmenin değişim koşulları,
• Birleşme sonrası payların dağılımı,
• Birleşmenin taraflara yükleyeceği borç ve yükümlülükler gibi konular tartışılarak sonuca varılmaya çalışılır.
Birleşme görüşmelerinde tarafların ortak kararları birleşme sözleşmesi haline getirilir. Birleşme sözleşmesi TTK hükümlerine göre şu bilgileri içerebilir:
• Birleşen şirketlerin unvanları,
• Şirketlerin esas sermayeleri,
• Şahıs şirketlerinde ortakların adları,
• Ortakların pay tutarları,
• Taraflara yüklediği borç ve yükümlülükler,
• Değişim ve ölçü oranları.
Birleşme kararlarının tescil ve ilanı yapılarak birleşme aşaması sonuçlandırılır.