Hititlerin Kimliği
Hititlerin Anadolu’ya MÖ üçüncü binyılın sonunda ya da ikinci binyıl başlarında göç ettikleri varsayılır. Anadolu’da bu dönemde, yerel beyliklerle anlaşmalı olarak ticaret yapan Assurlu tüccarların kurdukları pazar yerleri (karumlar) ve menzil istasyonlarından oluşan bir örgüt bulunmaktaydı. Bu tüccarların kullandıkları “çivi yazısı” ile yazılmış Assurca belgelerde geçen şahıs adlarından ve bazı teknik terimlerden Hint-Avrupalıların, kendi idarelerinde küçük beylikler kuracak kadar uzun bir süredir Anadolu’da yerleşik olduklarını anlıyoruz. Hititler öncesinde Anadolu’da, ülkeye adlarını veren Hattilerin yaşadıkları bilinmektedir. Hattice ve Anadolu’nun güneydoğusu ve Kuzey Suriye ve Kuzey Mezopotamya’da konuşulan Hurri Dili, modern akrabaları açısından Kafkas dillerine yakınlık göstermektedirler. Bu dilleri konuşanlarla Hint-Avrupalılar arasında dinsel, kültürel ve siyasal her türlü ilişki ve doğal olarak etkileşim olmuştur. Hititlerin başkenti, Çorum sınırları içinde kalan ve eski adı Hattuşa olan Boğazköy’dür. Ancak bugün hâlâ tam olarak açıklığa kavuşturulamamış bir soru vardır: “Hititler Anadolulu bir halk mıdır, yoksa Anadolu’ya göç yoluyla başka bir yerden mi gelmişlerdir? Öyleyse nereden ve hangi yollarla gelmişlerdir? Çoğunlukla kabul edilen görüş; Hititlerin Anadolu’ya küçük gruplar halinde geldikleri ve kültürel olgularını yavaş yavaş kabul ettirdikleri şeklindedir. Hint Avrupalı toplumların anavatanı için ise, pek çok bilim adamı Karadeniz’in kuzeyini teklif eder. Tarihleri boyunca genişlemeci bir politika izleyen Hititler, düzenledikleri askeri seferler ile Kuzey Suriye’ye, Batı ve Güney Anadolu’ya kadar yayılmışlardır. MÖ on üçüncü yüzyılda Hitit Devleti altın çağını yaşamış, birçok ülkeyi kendine bağlamış, böylece hem siyasi hem de ekonomik açıdan güçlenmiştir.
Boğazköy (Hattuşa)’deki arşivlerde 25.000’den fazla sayıda tablet ve tablet parçası bulunmuştur. Ayrıca Anadolu’da yapılan diğer kazılarda Tokat ilinin Zile ilçesi yakınlarındaki Maşathöyük (Tapigga), bugün Çorum’a bağlı olan Ortaköy (şapinuwa) ve Sivas-Kuşaklı (şarişşa)’da da arşivler ortaya çıkartılmıştır. Başkent Hattuşa’daki arşivler tam anlamıyla bir devlet arşivi niteliğindedir. Mitolojiden tıbba, dinden hukuka çeşitli konularda kayıtlar bulunmasına rağmen halkın yaşamı hakkında doğrudan bilgi veren tabletler yoktur. Bununla birlikte, özellikle kanun metinleri sayesinde sıradan insanın yaşamı hakkında şkir sahibi olabilmekteyiz.