ORTAKLIK KÜLTÜRÜ
I- Kultur ve Ortaklık ilişkisi Bölüm 2
a- Kültür
Kültür insan hayatını etkileyen en önemli kavramlardan birisidir. Onun maddî ve manevî tüm birikimini ifade eder. Tarih, sosyoloji ve etnoloji gibi pek çok sosyal bilim dalının kendilerini ilgilendiren yönleriyle ele alıp inceledikleri bir kavramdır. Latince kökenlidir. Ekip biçmek, toprağı işlemek ve tarıma hazır hale getirmek gibi anlamları vardır. Daha sonraları bu somut anlam genişletilerek kültüre soyut bir çerçeve de kazandırılmıştır. Dolayısıyla sadece tabiatı n insanlar tarafından işlenip değerlendirilmesi değil, insanın maddî ve manevî boyutları yla ele alınıp geliştirilmesi de kültür kavramının kapsam alanına girmiştir. işletmelerin soyut ve somut unsurlardan oluşması dolayısıyla, yönetim biliminin de kültür kavramına yakınlık duyduğunu biliyoruz. Bu yakınlık özellikle “örgüt kültürü” başlığıyla ön plana çıkmaktadır. Örgüt kültürü bir örgütte faaliyet gösteren insanlara o örgütü anlamada yön gösteren, herhangi bir durumda nasıl davranması gerektiğini belirleyen ve o örgüte has olarak gerçekleşmiş inanç ve değer yargıları sistemini ifade eder. Tanımdan da anlaşılacağı üzere, örgüt kültürü bir işletmede çalışanların ve işletme sahiplerinin bireysel tercihlerini değil, kurumsal tercihleri ön plana çıkarır. İnsan unsuru için bir davranış düzlemi oluşturur. Bu davranış düzlemi sinerji meydana getirmenin altyapısını hazırlayan en önemli etkenlerden birisidir. Kültür işletmeyi kuranlar için de, daha önceki ifadelerle birleştirecek olursak, iktisadî kurguyu gerçekleştirenler açısından da bir ortak tercih, bir asgari müşterek oluşturma aracıdır. Bu alan bilindiği ve gereği yapıldığı zaman, bireysel kararların ortaklığı bozma tehlikesinden ve çatışma doğurabilecek algı farklılıklarından kurtulmak mümkün olacaktır. Bu nedenle genel olarak kültür ve özel olarak da örgüt kültürü, işletmenin varlığını sürdürebilmesi açısından hayatî öneme sahip bir değerler manzumesi olarak karşımıza çıkar.
b- Ortaklık
Ortaklık iki veya daha fazla insanın özel veya resmî kıstaslara göre bir araya gelip üzerinde hemfikir oldukları şartları kabul ederek, meydana getirdikleri ekonomik, siyasî ya da sosyal beraberliklerin genel adıdır. Başından beri açıklamaya çalıştığımız nedenler insanları tek başlarına gerçekleştiremeyecekleri gayeleri başkalarıyla birlikte gerçekleştirmek ya da, yalnızken elde ettiklerinden daha fazlasını elde etmek uğruna birlik duygusuyla baş başa bırakmaktadır. işte bu duygu sayesindedir ki, insanlar özellikle de kâr amaçlı bir faaliyet düşündükleri zaman, güç yetiremedikleri unsurları tamamlayabilmek için ortaklık davranışı gösterebilmektedir. insanların kendilerine ortak arama düşüncelerinin temelinde elbette ki mevcut durumlarından daha üst bir duruma yükseleceklerine dair inançları yatmaktadır. Bu inanç sayesinde insanlar başkalarının hoş karşılanmayacak bazı davranışlarına tahammül bile gösterebilmektedirler. Beklentilerin büyüklüğü sebebiyle gösterilen tahammülün, beklentiler gerçekleşmediği zaman veya bütünüyle gerçekleştiği ve devamı olmadığında ortadan kalktığını söylemek mümkündür. Böyle bir durumda ortaklık çizgisi bozulmakta, ortaklar birbirleriyle yıkıcı çatışmalara girebilmekte ve sonuçta ortaklık ortadan kalkabilmektedir. Oysa uzun zaman yaşamak üzere kurulmuş bir işletmede beklentilerin bitmesi düşünülemez. Böyle bir durum ortakların işletmeciliği ne ölçüde bilimsel verilere dayalı olarak yaptıklarının ve piyasa denilen farklılıklar ortamında uyulması gereken uygulama kurallarına hangi seviyede riayet ettiklerinin de göstergesi olacaktır.
c- Ortaklık Kültürü
Ortaklık kültürü, insanların birlikte hareket ederek amaçlara ulaşabilmek için geliştirdikleri farklı ortaklık şekillerinin toplamıdır. Bu yönüyle ortaklık kültürü tek bir kişinin bakış açısını değil, ortak olmuş ve tecrübe kazanmış, sonra bunu gelecek nesillere aktarmış insanların ortak bakış açılarını yansıtmaktadır. Ortaklık kültürünün temel belirleyicilerinden birisi de inançlardır. Beşerî veya ilahî dinlerin insanlar arasındaki ilişkileri düzenlemeye yönelik söylemleri, bir işletme etrafında ortak olanları da etkileyebilmekte ve onların ortaklık ilişkilerini şu veya bu biçimde farklılaştırabilmektedir. Ancak ister hukukî bir hüviyetle, ister değil, her ne suretle olursa olsun yapılan tüm düzenlemeler ortakları ortaklık düzeylerine göre değerlendirecek ve aynı ortaklık payına sahip olanlara eşit muamele yapmanın yollarını arayacaktır. Ortaklık payı farklı olduğunda, fazla paya sahip olanların daha çok söz hakkına sahip olacakları ise kaçınılmaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Ortaklık kültürünün, geçmişte dünyanın farklı kültürlerinde farklı şekillerde ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Özellikle I. Sanayi Devrimi’nden önce, ortaklıkları belirleyen ilkeler daha çok dinî referanslara dayanmaktaydı. Batı dünyası nda da, Doğu dünyasında da bunun örneklerine rastlamak mümkündür. Bu nedenle çalışmanın bu kısmında, Osmanlı’da ve Avrupa’da hukukî boyut açısından ortaklık kültürü örneklerine değinmek yararlı olacaktır. Ancak burada sadece bir ortaklığın hukukî açıdan nasıl öngörüldüğüne dair bilgiler söz konusudur. Ortakların davranış alanlarını profesyonelleştirmeye yönelik herhangi bir bilgi mevcut değildir.
Bildiğimiz gibi ortaklığın ülkemizde bilinen en yaygın ismi şirkettir. Şirketin kuruluşu ve faaliyetleri üzerine geliştirilen ölçüler, bu gün pek çok hukuk sisteminin kapsam alanı içerisindedir. Hukukî sınırlara uygun olarak yapılan düzenlemeler, daha çok ortaklar arasındaki ilişkilerin temel özelliklerini belirler. Bu özelliklere, hukukî boyutta ortaklık kültürünü kısa ve özetleyici bir biçimde de olsa, incelediğimiz ikinci bölümde değineceğiz.
Osmanlı’da, Avrupa’da ve Cumhuriyet Doneminde Ortaklık Kulturu
A- Osmanlı’da Ortaklık kulturu
Bu kitabın yazılışının temel amacının ortaklıkların hukukî yapısı hakkında ayrıntılı bilgiler vermek olmadığını daha önce ifade etmiştik. Yine de, Osmanlı’da, Avrupa’da ve Cumhuriyet döneminde ortaklık şekillerinin neler olduğuna dair birtakım esas bilgileri vermenin de faydalı olacağına inanıyoruz. Bu bilgiler en azından o dönemlerde insanların hangi tür şekillerde bir araya gelerek ortaklık oluşturabildiklerine dair veriler sağlayacaktır. Osmanlı şirket uygulamalarının birkaç şekilde karşımıza çıktığını görüyoruz. Bunlar mudârebe, mufavaza, inan ortaklığı ve vücuh isimleriyle ifade edilmektedirler.
1- Mudârebe
Taraflardan birinin para ya da mal sahibi, diğerinin ise emek sahibi olduğu, elde dilecek kârın ne oranda sermaye sahibine verileceğinin önceden belirlendiği bir sözleşme şeklidir. Sermaye (para ya da mal) sahibine “Rabbü’l Mal” ve emek sahibine “Mudarib” denir. Sözleşmenin şekli şartı olmamakla beraber; malı ya da parayı verenin “şu malı (parayı) al, sermaye yap. Meydana gelen kârı aramızda yarı yarıya (ya da başka bir oranda) pay edelim. Mudârebe yolu ile çalış.” demesi ve mudaribin de “Aldım ve razı oldum.” şeklinde cevap vermesi ile anlaşma sağlanmış ve bir ortaklık gerçekleştirilmiş olur. Esas olan kesinlik ve şüpheye yer olmamasıdır.
a- Mudârebe Çeşitleri
Mudârebe iki kısımdır. Biri mutlak mudârebe ve diğeri sınırlı mudârebe). Mutlak Mudârebe; Mudarib her hareketinde sınırlandırılmaksızın özgürdür. Dilediği kişi ile, dilediği yede ve zamanda ticaret yapabilir. Sınırlı Mudârebe; Sermaye sahibinin, mudaribi ticarete konu olabilecek mallar, ticaretin yapılacağı yer ve zaman konusunda sınırlamalarla kısıtlama altına aldığı mudârebe şeklidir.
b- Mudârebenin fiartları
– Sermaye sahibinin vekil tayin etmeye, mudaribin (emek sahibinin) vekâlete ehliyetleri şarttır. Dolayısıyla akli noksanlık, delilik, bunaklık ve temyiz gücünün olmaması mudârebeye engeldir. Bülûğa ermemiş; fakat temyiz gücü bulunan çocuğun mudârebe akdi yapması, velisinin izniyle mümkün olur.
– Mudârebe sermayesinin ayni ve nakdi olması şarttır.
– Mudârebe sermayesinin; miktar, cins ve nitelik bakımından bilinmesi şarttır. Zira, sermaye bilinmediği takdirde, kârın tespiti mümkün olmaz, bu durumda anlaşmazlık ortaya çıkar.
– Akit yapıldığı zaman sermayenin müdaribe teslim edilmesi şarttır.
– Sermaye sahibi ve mudarib arasında; kâr payının oranları belli olmalıdır.
– Kâr oranı; yarı yarıya olabileceği gibi; üçte biri, üçte ikisi, gibi de olabilir.
Ancak belli bir oran tayin edilmezse mudarebe akdi geçersiz olur. Sermaye sahibi; anlaşma esnasında mudarible beraber çalışma şartını ileri sürerse, akit geçerli olmaz. Ancak herhangi bir şart ileri sürmeksizin; mudaribin rızası ile yardımcı olursa bir problem soz konusu değildir.
c- Mudârebenin Sona Ermesi
Mudârebe şu on sebepten birisiyle sona erer. Bunların bir kısmı iradeye bağlı, diğer bir kısmı da irade dışında gerçekleşir.
1. Sermaye sahibinin ölmesi.
2. Müdaribin (Emek sahibinin) ölmesi.
3. Sermaye sahibinin aklî melekelerini yitirmesi.
4. Müdaribin (işleticinin) cinneti.
5. Sermaye sahibin tasarruf hakkının elinden alınması. Buna “kadı” karar verebilir.
6. Müdaribin tasarruf hakkının elinden alınması.
7. Belli bir zamanla sınırlandırılmış mudârebe akdinde, sürenin dolması.
8. Sermaye sahibinin, müdaribi (emek sahibini) azletmesi.
9. Müdaribin (emek sahibinin) istifa ederek işi bırakması.
10. Daha tasarruf vukû bulmadan sermayenin telef olması.
iki taraftan birisinin kararı ile mudârebe feshedilebilir. Hem sermaye sahibi (Rabbü’lmal), hem müdarib (emek sahibi) bu hususta tam yetkilidir. Ancak feshin gerçekleşmesi için bunu iki tarafın da bilmesi gerekir.
2- Mufâvaza
iki veya daha fazla şahısın; ticaret yapmak için, kâr ve zarara ortak olmaları şartıyla, her birinin belli bir tutar sermayeyle iştirak etmesi sonucu kurulur. Asıl olan aynı şartlara haiz kişilerin eşit şartlarda bir araya gelerek eşit miktarda sermaye ortaya koymak sureti ile ortaklık oluşturmalarıdır. Hür ve büluğa ermiş iki kişi arasında kurulabilir.
Mufâvazanın fiartları:
– fiirkete dahil olacak ortakların; bütün mallarını sermaye yapmaları söz konusudur.
Bu malların miktar ve değer bakımından eşit olması şarttır.
– fiirket sermayesinin; nakit ve tedavüldeki bir para olması gerekir. Ortaklar; başkası üzerinde bulunan alacaklarını sermaye yapıp, mufâvaza kuramazlar. Ayrıca mal ve akarların şirket sermayesi yapılması da caiz değildir.
– Ortaklar kefalet ehlinden olmalıdır. Yani; hür, bülûğa ermiş, akıllı ve aynı dinden olmalıdırlar. Müslüman’la Müslüman olmayan arasında mufâvaza şirketi kurulamaz. Zira, mufâvazada ticarette serbest olmak da esastır. Müslüman olmayan ortak; şarap, domuz vs. gibi haram olan şeylerin de ticarete konu olmasını isteyebilir. Kendisi için bunlar mal hükmündedir, ama Müslüman ortak için mal hükmünde değildir. Dolayısıyla eşitlik bozulur.
– Mufâvaza şirketi; hem vekaleti, hem de kefaleti ihtiva etmektedir.
3- Müşâreke (inan Ortaklığı)
inan şirketi belli bir tür ticarette veya genel bir ticarette bulunmak için iki veya daha fazla şahsın, belirli bir sermaye koyup, kârı aralarında anlaştıkları oranda paylaşmak şartıyla kurdukları şirkettir. inan ortaklığı; ticaretle uğraşan herkes arasında caiz olur. Bu ortaklık; erkeklerle kadınların, bülûğa ermiş kimselerle sabilerin, hürlerle, ticaret yapmasına izin verilmiş kölelerin ve Müslümanlar ile kâfirlerin arasında da caizdir. şirket-i inan; kefil olmayı değil, birbirine vekil olmayı gerektirir. Dolayısıyla kefalet söz konusu olmadığından; ortakların vasıflarında daha fazla serbestlik söz konusudur. inan şirketinde ortakların koyduğu sermayenin eşit olması şart değildir. Farklı da olabilir. Ayrıca, ortaklar bütün sermayelerini koymak mecburiyetinde değildirler. Sermayelerinin dışında başka paraları da olabilir. Sermayenin vasıf ve değerinin farklı olması da mümkündür. Dikkat edilecek husus; kuruluş esnasında ortakların sermaye ve kâr paylarının oranlarını kesin olarak belirlemeleridir. Müşarekede yazılı bir sözleşme düzenlenir. Sonra ortaklardan her birinin sermaye miktarı kaydedilir. Daha sonra bu sermayelerin tamamının hangi ortağın elinde olacağı, bununla toptan veya perakende alışveriş yapıp yapamayacakları ve kendi istekleriyle davranıp davranamayacakları, peşin veya veresiye satabilme izinlerinin var olup olmadığı belirtilir. Sonra kârın ve zararın aralarında sermayelerinin nispetinde pay edileceği sözleşmeye yazılır. şayet ortaklardan birisi, kârdan fazla veya noksan almak gibi bir şart koşarsa, bunun da kaydedilmesi gerekir. Sözleşmenin sonuna; “fiu ayın, şu gününden itibaren bu sözleşmeye göre bu şahıslar ortak olmuşlardır” diye yazılır.
Müşârekede Kâr ve Zarar:
Müşârekede ortakların koydukları sermaye paylarının eşit, kâr paylarının farklı olması mümkündür. Bizzat çalışan ortak; sermayesinin nispetinden fazla kâr talep eder, diğerleri de bu talebi olumlu karşılarlarsa, mesele yoktur. Bir Hadiste “Kâr, iki ortağın şart kıldıkları gibidir. Zarar ise; sermayenin nisbetine göre taksim olunur” buyurulduğu bilinmektedir. Feteva-yı Hindiyye’de: “Ortaklar beraber çalışıp kazanırlarsa; kâr, beyan ettikleri (anlaştıkları) şartlara göre taksim edilir. Ancak zarar, her ortağın sermayesi nispetinde paylaştırılır” hükmü vardır. Müşarekede ortakların; alım-satım, icar ve diğer işleri için tayin ettikleri vekilleri azletme hakları da bulunmaktadır.
4- Vücûh
Vücûh şirketi, iki kişinin, sermayeleri olmadığı halde, halk ve tüccarlar nezdindeki itibarlarına (kredilerine) dayanarak, veresiye mal satın almak, bu malları satıp borçlarını ödemek ve elde edilecek kârı aralarında paylaşmak üzere kurdukları bir ortaklıktır. Bu şirket, şeref ve itibar sahipleri tarafından kurulabileceği için, “fiirket-i Vücûh”, sermayeleri bulunmayanların bu şirketi kurabilecekleri için de “fiirket-i Mefalis” adını almıştır. Vücûh; belli bir tür ticaret yapmak için kurulabileceği gibi, her çeşit ticaret yapmak üzere de kurulabilir. Birincisine: “fiirket-i Vücûhu Hassa” (Özel kredi şirketi), diğerine: “fiirket-i Vücûhu Amme” (Genel Kredi fiirketi) denilir. ihtilafa meydan vermemek için şirketin kuruluş tarihinin kaydedilmesi gerekir. Vücûh (kredi) şirketi iki kısma ayrılır: Birincisi: Ortaklar hem vekâlet, hem kefaletle yetkili olup, aynı haklara sahip iseler mufavaza söz konusudur. Aldıkları malın, kârın ve zararın yarısına ortaktırlar. Biri diğerinden daha fazla kâr alamaz. ikincisi: Ortaklar arasında sadece vekâlet söz konusu olur, eşitlik aranmaz. Alınan mallarda ortaklar arasında pay farklılığı olabileceği gibi, kâr oranı da farklı olabilir. Bu durumda “inan” ortaklığı gündeme girer.
B-Avrupa’da Ortaklık Kulturu
1- Commenda
Osmanlı’daki mudârebe ortaklık sisteminin Avrupa’daki benzeri commendadır. Commendanın kökenleri konusunda yapılan incelemeler onu islâmî anlayışa ve dolayısıyla mudarabeye kadar ulaşmıştır. Sınırlı yükümlülük kav-ramının ön plana çıktığı commenda, Avrupa’da yüksek düzeyde bir ortaklık türüydü. Onun sınırlı yükümlülük özelliği öylesine yaygınlaşmıştı ki, uluslararası ticaret yapan bir tacir bile, herhangi bir problem yaşadığında, yabancı bir mahkemede bile kendisini kolayca savunabiliyordu. Asya’da da bilinen bir ortaklık türü olan commenda evrensel bir kurum olma özelliğini taşıyordu. ingiltere’den Arap yarımadasına, Germen Avrupa’sından Hint Okyanusuna kadar pek çok coğrafî alanda commenda uygulamalarına rastlamak, islâm kültürünün ortaklıklarla ilgili olarak özellikle mudarabeyi nasıl yaygınlaştırdığının açık bir göstergesiydi.
2- Societas
Osmanlı inan ortaklığına benzeyen societas, commendayla da aynı zaman dilimlerinde başvurulmuş bir ortaklık şeklidir. Bu ortaklıkta her iki ortak da sermaye koydukları için societas iki taraşı commenda olarak da bilinir. Bu ortaklık türünde yatırımcı sermayenin üçte ikisini sağlamaktaydı. Geri kalan üçte bir sermayeyi ise diğer ortak sağlıyor ve aynı zamanda, riskleri üstleniyor ve emeğini de ortaklık sermayesi olarak koyuyordu. Zarara sermayeye yaptığı katkı oranında katılıyordu. Kâr ise ikisi arasında eşit bir şekilde bölüşülüyordu. Societasın inan ortaklığından farklı olduğu tek taraf yükümlülük konusudur. Bu açıdan bir karşılaştırma yapıldığında, inan ortaklığında yükümlülüğün sınırsız olduğu açıkça ortaya konulmuş iken, societasda sınırsız olmayan, yatırımcının yükümlülüğünün yatırım miktarıyla sınırlı olduğunu belirleyen bir özellik bulunmaktadır.
3- Compagnia
Avrupa’daki bir başka ortaklık türü, nereye dayandığı ya da hangi temellerden doğduğu tam anlamıyla bilinmeyen compagnia ortaklık türüdür. Bu ortaklık türü de Osmanlı mufâvaza ortaklık türüne benzemektedir. Önce aile fertleri arasında yapılan ortaklıklarda başlamış, daha sonra ale mensubu olmayan fertleri içine alacak şekilde genişleme göstermiştir.
Bu ortaklık türünün en göze çarpan özelliği, üyelerinin üçüncü şahıslara ve birbirlerine karşı sınırsız bir yükümlülük sahibi olmalarıydı. Yüksek risk taşıyan bu tür bir ortaklık daha çok birbirlerine güvenen kişilerin ortaklıkları için elverişliydi.
a.Medici sistemi
Medici ismi üç yüz yıldan daha fazla süre ile Florence ve Tuscany’nin tarihi ile birlikte anılan büyük ve ünlü bir italyan ailesidir. Oldukça yaygın olan aynı soyadı taşıyan diğer ailelerden ayırmak gerekli olduğunda, 14’üncü yüzyılın ortasından itibaren ailenin mülkü olan, ailenin kökenlerinin dayandığı Mugello’da (Florence’nin kuzeyinde Sieve’nin yukarı vadisinde) bulunan Cafaggiolo dan dolayı, bu aile fertleri Medici di Cafaggiolo olarak adlandırılmışlardır. Aile birden çok ortaktan oluşan bir ticarî yapıya sahipti. Ortaklığın ömrü diğer türlerde olduğu gibi sadece bir işle sınırlı değildi. Birden fazla işle ilgili olabiliyordu ve beş yıldan uzun süreliydi. Sermayenin büyük kısmını koyan yatırımcı ortak ile, sermayenin küçük bir kısmını koyan işletmeci ortağın bir araya gelmesiyle oluşuyordu. Kısacası bu tür ortaklıkların yarı bağımsız ortaklardan müteşekkil oldukları söylenebilir. Bu ortaklıkların tümünde aslî ortaklar Medici ailesine mensuplardı. işletmeci ortaklar ise, aileden olmayan küçük ortaklardı. Ortaklık çeşitli şubelerden oluşuyordu ve her şube diğerinden bağımsız olarak çalışıyordu. Bu günkü stratejik iş birimlerine benzer yapıda olan şubelerin kontrolünü merkez ofis sağlıyordu. Medici ailesi ticari faaliyetleriyle bir imparatorluk kurmuşlardı. Bu imparatorluk on beşinci yüz yılın sonunda Osmanlı-Venedik savaşlarının da etkisiyle ortadan kalktı.
b. Carati
Bir geminin sermayedarlar arasında basit bir şekilde paylaşılması sonucu ortaya çıkan ortaklık türüydü. Kişi sahip olduğu hisseleri satabiliyor, devredebiliyor veya bir başka ortaklığa hisse olarak koyabiliyordu. italya’da ve ingiltere’de yaygındı. Gemiden kâr edildiği takdirde, kâr 24 eşit parçaya ayrılıyor ve diğer ortaklara sahip oldukları hisse oranında dağıtılıyordu.
Devam Edecek…