Son zamanlarda yaklaşık yüz yıl kadar önce bölge ülkelerinin büyük bölümünün siyasi sınırlarını belirleyen Sykes-Picot Anlaşması’nın son bulduğu ve yeni Sykes-Picot’nun inşasına başlandığı yönündeki açıklamalar yaygınlık kazandı. Yeni Sykes-Picot, günümüzün süper güçleri tarafından eksen Arap ülkelerinin etnik, dini ve mezhepçi temellerle bölünmesi suretiyle Ortadoğu’da yeni bölgesel bir sistemin kurulmasını arzulamaktadır.
Ayrıca İslam Devleti adını alan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütünün Suriye ve Irak’ta yaptıklarının Birinci Sykes-Picot sınırlarının ortadan kalkması olarak görülmesi ve ardından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun bölgenin şu günlerde 1916’daki Sykes-Picot Anlaşması’nın son demlerini yaşadığını açıklamasıyla birlikte bölgenin ufkunda bu sunumun sahiplerinin dayandığı bir dizi gösterge belirdi. En önemlileri şunlardır:
İslam hilafetinin ilanı
Örgüt, Suriye’deki konumlanması, ülkenin en büyük petrol yatakları Cufra ve ardından Ömer’i kontrol altına alarak Suriye petrolü üzerinde hegemonya kurması (bu arada ele geçirdiği toplam petrol yatağı sayısı 22’ye ulaştı) ve Irak’ta Sünni eyaletlerde ilerlemesinin ardından yaklaşık yüz yıl önce Birinci Sykes-Picot’nun taksim ettiği bölgede İslam hilafetini ilan etti.
Türkiye’deki Yeni Şafak gazetesinin internet sitesinin ortaya çıkardığı üzere örgüt, bu ayın başında Musul’da resmi pasaport çıkartarak Irak ile Suriye’de kontrolündeki şehirler ve sınır noktalarında 11 bin kişiye dağıtmış. Pasaportun kapağının üst kısmında ‘İslam Hilafeti Devleti’ ibaresi yer alıyor. Yanlarda ise IŞİD bayrağına yer verilmiş. Eş zamanlı olarak da yeni devletin vatandaşlarına özel kimlik kartları çıkarılmaya başlanmış.
Yüz yıl önce sömürge devletlerinin desteğini çekmesi sonrası Şerif Hüseyin’in hilafet hayallerinin bitmesi gibi Bağdadi’nin İslam’ın hilafet dinamikleriyle çelişen deneyiminin de bir varklık göstermesi beklenmiyor.
by Beşir Abdulfettah
Birinci Sykes-Picot, Şerif Hüseyin’in 1916 yılında Osmanlı devletine karşı başını çektiği büyük Arap isyanının kanatları üzerinde benimsediği İslam hilafetinin Arap projesini beraberinde getirmişti. Bu proje, o vakitler Fransa ve İngiltere gibi büyük emperyalist ülkelerce destekleniyordu. İki ülke Osmanlı devletini parçalamak ve Birinci Dünya Savaşı’nda İttifak devletlerine katılarak düşman hanesine koyduğu hasta adamı öldürmek için bağımsızlık yanlısı Arap takipçilerinin desteğini almayı amaçlıyorlardı.
Bugün IŞİD örgütü yeni bir İslam hilafeti projesiyle karşımıza çıktı. Örgütün lideri Ebu Bekir Bağdadi, Musul’dan hilafetin kurulduğunu ilan etti ve kendisini altıncı ‘Raşid Halife’ (Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Ömer Bin Abdulaziz’den sonra) olarak atadı. Suriyeli siyaset yorumcusu Talib İbrahim ve Rus oryantalist Vyacheslav Matuszov gibi gözlemciler, bu adımın Washington ve (hilafeti bölgedeki birçok sorunu yutacak Musa’nın asası olarak gören) başka bölgesel güçler tarafından desteklenmiş olmasını uzak bir ihtimal görmüyorlar.
Bu gözlemciler, Amerikan Merkezi İstihbarat Teşkilatı CIA’in Bağdadi’yi 2004-2009 arası dönemde Bukka kampı hapishanesindeki tutukluluk yıllarında kendi hesabına çalışması için hazırladığı tahmininde bulunuyorlar.
Yüz yıl önce sömürge devletlerinin desteğini çekmesi sonrası Şerif Hüseyin’in hilafet hayallerinin bitmesi gibi Bağdadi’nin İslam’ın hilafet dinamikleriyle çelişen deneyiminin de bir varlık göstermesi beklenmiyor. Bağdadi’nin deneyimi, uluslararası güçlerin gözetiminde ve bölgesel tarafların işbirliğiyle bölgeyi etnik ve mezhepçi temeller üzerinde bölecek yeni bir Sykes-Picot’un işareti veya kılıfı olabilir sadece.
Irak Kürdistanı’nın bağımsızlığı
Bugün ufukta Birinci Sykes-Picot’nun ‘Mavera-i Ürdün Emirliği’ gibi bölgede yeni oluşumların ortaya çıkmasına yol açması gibi Irak Kürdistanı adıyla yeni bir devletin kurulma işaretleri beliriyor.
Dünya, IŞİD’in Irak’a nüfuz etmesinin ardından beklenen tehlikelere karşısında paniğe kapılıp ayaklanırken Kürdistan Bölgesel Yönetimi, bu önemli gelişmeden maksimum derecede istifade etmek için olası tüm yolları aramaya kendini vakfetti. Erbil’in yorulmak bilmeyen çabaları, sahadaki şartları bölgenin Bağdat’tan tamamen bağımsızlığını güçlendirecek şekilde değiştirmek amacı taşıyordu. Özellikle de Irak Kürdistanı yirmi yıldır özerklik gibi bağımsız devletin birçok özellik ve dinamiğine sahipken…
Dolayısıyla Kürtler IŞİD saldırısından doğan kaos halini iyi kullandı ve Peşmerge güçleri Bağdat’la tartışmalı bölgeleri kontrolüne aldı; bu bölgelerin Irak Kürdistanı’nın tarihi parçası olduğunu iddia ederek Irak Anayasası’nın 140’ıncı maddesini görmezden geldi.
Petrolüyle zengin Kerkük bu bölgelerin en önemlilerinden. 1927 yılında ülkede ilk petrol kuyusu Kerkük’te açılmıştı ve Irak’taki en büyük dördüncü petrol yatağı bu bölgede. Halen Kerkük tek başına ülkenin petrol üretiminin yarısını karşılıyor. Dahası Kürdistan hükümeti, Kerkük’teki petrol borularını Kürt bölgesinin kontrolündeki petrol boru hatlarına bağlamaya çalıştı.
Temmuz başlarında Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, Kerkük de dahil tartışmalı bölgeleri kontrol altına almaktan geri adım atmayacağını açıkladı. Bölge parlamentosundaki konuşmasında ‘kendi geleceğini belirleme hakkı’ çerçevesinde referanduma hazırlık olarak Kürdistan bölgesinde bağımsız bir yüksek seçim komisyonu kurulması için yasa çıkarılması çağrısı yaptı.
Suriye ve Irak’ın bölünmesi
Sudan, 2011 yılında kuzey ve güney olarak ikiye bölündü. Libya için üç devletli bir ‘Balkanlaşma’ süreci konuşuluyor. Büyük Suriye’nin dağılması Birinci Dünya Savaşı sonrası veya Ortadoğu’da Osmanlı İmparatorluğu sonrası düzenin (Sykes-Picot düzeni diye de isimlendirilebilir) belirlenmesinin sebebiydi. Bu iki ülkenin (Suriye ve Libya) şu günlerde iç ve bölgesel çekişmeler arka planında yeniden bölünmesinin öncülleri, yeni Sykes-Picot’nun işareti olabilir.
Irak, artan İran hegemonyası sebebiyle güneyde Şii, kuzeyde Kürt, kuzey batı ve Bağdat’ta Sünni olarak arasında üç devlete bölünme ihtimaline geçmişten daha yakın.
by Beşir Abdulfettah
Suriye’deki ortam, bölgesel ve uluslararası güçlerin kendi ajandaları doğrultusunda destek verdiği taraflardan hiçbirine şartları kendi lehlerine çevirme imkânı tanımıyor. Karmaşık yapılar gölgesinde bölünme kabusu pusuda bekliyor: Lübnan Hizbullah’ının ve Esed güçlerinin Lübnan-Suriye sınırının iki yakası üzerinde (Balebek ile Humus arasında) emrivakiyle kontrolünde tuttukları Alevi devleti ve Suriyeli muhalifler ile IŞİD arasında dağılan Sünni devleti.
Ayrıca Irak’ın kuzeyindeki Kürtlerin bağımsızlığı, Suriye, Ürdün ve Suudi Arabistan’daki Sünni çoğunluğa sahip eyaletlerde özerk yönetim taleplerini cesaretlendirebilir. Suriye iç savaşının uluslararası sınırlarını kaldırmaya çalıştığı üçüncü bölge burası. Özellikle Suriye’deki Deyri Zor eyaleti ile Irak’taki Anbar eyaleti arasındaki sosyal, aşiret ve ekonomik ilişkilerin sağlam olması ve iki ülke hükümetlerinin kontrollerinin zayıflamasıyla birlikte bu ilişkiler güçleniyor.
Irak, artan İran hegemonyası sebebiyle güneyde Şii, kuzeyde Kürt, kuzey batı ve Bağdat’ta Sünni olarak arasında üç devlete bölünme ihtimaline geçmişten daha yakın.
Amerikan Time dergisi Irak’ın eski-yeni haritalarını Suriye-Kuveyt-Suudi Arabistan uzantılarıyla birlikte ortaya çıkarırken ABD Dış İlişkiler Konseyi Başkanı Richard Haass, yeni Sykes-Picot’nun, Washington’u Irak’ta giderek kötüleşen çıkmazın sonuçlarından ve Suriye’deki ürkütücü tereddüdünden kurtaracağını düşünerek eski Ortadoğu’nun dağılacağını ve bu dağılmanın an meselesi olduğunu vurguluyor.
İsrail’in ganimetleri
Birinci Sykes-Picot, Yahudilere Filistin’de 1917’de ulusal vatan kurma imkânı veren Balfour deklarasyonuna yol açtığı gibi İsrail devleti de yeni Sykes-Picot’nun düzenlemeleri içinde yer alıyor. Zira Netanyahu hükümeti bu konudaki Amerikan tutumunun aksine Irak Kürdistanı’nın bağımsızlık ilan etmesine sıcak baktığını ortaya koydu. Netanyahu, Kürt egemenliğine resmiyet kazandırılması çağrısı yaptı. İki önemli İsrailli yetkili de ABD Başkanı Barack Obama ve Dışişleri B John Kerry ile yapılan toplantılarda Irak’ın kuzeyindeki Kürt devleti varlığını ‘olumlu karşılanan bir emrivaki’ olarak tanımlamıştı.
İsrail’in bu tutumu, bölgede Arap olmayan çevrelerle yakın ilişkiler kurarak üzerindeki tecridi kırmayı amaçlayan stratejisi çerçevesinde Kürtlerle 1960’lı yıllara dayanan gizli askerî, istihbarat ve ekonomik ilişkiler inşa etme girişiminden kaynaklanmıyor sadece. Tel Aviv, aynı zamanda Kürdistan petrolü ve gazından makul bir pay alma şansını artırmak istiyor.
Buna ilaveten İsrail, Arap ülkelerini, etnik ve dini zıtlaşmaları körükleyerek parçalama stratejisini derinleştirmeyi amaçlıyor. Bu strateji, İsrailli diplomat Oded Yinon’un Dünya Siyonist Hareketi’nin dergisi Kivunim’da 1982 Şubat’ında ortaya koyduğu düşünceden ilham alıyor. Bu fikir, İsrail hükümetleri ve organlarınca bir çalışma planına dönüştürülmeden önce ülkedeki siyasi düşünce merkezleri tarafından revize edildi ve geliştirildi. Oğul Bush yönetimi bu plana olumlu yaklaştı. Yeni Muhafazakârlar, Irak’ın işgal edilip ordusunun dağıtılması, Kürt ayrımcılığının önünün açılması, Şii aşırılığın Sünnilere oranla Washington ve Tel Aviv’in güvenlik ve çıkarları için daha az tehlikeli olduğu düşüncesinden hareketle Irak’ta Sünnilere karşı İran’la işbirliği yapan zalim Şii hâkimiyetine zemin hazırlanması gibi sömürgeci eğilimleri ve İsrail emellerine olan aşırı destekleriyle Bush yönetimini kontrol altına aldılar.
Yeni Sykes-Picot’nun ilanı, birincisinde olduğu gibi birkaç yıl gecikebilir. Komünistler 1917 yılında Rusya’da iktidara gelene kadar anlaşma su yüzüne çıkmamıştı.
by Beşir Abdulfettah
Hâlihazırdaki kronik durumu kullanma çabası içinde Tel Aviv, İsrail ordusunun bölgede IŞİD tehlikesine karşı koyabilecek, Ürdün ve Batı Şeria’nın güvenliğini teminat altına alacak tek güç olduğu düşüncesini yaymaya çalışıyor. İsrail hava kuvvetleri komutanı IŞİD’i vurmak için Irak’a müdahale etmeye hazır olduklarını açıklarken Netanyahu bölge ülkelerinden ve uluslararası toplumdan İsrail ordusunun Batı Şeria’daki Ürdün nehri boyunca uzanan varlığının sürmesine onay verilmesini istiyor. Bu durum Tel Aviv’e Filistin sorununa siyasi çözüm bulma çerçevesinde Bekaa Vadisini ve Ürdün nehri kıyısını kontrol altına alma imkânı veriyor.
Eski strateji
Bölgedeki bölünmenin hatlarını önce ‘millet’ sistemi üzerinden Osmanlı devleti ve sonrasında Batılı sömürge güçleri yani dış çevreler belirledi. Bununla birlikte Arap ülkeleri çizilen bu hatları kabul ediyor, bağlı kalıyor ve sınır anlaşmazlıklarının çözümünde referans olarak alıyordu.
Yeni Sykes-Picot’nun ilan edilmesi, tıpkı Fransız diplomat George Picot ile İngiliz diplomat Mark Sykes arasında gizli imzalanan, Paris, Londra ve Moskova’da dışişleri bakanlıklarında anlaşma belgeleri trafiği ile varılan Birinci Sykes-Picot’da olduğu gibi birkaç yıl gecikebilir. O dönem, komünistler 1917 yılında Rusya’da iktidara gelene kadar anlaşma su yüzüne çıkmamıştı. Arapları bekleyen komplonun yol işaretleri 1920’deki San Remo Anlaşması’nın imzalanmasıyla ortaya çıktı.
Sonrasında Fransa, Suriye’yi, Lübnan’ı ve Irak’ta Musul’u; İngiltere Bilad-ı Şam’ın güneyinin bir bölümünü, Irak’ı, Arap Körfezi ile Fransa’nın nüfuzu altında bulunan bölgeyi işgal ederken Filistin, 1917’deki Balfour deklarasyonunun yayınlanmasıyla Yahudilere verilene kadar uluslararası vesayetin kontrolünde kaldı.
Çarlık Rusya’sı Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması sonrası Fransa ve İngiltere’nin ‘Bereketli Hilal’ bölgesini ve etrafını kendi aralarında bölüşmesine alkış tuttu, Arap milliyetçilerinin tepkileri Büyük Suriye’nin dörde (Filistin, Mavera-i Ürdün Emirliği, Lübnan ve modern Suriye) bölünmesini engelleyemedi. Maalesef Milletler Cemiyeti 1922 yılında bahsi geçen anlaşmaları onayladı.
Fransızlar ve İngilizler şeytani planlarla etnik, dini ve mezhebi mühendislik üzerinden bölgeyi mayınladılar. 1950’li yılların başlarında iki ülkenin nüfuzu zayıfladı ve oluşan boşluktan Libya’dan Irak’a bölge ülkelerinde iktidarın dizginleri üzerinde hegemonya kuran milliyetçi askeri diktatörlükler kuşağı çıktı. Ocak 2011’de devrimci hareket patlak verinceye kadar bu yapı sürdü.
Bu devrimci hareket, Arap ulus devletinin sorunlarını göz önüne serdi ve bu ülkeleri dağılma sürecine hazırlık olarak taşları yerlerinden oynattı. ABD ve Rusya gibi uluslararası aktörlerin İsrail, Türkiye ve İran gibi bölgesel müttefiklerin yardımıyla harekete geçmesi, yeni Sykes-Picot doğrultusunda aynı etnik, dini ve mezhebi esaslara dayanarak bölgenin jeo-stratejik açıdan yeniden şekillendirilmesini amaçlamaktadır.
Beşir Abdulfettah Mısır El Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde Asya uzmanı akademisyen ve araştırmacı. Aynı zamanda El Ehram bünyesinde yayımlanan ‘Demokrasi’ dergisinin de yazı işleri müdürlüğü görevini yürütüyor.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir.