SAVAŞ SANATI BARIŞIN ANAHTARIDIR
Savaşmadan kazanmak en büyük başarıdır,
Sun Tzu’nun Savaş Sanatı incelendiğinde Doğu Asya’da, gerek psikolojinin, gerekse bilim ve teknolojinin temelini oluşturan Taoizm’den önemli ölçüde etkilendiği görülür. Hatta, bugünkü Uzak Doğu’ya özgü dövüş yöntemlerinin de Taoizm’den ve dolayısıyla Savaş Sanatı’ndan en azından esinlenmiş olacağını bize düşündürür. Bilindiği gibi Uzak Doğu dövüş yöntemleri de benzer felsefe içinde minimum güç kullanımı ile hasmına maksimum zarar vermeye, gereğinde geri çekilir gibi manevra yaparak düşmanı gafil avlamaya yöneliktir. Kitabımızın Savaş Sanatı bölümü tam anlamıyla okunduğunda bu savaş modelinin felsefesi daha iyi anlaşılacak ve Çin dövüş felsefesi olan ‘savunma saldırısı’ prensibi daha iyi anlaşılacaktır.
Çin tarihi boyunca Taoizm, insan düşünce ve davranışlarından dalgalanmaların belirleyici gücü olmuştur. Yaşamın, birbiriyle sürekli çelişen güçlerin karışımı olduğunu öneren Taoizm, maddesel ve zihinsel gelişmeyi öne çıkarır, teknolojik gelişmeyi vurgularken aynı gelişmenin yaratacağı tehlikelere de dikkat çeker; sürekli olarak insanlığın maddi ve manevi yönlerinin dengelenmesine çabalar. Siyaset alanında da Taoizm aynı şekilde hem yönetenin, hem de yönetilenin yanında durarak zamanın ihtiyaçları çerçevesinde iktidarların oluşmasına ya da yıkılmasına destek olmuştur. Bu nedenle Tao düşüncesini yansıtmakta olan Savaş Sanatı, sadece savaşın değil aynı zamanda barışın da kitabıdır.
Eski bir Çin öyküsüne göre, bir zamanlar bir Çin soylusu, zamanının en ileri bilim adamlarından olarak kabul edilen üç kardeş otacıdan en gencine, aralarından en üstün olanın kim olduğunu sormuş.
Otacı cevap vermiş, “En büyük ağabeyim, hastalıkların ruhunu görüp, daha ortaya çıkmadan yok ettiği için, şöhreti evinin duvarlarından dışarı çıkmaz.”
“Ortanca kardeşim, hastalıkları ortaya çıktığı anda yok eder, bu nedenle onun şöhreti de yaşadığı mahallenin dışına çıkmaz.”
“Bana gelince, ben damarları açar, şuruplar hazırlar, masaj yaparım. Bu nedenle şöhretim her yere yayılır.”
“Şimdi size sorarım hangimiz en üstün?”
Bu konu üzerine yorum yapan bir Ming dönemi bilgesi, “İşte, liderler, komutanlar ve ülkeyi yöneten tüm yöneticiler için bundan daha önemli bir kıstas bilmiyorum” der.
Yaşlı otacının sözlerine paralellik gösteren Sun Tzu’nun felsefesi de, aynı şekilde elinden geldiğince çatışmayı gereksiz kılmaya yöneliktir. Büyük ustanın ünlü deyişi, “Düşman ordularını savaşmadan yenmek en büyük ustalıktır,” bu düşünceyi yansıtan en büyük örnektir.
Yine aynı otacının söylediği gibi Sun Tzu’ya göre de, savaşmanın çeşitli seviyeleri vardır. En usta komutan, düşman tuzaklarını boşa çıkartır, ondan daha az deneyimlisi, düşmanın destekçilerini yok eder; daha sonra geleni, düşmanın askeri güçlerine saldırır; en kötü komutan ise surlarla çevrili kentleri kuşatmaya kalkar.
Öyküdeki en büyük kardeşin hastalıkları önceden tedavisi nedeniyle kimse tarafından tanınmaması örneğinde olduğu gibi, Sun Tzu da, eski çağlarda yaşamış en değerli savaşçı ve komutanların savaşları, aslında daha savaş başlamadan önce kazanmış olmaları nedeniyle tarihçiler tarafından yeterince bilinmediklerinin, bu nedenle de tarih tarafından gerektiği kadar değerlerinin anlaşılarak, ödüllendirilmediklerinin altını çizer.
Eldeki güçlerin minimum kullanımı ile maksimum başarıya ulaşmayı amaçlayan Sun Tzu’nun Savaşmadan Kazanma stratejisi,
Savaş konusuna duygusal olmaktan çok akılcı bir yaklaşım gösteren Sun Tzu bizlere, savaşmanın nedenlerinin doğru anlaşılmasının savaş sorununu ne şekilde çözüme kavuşturabileceğini, hatta çatışmaların daha ortaya çıkmadan ne şekilde önlenebileceğine kılavuzluk etmektedir.
Savaş Sanatı stratejisinin klasikliğini kabul etmektedir. Savaş Sanatı’nın önerdiği bilginin yüceliği, bu bilginin sağlayacağı Yenilmezlik Yeteneği ve bunun sonucunda gelecek, ‘Savaştan Caydırıcılık’ da Taoist deyiş olan,”derin bilgi ve güçlü davranışın bir yansıması olarak kabul edilmektedir.
Savaş Sanatı’na göre, usta savaşçı çatışma psikolojisi ve mekanizmalarını öylesine iyi bilir ki, düşmanın her hareketini derhal algılayıp, her olasılığa uygun en doğal manevrayı en az güç kullanımı ile uygular.
Eski çağların Taoist çalışmalarından, Chung-ho chi (Denge ve Armoni Kitabı) Taoist bilginin ve pratiğin savaşçı üzerindeki etkisini aşağıdaki sözlerle tanımlar:
Derin bilgi, sıkıntıyı sıkıntının oluşmasından önce. tehlikeyi tehlikenin oluşmasından önce, yok olmayı yok olmadan önce, belayı bela gelmeden önce kestirebilmektir.
Güçlü davranış, beden tarafından zorlanmadan önce bedeni eğitmekte, zihin tarafından idare edilmeden önce zihni hazırlamakta, dünya tarafından yönetilmeden dünya üzerinde çalışmakta, görevlerin baskısı altında kalmadan görevleri yerine getirmektir
Derin bilgi prensibi ile sıkıntıyı düzene, tehlikeyi güvene, yok olmayı varolmaya, belayı başarıya döndüre bilmek mümkündür. Güçlü davranış ile beden uzun yaşama, zihin ile derin düşünce yeteneğine, dünya barışa, görevler başarıya kavuşturulabilir
Bu sözlerin de tanımladığı gibi, Tao ya da Zen düşüncesini benimsemiş Asyalı savaşçılar ulaştıkları derin soğukkanlılık erdemini sadece ölüm fikrine zihinlerini hazırlamakta değil, ama aynı zamanda karşılarına çıkacak her türden değişik koşullar altında, zaman yitirmeden anında tepki gösterecek hassaslığa ulaşmakta kullanırlar. Yine Denge ve Armoni Kitabı der ki:
Sessizlik içinde kavramak, çabalamadan başarmak, görmeden bilmek bunların tümü Tao’nun duygu ve yanıtlarıdır. Sessizlik içinde kavramakla her şeyi anlamak, çabalamadan başarmak ile her şeyi başarabilmek, görmeden bilmek ile her şeyi bilebilmek mümkündür.
Hareket oluştuktan sonra hissedip anlamak, anlamak sayılmaz. Büyük çabalardan sonra başarmak, başarı sayılmaz. Gördükten sonra bilmek, bilmek sayılmaz. Bu üç durum hissetme ve karşılık vermekten uzaklaşmayı gösterir.
Gerçekten de olayları oluşmadan önleyebilmek, hissedebilmek ve görebilmek birbirlerine bağlı olarak gelişen yeteneklerdir. Hiçbir şey anlaşılmadan hissedilemez. karşılıksız hiç bir şey elde edilemez, hiç kimse fayda görmeyeceği bir yere gitmez
Ching’ten sonraki en önemli Taoist belge Tao-te Ching’dir. Aynı Savaş Sanatı gibi MÖ. birinci binin ortalarında Çin’i mahveden iç savaşlar sırasında kaleme alınan Tao-te Ching de savaş kavramı konusunda Savaş Sanatı’na oldukça paralel bir yaklaşım gösterir. Savaşın kazananlar için bile yıkıcı olduğunu, çoğu zaman üretimi engellediğini, zorunlu kalınmadıkça savaştan kaçınılması gerektiğini vurgular.
Tao öğretilerine inanan bir lider, dünyayı silahla zorlamaya kalkmaz, çünkü bu tür zorlama aslına geri döner, ordunun bulunduğu yerde sadece çalılar biter, büyük savaşları bereketsiz yıllar takip eder
Silahlar uğursuz aletlerdir Silahtan başka çözüm kalmadığında bile soğukkanlı olmak, açgözlülükten kaçınmak, zaferi kutlamamak yapılacak en iyi şeydir Zaferi kutlayanların gözünü kan bürümüştür ve bu tür insanların dünyaya yararı olamaz
Benzer yaklaşım içindeki Savaş Sanatı da öfke ve açgözlülüğü yenilginin temel nedenleri olarak tanımlar. Sun Tzu’ya göre savaşı kazanan savaşçı, duygusallıktan uzak, soğukkanlı, kararlı savaşçıdır. Öfkeli, kızgın, öç alma peşinde olan savaşçı kaybetmeye mahkumdur. Tao-te Ching der ki; Askerlikte başarılı olanlar askercilik yapmazlar, savaşta iyi olanlar kızmazlar, düşmanlarına karşı galip gelenler, düşmanlarına karşı herhangi bir duygu beslemezler.
Sun Tzu der ki; “Savunmada başarılı olanlar toprağın tüm derinliklerine saklanabilir, saldırıda başarılı olanlar ise göklerin en yüksek katmanlarında manevra yaparlar. Bu şekilde kendilerini koruyarak kesin zafere ulaşırlar.”
Benzer yansımayı ticaret deyimlerinde de görebiliriz, “iyi tüccar hazinelerini saklayarak hiçbir şeyi yokmuş gibi gösterir,” ya da “İyi usta iz bırakmaz.” Savaş sanatında stratejinin anlaşılmazlığı en önemli unsurdur. Duruş belirsiz, hamleler öngörülemez olunca. hamleye hazırlık yapmak imkansızdır. Bir komutanı savaşta yenilgiden uzak tutup, zafer kazandıran şey öngörülemeyen akılcılığı ile izi algılanama yan hareket tarzıdır. Yalnızca durumu bilinmeyene etki edilemez. Bilgeler öngörülmezlik pelerinine saklanır, böylece duyguları algılanamaz; belirsizlik içinde hareket ederler, o zaman yolları kesilemez.
Savaş Sanatı’nda Sun Tzu, “Olabildiğince gizlen, öyle ki görünmez ol. Olabildiğince gizemli ol, öyle ki sesin bile işitilmesin. O zaman düşmanının kaderi senin elindedir.” der.
Gerek Sun Tzu, gerekse Huan Efendileri bir araya gelerek çatışmanın ortaya çıkamayacağı, zaferin ise normal insanların gözüyle görülemeyeceği düşüncesindeki bir felsefi bakış üzerinde birleşirler.
Bir komutan kendi başına görmeli, bilmelidir Bunun anlamı, komutanın başkalarının göremediğini görmesi, başkalarının bilemediğini bitmesidir. Başkalarının göremediğini görmek parlak zeka. başkalarının bilemediğini bilmek üstün zekadır ilk kazanan parlak, üstün zekalılardır. Çünkü sadece onlar saldırılması olanaksız yerlerde savunma yapabilir, direnilmesi imkansız yerlere saldırabilirler.
Bu bir “Boşluk” ve “Doluluk” meselesidir Astlar ile üstler arasında ayrılık varsa, komutanlar ve subayları birbirlerine etki edemiyorsa, birliklerde tatminsizlik oluşmuşsa, buna “Boşluk” denir. Sivil Yönetim akıllı, askeri yönetim iyi, astlar ile üstler tek bir düşüncede, istek ve enerjilerini birleştirmişlerse buna “Doluluk” denir.
Becerikli lider halkını enerjiyle besleyerek , başkalarının “Boşluklarını da doldurabilirken; beceriksiz lider başkalarının “Doluluğu” önünde kendi halkının enerjisini boşaltır.
Adalet ve refah tüm halka ulaştığında, devlet çalışmaları ulusal krizlere çözüm olabildiğinde, göreve o pozisyona layık olanlar atandığında, planlama zayıf ve güçlü noktaları görebildiğinde, başarı kesindir.
Güç yalnızca geniş bir arazi ile büyük nüfus topluluğu değildir. Zafer sadece güçlü silahlarda değildir. Güvenlik sadece yüksek duvarlar ya da derin çukurlar meselesi değildir Otorite sadece kesin emirler ile katı cezalar değildir. Yaşayabilen bir örgüt kurabilenler sayıları az da olsa yaşayabilirler, oysa can çekişen toplumlar büyük olsalar bile yok olurlar
Askeri operasyonların Tao’su savaşçıların uyumunda yatar Asker arasında uyum olması halinde asker, üzerinde baskı olmasa da doğal olarak tüm gücüyle mücadele eder. Ama. askerle subaylar arasında itimat yoksa, savaşçılar kendilerini savaştan uzakta tutar: güven duyacakları emirleri duymayan asker gizli gizli konuşmaya ve eleştirmeye başlar. Orduda ikiyüzlülük çıktığında komutan eski bilge kralların tüm aklına bile sahip olsa, basit bir köylü sürüsünü bile yenebilmek olanaksız olur. Bu konuda eski bir atasözünü akıldan çıkarmamak gerekir.” Askeri operasyon ateşe benzer: kontrolden çıkarsa kendini yakar, bitirir. ”
Eski çağlarda iyi yöneticiler silahlanmadılar, iyi silahlananlar savaş hatları kurmadılar, iyi savaş hatları kuranlar savaşmadılar, iyi savaşanlar kaybetmediler, iyi kaybedenler ölmediler.
Bu sözler, savaşın en son çare olduğu düşüncesini, Tao-te Ching’in bir devamı olan Savaş Sanatı’nın ana fikri olan, savaşmadan kazanmak doktrini’ni vurgulamaktadır. Zhuge Liang ayrıca Tao’nun klasik öğüdüne de büyük önem verir. “Silahlar kötü kehanetin araçlarıdır, bu nedenle kullanılması kaçınılmaz olmadıkça kullanılmamalıdır.”
Askeri meselelerin yönetimi sınırlardaki ya da sınır bölgelerindeki sorunların yönetimindedir. Bu yönetim tarzı, otonte ve askeri cesaretle, direnenlerin ve asilerin yok edilerek vatanın korunması ve ülke barışının sağlanmasıdır. Medeniyetin askeri hazırlığa ihtiyacının en büyük nedeni budur.
Hayvanların pençeleri ve dişlerinin amacı da budur Eğlenirken birbirleriyle oynayıp, kızdıklarında da birbirlerine saldırırlar. İnsanların pençeleri ya da dişleri yoktur, insan bu amaçla zırh ve silah kullanarak kendini savunur.
Ülkeler de yine bu amaçla ordular besler, hükümdarlar aynı amaçla bakanlar kullanır. Yardımcılar güçlüyse, ülke güvendedir, yardımcılar zayıfsa ülke tehlikededir.
Sun Tzu’ya göre hem sivil hem de askeri liderlik en fazla önem verilmesi gereken unsurlardandır. Zhuge de, Sun Tzu ve Huan Efendileri’nin liderlik gücünün kişisel niteliklere ve popüler bilince bağlı olduğu düşüncesine katılmaktadır. Taoist düşünceye göre liderlik maddesel olduğu kadar ahlaki bir kavramdır; ahlaki gücün kendisini, hem insanın öz kontrolü hem de başkaları üzerindeki etkisi şeklinde gösterdiğine inanılır. Ulusal savunmanın gücü hakkında Zhuge şunları yazar:
Sonunda her şey komutanların askeri liderliğine olan güvene kalır Popüler olmayan bir komutandan ne ülkesine fayda gelir ne de ordusuna.
Bir karakter tahlili yöntemine göre, popüler olmayan komutan halkını inkar eden komutandır. Sun Tzu, gönül birliğini güçlü olmanın ana kaynağı olarak vurgular. Sun Tzu’nun minimalist savaş felsefesi, toplumun ortak ilgi alanı fikrinden beslenir.
Zhuge, stratejisi olmayan savaştan ve gerekçesi olmayan çatışmadan kaçınma düşüncesi ile Savaş Sanatı’nın yakın bir inanırı olduğunu gösterir. “Silah kullanmanın tek yolu, stratejisi önceden belirlenmiş operasyonlardır. Bulunduğun arazi ve iklim koşullarını dikkatle incele, halkının kalbine bak. Askerine teçhizatın kullanımı hakkında eğitim ver, ödül ve ceza yöntemlerinin açık olmasına özen göster, düşmanın stratejisini incele, yolunun üzerindeki tehlikeli geçitlere dikkat et, güvenli ve tehlikeli bölgeleri ayırt et, iki tarafın da koşullarını araştır, ne zaman ilerlemek ya da geri çekilmek gerektiğini iyi gör, koşulların zamanlamasına adapte ol, saldırı gücünü artırırken savunmanı kuvvetlendir, askerlerini yeteneklerine göre ödüllendir, zafer planları hazırla, ölüm ve yaşam meselesini göz önüne al. Ordunu, ancak tüm bunları yerine getirdikten sonra ve yalnızca tam güvene sahip komutanların komutası altında düşman üstüne gönderebilirsin.”
Sun Tzu’nun Savaş Sanatı’na göre savaşta başarının anahtarı olan sürat ve koordinasyon sadece stratejik hazırlığa değil, liderliğin en büyük dayanağı olan psikolojik dayanışmaya da bağlıdır. Zhuge şöyle yazar:
Komutan, ülkesi için yararlı bir araçtır. Önce stratejiyi belirleyip, sonra da uygulamayı yöneten komutanın komutası akıntı içinde yüzmeyi başaran bir dal gibidir. Düşmanı ele geçirişi bir şahinin avına saldırışıdır. Sakinken gerili bir yay, harekete geçtiğinde çalışmaya başlayan bir makine gibi.durdurulmaya çalışıldığı yere girer, en güçlü düşman bile kendisine direnemez. Şayet komutanın görüşü yetersiz, askerleri hızlı değilse, üzerinde fikir birliği olmayan bir strateji, elinizde bir milyon kişilik bir ordu bile olsa düşmana gerekli korkuyu veremez.
Size düşmanlık göstermeyenlere kötü düşünceler beslemeyin. Size karşı çıkmayana saldırmayın. Bir mühendisin verimliliği yalnızca bir uzmanın gözleriyle ölçülebilir. Savaş planları yalnızca Sun Tzu’nun stratejisi ile hazırlanabilir
Sun Tzu’yu takip eden Zhuge, beklenmedik baskınların ve süratin düşmanın oyununu bozmaktaki avantajlarını vurgular.
Planlama gizli, saldırı çabuk olmalıdır. Ne zaman bir ordu aynı avını kapmak üzere dalmakta olan bir şahin gibi düşmanını ele geçirir, bendini kıran bir nehir gibi savaşırsa, düşmanları onun önünde dağılıp gider. Buna ordu momentinin kullanımı denilir.
Daha önce de belirtildiği üzere Sun Tzu’nun Savaş Sanatı’nın ana temalarından biri de objektif olmaktır. Eserinde, karşılaşılacak durumlarla ilgili nasıl tutkusuz kalınması gerektiğini öğretir. Zhuge bu konuda da Sun Tzu ile aynı fikirdedir. Dikkatle hesaplanmış saldırının avantajlarını belirtir:
Savaşta usta asker sinirlenmeyen askerdir. Zaferde usta asker korkusuz askerdir. Bu nedenle akıllı olan savaşı önceden kazanır, oysa cahil asker kazanmak için savaşmak zorundadır
Burada Zhuge, Sun Tzu’nun, yetersiz planlamanın, güç ve adam kaybıyla sonuçlanan harekatların sonuçları hakkındaki uyarılarını aynen yazar.
Bir ülke gerekli malzemeyi yüksek fiyatla almak zorunda kaldığında tükenmiş, malzemelerini uzun mesafelere taşımak zorunda kaldığında fakirleşmiştir. Saldırılar tekrarlanmama!/, savaşlar çoğaltılmamalıdır. Güç, kapasiteyle orantılı bir şekilde kullanılmalı, aşırı kullanmanın gücü tükettiği unutulmamalıdır. Gereksizden kurtul, ülken bu şekilde barış dolacaktır. Rekabet edemeyenden kurtul, ülken bu şekilde kazançlı çıkacaktır.
Başarılı saldırı, düşmanın kendisini nasıl savunacağını bilemediği saldırıdır. Başarılı savunma, düşmanın nasıl saldıracağını bilemediği savunmadır. Bu nedenle savunmada başarı yüksek duvarlara bağlanamaz.
Bu nedenle yüksek duvarlar, derin su çukurları güvenliği garanti edemez. Sağlam zırhlar ve etkili silahlar da aynı şekilde güçlü olmayı garantileyemez. Düşman bir arada kalmayı tercih etmişse hazır olmadığı yerden saldır: düşman saldırı hattı kuruyorsa, seni hiç beklemediği yerde karşısına çık.
‘Bilinmez olurken bilmek’ fikri pek çok kere zaferin anahtarı olarak yinelenmektedir.
Taoist felsefenin öğretilerinin getirdiği pratik yönleri anlamak bize çelişkili gelebilecek bir ikilemi anlama olanağı sağlar. Sun Tzu’nun bir yandan savaşı lanetleyip bir yandan da savaş stratejileri öğretmesi bir çelişki olarak algılanabilire de bu konuya bir de Tao felsefesinin insan zekasına bakışı ile bakmak gereklidir.
Bir bakışın aynı anda birbirinden farklı açılardan değerlendirilmesi ünlü bir Taoist tekniktir. Çelişki ve ikilemler bu yöntemle çözüm bulur.
Sun Tzu’nun klasik eserinde de belirtildiği üzere Savaş Sanatı’nda belirtilen olgu kan dökücülükten çok toplum psikolojisinin gücünü anlamaya yöneliktir. İnsanların hangi türden duygularla yönlendirilebileceğini anlamak bu gücü kullanmayı arzulayanlar kadar bu güçten kaçınmak isteyenlere de büyük yarar sağlar.
Bu ışık altında bakıldığında Savaş Sanatı’nın silahlanmaya davetten çok koşullama üzerine bir çalışma olduğu görülür. Çatışmaların siyasal, psikolojik ve maddi faktörlerini bu şekilde tüm derinliğiyle analiz etmekteki Sun Tzu’nun mesleki amacı savaşı teşvik etmekten çok savaşın minimize edinerek kısa kesilmesini sağlamaktır.
Tao-te Ching bu konuda da Savaş Sanatı ile paralellik gösterir:
Elimde tuttuğum ve ödüllendirdiğim üç hazinem var. Birisi şefkat, ikincisi tutumluluk, üçüncüsü ise başkaları üzerinde öncelik iddia etmemek. Şefkatten cesaret doğar, tutumluluk bize görüş sahası sağlar, başkaları üzerinde öncelik iddiasından kaçınma da yaşam güvenliği getirir. Şefkati, cesareti ve tutumluluğu bırakan, alçakgönüllülüğü terk ederek saldırganlığı tercih eden kısa zamanda yok olur. Savaşta şefkat zafere ulaştırır, savunmada şefkat ise güvenliği sağlar.
Klasik eserinde Sun Tzu Hoca askeri saldırıyı “durdurulmadıkça kendini yakacak bir ateşe” benzetir ve kendisine ait ‘çatışmasız başarı’ stratejisinin her zaman elde edilmesinin her ne kadar kolay değilse de ‘üstün etkililik’ stratejisinin genellikle anlamsız vahşet ve yok olmayı minimize edebileceğini bizlere öğretir. Taoist düşünceye göre başarı çoğunlukla hiç bir şey yapmadan kazanılır; Savaş Sanatı stratejisi de neyin, ne zaman yapılmaması gerektiğini bilmenin, neyi, ne zaman yapmayı bilmek kadar önemli olduğunun altını çizer.
Egzotik uzak doğu savaş sanatının dikkat çekmeme, bilinmez ve tutulmaz olma gibi niteliklerini içeren Hareketsizlik Sanatı, Taoism’in Varlık Bilimi’nden kaynaklanır. Yine uzak doğu dövüş ve kültür tekniklerini içeren Hareket Sanatı da Taoism’in Yaşam Bilimi’nden kaynaklanır. Varlık Bilimi genelde zihin ile ilgilenirken, Yaşam Bilimi enerji kullanımını içermektedir. Savaş Sanatı’nın tam anlamı bu iki kavramın dengesindedir.
Daha ileri çağlarda,bu konu hakkındaki belirleyici Taoist görüş Ming Hanedanı’nın (1368-1644) dört olağanüstü kitabından biri olan Batı Yolculuğu (Hsi-yu chi) ile ölümsüzlüğe kavuşmuştur. Batı Yolculuğu, Moğol saldırıları altındaki eski Çin’de Tao düşüncesinin önemli doktrinlerini hiçe sayarak, yaşam bilimini incelerken varlık bilimini ihmal etmenin, maddesel gelişmenin üzerinde dururken psikolojik gelişmenin ihmal edilmesinin ya da Sun Tzu nun öğretilerine göre zekasız güç sahibi olmanın ne gibi sonuçlar ürettiğine en güzel örneklerden biridir.
Bu kitaptaki baş kahraman karşılaştığı bir maymun medeniyetinin başına geçen sihirli bir maymun kraldır. Sonuçta maymun kral dünyayı karıştıran bir şeytanı yenerek, şeytanın kılıcını çalar.
Şeytan’ın kılıcı ile ülkesine geri döndüğünde, kılıç kullanmada ustalaşarak silahşor olur. Hatta ülkesindeki diğer maymunlara da oyuncak kılıçlar yaptırarak savaş oyunları oynatır.
Ancak, ülkesinin komutanı olan bu savaşçı maymun maalesef kendisini kontrol etmekte başarısız olur. Kafasında uyanan bir düşünceye kapılarak kendilerinin oyuncak silahlarla savaş oyunu oynamalarının komşu ülkelerce gerçek savaş çalışması olarak algılandığı düşüncesine kapılır ve bu sefer kendisi de gerçek bir silahlanma yarışına girişir.
Bu Onüçüncü Yüzyıl eseri ne kadar da günümüzü yansıtıyor değil mi?
Öyküdeki maymun kral elindeki gücü akılsızca kullanmayı, doğal düzeni bozarak ortalığı birbirine kattıktan sonra kendini yok edecek tuzağa kendi kendine düşmesini anlatır. Tuzağa düştüğünde ise içinde kaynaklanan dayanılmaz arzuyu yitirerek, varlık bilimini araştırmaya yönelir. Dikkatini akılcılık ve birleşmeye toplar.
Maymun’un düşüşü Buda ile karşılaştığında başlar. Tao’cu din adamları kendisine içindeki yaratıkla savaşması gerektiğini söylerler ve Taoist eser I Ching’de belirtilen Ruh Simya Kazanında pişmesini öğütlerler, ancak maymun kral bu gelişmeden kaçar.
Buda, maymunun gururunu kainatın karşı konulmaz görecelilik kanununu kendisine açıklayarak ele geçirir ve maymunu beş element dağına hapsederek kibirinin sonuçlarından acı çekmeye mahkum eder.
Beş yüzyıl sonra Budist tarihçi Kuan Yin yaptıklarından pişman olmuş maymunun yattığı hapishaneye giderek şunları yazar:
Ne kadar kötü ki sihirli maymun halkına hiç hizmet etmedi; Akılsız bir kahramanlık gösterişine kapıldı. Çılgın bir yürekle çevresini yakıp yıkarak Ölümsüzlerin toplantısında;
Büyüklük tutkusunun kasırgasıyla egosunun peşine kapılıp
Mutluluk cennetine koştu.
Yüzbinlerce askerin arasında,
Kendisine direnecek yoktu;
Gökyüzündeki en yüksek cennet katında
Ürkütücü bir varlıktı o.
Ancak ne zaman ki şaşırtıcı Buda ile karşılaştı,
Merak ediyoruz, artık kim bilir ne zaman yeniden ortaya
çıkarak aynı şeyleri yapmaya kalkabilecek?
Şimdi maymun artık serbest bırakılması için azizlere yalvarmaktadır. Azizler kendisini bir şartla serbest bırakacaklarını söylerler; artık tüm gücünü yalnızca aydınlanma peşine düşmekte kullanacaktır. Ancak bu aydınlanma sadece kendisi için değil tüm toplum için olacaktır. Son olarak aziz, maymunu uzun yoluna çıkmak üzere serbest bırakmadan önce bir tedbir alarak maymunun başına bir halka geçirir. Bu halka maymun tutkuya kapılarak yanlış bir davranışa kalkıştığında başını sıkarak dayanılmaz bir acı verecektir.
Savaş Sanatı yüzlerce yıldır, stratejinin en önemli klasik eserlerinden biri olarak bilinmektedir. Ancak bizce bu eserin en önemli bilgeliği Sun Tzu’nun kendi eserini okuyan her savaşçının başına geçirdiği halkadadır. Tarih bu halkayı unutan savaşçıların başının nasıl bir sihirli güç tarafından sıkıldığını gösteren örneklerle doludur.
Savaş Sanatının Yapısı Ve İçeriği
Savaş Sanatı’nın birinci bölümü Planlama’nın önemini vurgulamaya ayrılmıştır. I Ching’de de belirtildiği üzere, “Liderler herhangi bir şeyi yapmadan önce mutlaka planını hazırlar,” ve “Liderler sorunları inceleyerek önlemini alırlar.”
Savaş manevraları konusunda Savaş Sanatı her harekattan önce mutlaka göz önüne alınılması gereken beş faktörden önemle bahseder: Uyum, hava, arazi, askeri liderlik ve disiplin faktörleri.
Bu bağlamda “Uyum” faktörü, sivil liderlikle daha doğrusu siyasal lider ile halk arasındaki iş birliği konusuna eğilir. Gerek Tao, gerekse Konfüçyüs’e göre dürüst bir hükümet Tao’nun “Uyum Yolu”na bağlı olmalıdır. Bu konuda savaşçı Sun Tzu, Uyumdan “halkın liderle aynı hedefe yöneltilmesi” düşüncesi olarak söz etmektedir.
Hava faktörü, yani savaş için uygun mevsimin seçimi hem orduyu oluşturan askerler hem de askeri destekleyen halkla ilgilenir. Buradaki ana konu halkın üretim gücünün doğru kullanımının sağlanmasıdır. Bu da savaş için doğru mevsimin seçilerek hem üretimin hem de savaş alanında ilerleyen ordunun mevsim faktörlerinden en az zararla çıkmasını sağlamaya verilen önemi gösterir.
Arazi Faktörü’ne gelince savaş esnasında geçilmesi gereken arazinin uzunluğu, arazideki engebeler, boyutlar ve güvenlik gibi faktörler mutlaka önceden öngörülerek, planlanmalıdır. Burada, yöreyi iyi tanıyan kılavuzların kullanımı en önemli unsur olarak ortaya çıkmaktadır. I Ching’de de “Avın kılavuzsuz takibi çalılıklarda bi ter,”denilerek bu husus bir kere daha vurgulanmıştır.
Askeri Liderlik hakkındaki Savaş Sanatı kriterleri yine hem geleneksel Taoizm hem de Konfüçyanizm’ce de kabul gören ana değerlerdendir. Bu kriterler, zeka, güvenilir olma, insana önem verme, cesaret ve kararlılıktır. Budist bilgelere göre, “zekasız insancıllık, sahip olunan tarlanın sürülmemesine benzer. Cesaretsiz zeka, filizlerin ekili olduğu arazideki yabani otların temizlenmemesidir. İnsanı ihmal eden cesaret ise olgunlaşmış ürünü biçmesini bilmemektir.”
Diğer iki değer olan güvenilir olmak ve kararlılık bir lidere emrindekilerin sadakatini ve itaatini kazandıran olgulardır.
Sözkonusu kriterlerden beşincisi olan disiplin, örgütsel dayanışma ile verimlilik konuları ile ilgilenir. Disiplin faktörü, kullandığı ana mekanizma olan ceza ve ödül sistemi ile, askeri liderlerde mutlaka aranılan temel niteliklerden güvenilirlik ve kararlılık ilkeleri ile doğrudan bağlantılıdır. Savaşçılar tarafından adil ve dengeli olarak kabul edilerek benimsenecek bir ödül ve ceza sisteminin kurulmasına büyük önem verilir.
“Askeri harekat aldatmacayı içerir. Gücünüz varken kendinizi güçsüz gösterin. Etkiliyken etkisiz durun.” Tao-te Ching’de de yazıldığı gibi, “En büyük ustalık zayıf ve beceriksiz gözükmektedir. “Savaşta maksimum verimliliğin ve zaferin yegane ilacı olan sürpriz faktörü karşı taraf hakkında tam bilgiye sahip olurken bilinmez olmaya bağlıdır; bu nedenle sır tutma ve düşmanı yanlış yönlendirme becerileri ana sanatlardandır.
Genel olarak dişe-diş savaş akıllı savaşçı için ancak son çaredir. Sun Tzu’ya göre akıllı savaşçı her durum için hazırlıklı olmalı, ancak gerçekten zorunlu olmadıkça güçlü ve zorlu bir düşmanla karşı karşıya gelmekten kaçınmalıdır. Sun Tzu, düşmana doğrudan saldırarak üstün gelmeye çalışmaktan çok, geri çekilme yöntemleriyle düşmanın kanatları arasındaki dengeyi bozmaya, düşmanın maneviyatı ile oynayarak düşmanın öfkesini, kızgınlığını kendisine karşı kullanmaya önem verir.
Savaş Sanatı’nın ikinci bölümü genel olarak savaşın ülke ve halk üzerindeki etkilerine ayrılmıştır. Bu bölümdeki ana tema savaş esnasında süratin ve etkinliğin en önemli silah olduğu prensibidir. Özellikle uzak ülkelerdeki savaşların uzun sürmesinin ülke kaynakları üzerindeki olumsuz etkisi vurgulanarak bu tür uzun savaşlardan kaçınılması dersi öğretilir. Kaynakların, enerjinin tutumlu kullanılmasına büyük önem verilmiştir. Savaşın ülke ve halkın üzerindeki maliyetini azaltmak amacıyla Sun Tzu özkaynak kullanımı yerine daha çok akın edilen ülke kaynaklarının Kullanılmasını, ele geçirilecek düşman esirlerinden maksimum oranda yararlanılmasını salık verir.
Üçüncü bölümde, konu savaşta strateji’dir. Burada da en büyük önem yine tasarrufa verilmiştir. Ana amaç, düşmana doğrudan doğruya saldırarak düşmanı yok etmeye çalışmak yerine düşmanı ve düşman kaynaklarını savaş aldatmacaları kullanarak olabildiğince az zayiatla ele geçirerek, düşman kaynaklarından maksimum yararın sağlanmasıdır. Burada hedef özkaynakların tasarrufunda olduğu gibi düşman kaynaklarının da olabildiğince zarar görmeden ele geçirilmesi prensibidir. Bu konuda Sun Tzu Usta bizlere ünlü doktrini, “En iyi zafer savaşmadan kazanılan zaferdir.”deyişini öğretir
Sun Tzu bu bölümde bizlere taktikler de gösterir. İlk olarak, ana amaç savaşmadan kazanmak olduğu için Sun Tzu, en iyi yöntemin düşmanın planlarını baştan bozmak olduğunu, bu yapılamazsa düşmanı izole ederek zorda bırakmak gerektiğini öğretir. Usta bu konuda da zaman faktörünün önemine dikkat çeker,ancak süratin mutlaka acelecilikten ayrılması gerektiğinin ve hazırlıkların hakkı verilerek yapılması gerektiğinin de altını çizer. Kazanılacak zaferin kesin zafer olması gerektiğini vurgulayarak ancak bu durumda işgal kuvveti kullanma gibi bir masraf kapısından uzakta kalınabileceğini söyler.
Bölüm düşmanın gücü ile orantılı harekat stratejileri ile devam eder. Temel prensip yine aynıdır: Güçlü düşmanla doğrudan savaştan olabildiğince uzak dur. Bu konuda I Ching’de de benzer şekilde,”Üstesinden gelinemeyecek koşullara direnmek kötü kader getirir.” denilmiştir. Aynı meyanda, strateji her ne kadar büyük oranda haber almaya bağlıysa da, savaş alanında karşılaşılabilecek değişik konumlara karşı uyum göstermek gerekir. Yine I Ching’de bu hususun önemi,”geçilmezle karşılaştığında değiş, sen değiştiğinde geçilmez geçilir olur.” deyişiyle belirtilmiştir.
Sun Tzu Usta, usta savaşçının ancak zaferi kesin olarak kazanacağını gördüğünde savaşacağı, düşüncesinden sonra bize zaferi garanti edecek beş yöntemden söz eder.Sun Tzu’ya göre zaferi kazanacak savaşçı ne zaman savaşacağını, ne zaman savaştan kaçınacağını bilen savaşçıdır.Usta komutan ne zaman az, ne zaman büyük kuvvetle saldıracağını bilir, emrindeki asker ve subaylar fikir birliğine sahiptir, beklenmedik koşullara hazırdır, komutanları siyasal otoritenin güdümünde değildir.
Bu son husus oldukça hassastır. Askeri liderliğe çok büyük ahlaki ve entellektüel sorumluluk yükler. Savaşlar hemen hemen hiçbir zaman askerler tarafından başlatılmaz, savaşı başlatan genellikle sivil hükümetlerdir. Sun Tzu işte böyle bir durumda elindeki askeri güçleri tanımayan, değerlendiremeyen bir siyasal yönetimin askeri yönetime müdahale etmesinin, “askeri dengeleri bozarak zafere engel olduğu,”gerçeğini anlatır.
Bu konuda da ana mesele bilgidedir. Sivil yönetimin savaş alanındaki orduya müdahale etmemesi gerektiği düşüncesi zafere giden yoldaki en önemli silah olarak kabul edilen, elde edilecek bilginin en kısa zaman biriminde değerlendirilmesi gerekliliğinden kaynaklanır. Hangi tarafın kazanacağını belirleyen bu beş yöntemi değerlendiren Sun Tzu bizlere, “Kendinizi ve karşınızdakini iyi tanıyorsanız sizin için tehlike yoktur, kendinizi iyi bilmenize rağmen karşınızdakini yeterince tanımıyorsanız yine de kazanma şansınız vardır, ancak ne kendinizi ne de karşınızdaki bilmiyorsanız o zaman her savaşta tehlike ile karşı karşıyasınız demektir.”der.
Savaş Sanatı’nın dördüncü bölümü savaş stratejisinin en önemli unsurlarından biri olan taktik konusuna ayrılmıştır. Yine Taoist bir yaklaşımla Sun Tzu burada zaferin anahtarının değişik koşullara uyumda ve anlaşılmaz olmakta olduğunu öğretir Sun Tzu yorumcularından Du Mu bu hususu, “şekilsiz bir varlık anlaşılamaz, oysa belirli bir konumda olanı anlamak kolaydır. Anlaşılamayan kazanırken, anlaşılır olan kaybedecektir.” sözleriyle belirtir.
Anlaşılmaz olmayı pasif kalmaktan ayırmak gerekir. Anlaşılmazlık geri çekilmek ya da saklanmak değildir. Burada önemli olan başkalarının göremediklerini görmek, düşmana kendini göstermemeyi becermektir. Burada yöntem yine aldatmacalardadır. Fırsatları düşmandan önce görerek, hızlı hareket etmek, özellikle bilinir düşmana karşı büyük avantaj doğurur.
Bu düşünceyi takiben Sun Tzu, kesin zaferin yolunun ne zaman hareket edileceği ya da hareketsiz kalınacağının iyi bilinmesinde olduğunu bir daha vurgular. “Kendinizi yenilmez yapın,” der,”Ve düşmanınıza yalnızca zayıf olduğu anda yüklenin. Unutmayın ki, iyi savaşçılar yenilmelerinin olanaksız olduğu yerlerde konuşlanırlar.”
Enerji’den kastedilen savaş alanında Güç, ya da Moment’in kullanımıdır. Burada vurgulanan Moment, hareket halindeki ordunun dinamizmini simgelemektedir. Sun Tzu, bize örgütlenme becerisi ile koordinasyonun öneminin yanı sıra geleneksel savaş yöntemlerinin ve gerilla savaşının bir arada kullanımından bahseder. Savaşta manevra değişikliği ve sürprizin altını çizerek sonsuz sayıda taktik değişikliğin kullanılması gerektiğini, düşmanın psikolojik koşullarını etkileyerek düşmanı kolayca vurulabileceği konuma getirmenin yararlarını öne çıkarır.
Sun Tzu’nun “Enerji” konusundaki öğretilerinin ana teması örgüt içi dayanışma ve birlikteliktir. Bu sayede bireysel yeteneklere bağlı olma zorunluluğu yerine örgütün yani ordunun tümünün oluşturacağı “Güç”ün momenti öne çıkacaktır. “İyi komutanlar savaş alanında bireylerden değil ordunun momentinden sonuç ararlar.”
Tzu’nun birlikten kaynaklanan güce ve bu gücün iç çekişmeleri sona erdirerek birliktelik sağlamasına verdiği bu özel önem kendisini ve eserini bugün dövüş sanatı tüm dünyaca bilinen Japonların eski çağlardaki tarihi bireysel savaşçıları olan Samuray’lardan ayıran en büyük özelliktir.
Kitabın altıncı bölümü,”Boşluk ve Doluluk” kavramlarını öne çıkaran Gücün Kullanımı konusuna ayrılmıştır. Bu kavramlar yüzyıllardır Taoist savaş yönteminin temellerini oluşturmaktadır. Ana fikir düşmanın enerjisini tüketirken kendi enerjini koruma becerisidir. Bu beceri bize, düşmanın zayıf düştüğü anda saldırma kapasitesi vererek bizi yenilmez yapar. Bu taktiklerin en basitlerinden biri bugün yalnız savaşta değil bugünün hem sosyal hem de iş manevralarında yaygın olarak kullanılmaktadır. “İyi savaşçılar düşmanının ayağına gitmezler, düşmanın kendi ayaklarına gelmesini sağlarlar.”
“Bir ordunun yapısının kuruluşundaki mükemmellik ordunun yapısız olması ile tamamlanır. O zaman kimse karşınıza bir strateji ile çıkamaz.” Sun Tzu ayrıca düşmanlarımızın kendi güçlerini belirli bir yapıya getirmesine düşmanı teşvik etmemizi , düşman güçlerinin yapısını ve düşman reaksiyonlarını belirli aralarla sürekli test etmemizi, ancak kendi güçlerimizin gerçek durumunu düşmandan saklamamızı öğütler.
Sun Tzu Usta başarılı bir orduyu akan suya benzetir, bilindiği gibi suyun da belirli bir şekli olmamasına karşın Tao-te Ching’de de belirtildiği üzere su, zayıf sanılan yapısının tam tersine karşısına çıkan her engeli aşmasını, aşındırmasını, yıpratmasını bilir. Sun Tzu’nun şu sözlerine kulak verelim:” Askeri bir birliğin belli bir kalıbı olamaz. Suyun da belli bir kalıbı yoktur. Zaferi kazanma yeteneği düşmana göre değişim göstermek ve koşullara adaptasyondan geçer. Buna deha denir.”
Savaş Sanatı’nın yedinci bölümü silahlı çatışma ile ilgili olup ordunun savaş alanındaki düzeni ile savaş manevraları hakkında Sun Tzu’nun görüşlerini özetler. Haberalma ve ön hazırlığın önemini anlatarak konuya giren Sun Tzu, “Hesabını yaptıktan sonra harekete geç. Uzağı ve yakını ilk gören kazanır; silahlı savaşın kuralı budur.” der. Aynı konu hakkında I Ching’e baktığımızda da benzer şekilde,”Hazır ol. O zaman şans yanındadır.” der.
Her zamanki karakteristik özelliği olan minimalist / temelci görüşünü Sun Tzu şu sözlerle bir kere daha tekrarlar: “Düşmanın enerjisini tüketin, düşman komutanlarının yüreğini kopartın.” Doluluk ve boşluk prensiplerinden maksimum yararlanma yöntemini de, “İstekli düşmandan uzakta dur; sendeleyen ve kaçana saldır,” sözleriyle vurgular. Esrarengiz kalma becerisine sahip olacak savaşçı için Doluluk ve Boşluk prensibine yönelik dört ustalığın varlığını anlatır: Enerji Ustalığı, Yürek Ustalığı, Güç Ustalığı ve Uyumluluk Ustalığı.
Savaş Sanatı’nın sekizinci bölümü savaş ustalığının köşe taşlarından biri olan Taktik Değiştirme ya da Uyumluluk konusuna ayrılmıştır. Sun Tzu Usta bu konuda, “komutanlar karşılarına çıkan koşullara uyum sağlayarak avantaj yaratma yeteneğine sahip değillerse, bulundukları arazinin yapısını ezbere bilseler bile bundan yararlanamayacaklardır.” demektedir. Bu hususta I Ching’de, “anlayışının çok ötesine çabala, bu uğurdaki çaban seni felakete götürecektir.” diyerek komutanların içinde bulundukları koşullara uyum sağlamak yerine kendi önyargılarının peşine düşmelerinin kendilerine felaketten başka kader getirmeyeceğini ifade etmektedir.
Taktik değiştirme konusu doğal olarak Savaş Sanatı’nın bir diğer önemli niteliği olan hazır olmaya bağlıdır. Sun Tzu Usta bu konuyu, “askeri operasyonlarda kural, düşmanın üzerimize gelmeyeceğini ummaktan çok, gelen düşmanı karşılamaya hazırlıklı olmak; düşmanın saldırmayacağını düşünmekten çok, düşmanın saldıramayacağı konumda bulunmaktır.” Tao’cu I Ching’de de bu konu ile ilgili olarak, “yapınızı sağlamlaştırmadan üzerinize aşırı saldırı alacak olursanız, gücünüzü tüketirsiniz.” diyerek karşı miza çıkacak düşmanla karşılaşmaya sürekli olarak hazır olmanın önemi belirtilmektedir.
Savaş Sanatı’na göre hazır olmak yalnızca malzeme hazırlığı anlamında sınırlı kalmaz. Zihinsel hazırlığı olmayan fiziksel güç, zaferi garanti etmek için yeterli olamaz. Sun Tzu bu konuda da zafere yönelik liderin psikolojik boyutlarına bakarken beş tehlikeye dikkat çeker.Bunlar, ölüm için aşırı istekli olmak, yaşamak için aşırı istekli olmak, aşırı öfke, aşırı sofuluk, aşırı duygusallıktır.Bu aşırılıkların her birisi, kendi başına akıllı bir düşman tarafından kullanabilecek zaaflar haline gelebilir.
Dokuzuncu bölüm orduların ilerlemesi üzerine yazılmıştır. Sun Tzu Usta bu konuda da savaş sanatının üç açısı üzerinde durmuştur Bunlar, fiziksel, sosyal ve psikolojik açılardır. Fiziksel açıdan ilk olarak üzerinde konuşlanılacak arazinin belirgin özel noktalarına dikkat çekerek, özellikle arazideki yüksek noktaların, nehir yukarı pozisyonların, tepelerin güneşli yamaçların, doğal kaynakların bol olduğu yörelerin önemini vurgular.
Her ne kadar Sun Tzu hiçbir zaman maddi gücün ya da sayısal üstünlüğün inkar edicisi konumunda bulunmamışsa da, sosyal ve psikolojik faktör ve etkilerin fiziksel gücün karşısında başarılı olabileceğinin de üzerinde önemle durur. “Askeri konularda sayısal üstünlük her zaman yararlı olmayabilir, önemli olan aşırı saldırganlıktan arınarak, gücünü konsantre etmek, düşmanın gücünü tam kestirerek, halkı yanına çekmeyi başarmaktır.” Grup çalışmasını destekleyen bir başka Savaş Sanatı deyişi de şöyle yazılmıştır: “Stratejisi olmadan düşmanını hafife alan bireysel savaşçı düşmana esir düşmekten kendini Kurtaramaz.”
“Askerini eğitmeden düşman üstüne gönderen komutan onları perişan eden komutandır.”der. Sun Tzu da, “Emrindekileri kültüre yönlendir, savaş sanatı ile birleştir; bu sana zafer getirecektir.” diyerek eğitim ve kültürün zafer üzerindeki önemine dikkat çekmektedir.
“Askerlerine kendi çocukların gibi bak, o zaman senin uğruna ölüme seve seve atılacaklardır.” der. Sun Tzu bu arada askerlere sevgide aşırıya kaçılmaması gerektiğini, aksi taktirde askerlerin kolayca haşarı çocuklara dönüşebileceğini de uyarmadan edemez.
Sun Tzu: “Kendini ve düşmanını iyi tanıyorsan zafer senin için asla tehlikede değildir. Gökyüzü ile yeryüzünü iyi biliyorsan senin için zafer asla tükenmez.” diyerek çevre koşullarını ve düşmanını iyi bilmenin zafere giden yolu açtığını ya da zafere giden yolun haber almadan geçtiğini bizlere anlatır. Aynı konuda I Ching’de de, “Başlangıçta iyi hazırlan ki sonunda başına dert gelmesin.” denilmektedir.
“Hiçbir hükümet kızgınlık içinde ordusunu sevk etmemeli, askeri liderler gazap içinde savaş kışkırtmacılığı yapmamalı.”diyerek savaş ve sonuçlarının son derecede dikkate alınması gerektiğini olanca açıklığı ile vurgulamıştır “Yalnız, sonunda sana yararı olacağını görüyorsan harekete geç, aksi taktirde hareketten vazgeç. Öfke neşeye, gazap sevince dönüşebilir, ancak yok olmuş bir ülke varlığına bir daha asla kavuşamaz, ölüler yeniden canlanamaz.”
Askeri hareketler bir ülke için sonu olmayan tüketim kaynakları olup, bir günlük zafer için yıllarca mücadele edilir. Bu nedenle ödül vermekten kaçınarak, düşmanın durumunu öğrenmemizi sağlayacak bilgileri edinmekteki başarısızlık tümüyle insanlık dışıdır.”
Sun Tzu, casusları ya da gizli ajanları beş kategoriye ayırır. Operasyonların gerçekleşeceği bölgedeki insanlar arasından tutulacak casuslara “Mahalli Casus” adını verir. Düşman içindeki muhalif görevliler arasından görevlendirilen casuslara “İç Casus”; yakalanan düşman casuslarının iki taraflı çalıştırılmaları yöntemi ile yaratılan casuslara ise “Devşirme Casus” denilir. Gerçek olmayan bilgileri düşmana sızdırmak amacıyla gönderilen casuslara da “Ölü Casus” adını vermiştir. “Yaşayan Casus” adı ise edindiği bilgilerle gelip geri dönen casuslara verilen isimdir.
“Casuslar, akılcılık ve bilgi olmaksızın, insanlık ve adalet gösterilmeksizin kullanılamaz; casuslardan gerçek bilgi kurnazlık olmaksızın alınamaz.” diye açıklar ve, “yalnızca casusluğu çok iyi kullanma hünerini gösteren parlak bir hükümdar ya da akıllı bir komutan zaferden emin olabilir”
Savaşan Eyaletler döneminin bir çeşit grafik anlatımı bulunmakta ve bizlere o dönemi yansıtmaktadır.
Gaspçılar kendilerini lord ya da kral ilan ettiler; düzenbazlar ya da komplocular kendilerini süper güç yapacak ordular kurdular. Her birisi diğerinin yaptığını artırarak taklit edip sonsuz bir yarışa giriştiler. Sonunda birbirlerini tuzaklara düşürerek kanlı meydanlarda yok ettiler; yıllar boyu süren sert çatışmalar sonucunda büyük eyaletler için çarpışıp küçük eyaletleri ellerine geçirdiler. Bu kan davası süresince babalar ile oğulları bile birbirlerine karşı çıktılar, kardeşler birbirine güvenmezken karılar, kocalar birbirlerinden ayrı düştüler. Kimse için güvencenin kalmadığı bir odam oluştu. Değerler odadan yok oldu. Yıllar geçtikçe bu durum her geçen gün daha kötüleşti,. odada birbirleriyle durmaksızın savaşan yedi büyük ,beş küçük eyalet kaldı. Bunun tek nedeni bu eyaletlerin sınırsız açgözlülüğü ve öne çıkma konusundaki olağanüstü hırslarıydı.
O zamanlarda pek az kimse Konfüçyüs ile Mencius’un barışsever insancıllığını uygulamaya çalışmıştır. Bunun nedeni araştırıldığında, bir teze göre Konfüçyüs’ün teorilerinin uygulanmamasının nedeni bu konudaki uygulamacıların beceriksizliği olmuştur. Bir diğer teze göre ise Konfüçyüs’ün politikalarının uygulanmamış olmasının nedeni yöneticilerin gerçek anlamıyla insancıl ve adaletli olmayı istememiş olmalarıdır.
Hindistan’a, Budistler yanmış yörelerde gömülmemiş yanık bedenleri ziyaret etmeye büyük özen gösteriyorlardı. Bunu yapmalarının nedeni, içlerindeki açgözlülük ve sahiplenme duygularını ürkütmekten ziyade düşüncelerini insanlık idealine ve örnek toplum modeline yöneltmek idi.
Aynı şekilde, Sun Tzu Usta da okurlarını savaşın yaralarını anlamaya davet eder. Bunu yaparken de savaşın en baş safhalarından olan ihanet ve yabancılaşma duygularından başlayarak, savaşın sonundaki saldırı ve kuşatma gibi, özünde insan ve doğal kaynakların yamyamlığı olarak nitelendirilebilecek savaş sonuçlarına kadar tüm olumsuzlukları gözler önüne serer. Bunu kullanırken de okurlarının dikkatini, insancıl ve toplumsal değerlerin tam değeri ile anlaşılmasına çekmeye çalışır.
Taoist felsefede ikilem hemen her zaman standart bir öğreti aracı olarak kullanılmıştır. Savaş Sanatı’nın da ikilemi kitabın özünde savaş aleyhtarı olmasındadır. Savaş Sanatı savaşa karşı savaşını kendi prensipleri çerçevesinde gerçekleştirir. Düşman hatlarının gerisine sarkar, düşmanın sırlarını ortaya çıkartır, düşman askerlerinin yürekleriyle, duygularıyla oynar.
B- SAVAŞ SANATI
Bölüm I PLANLAMA
3. Savaş Sanatı, savaş koşullarının değerlendirilmesinde mutlaka göz önüne alınması zorunlu beş önemli faktörün etkisi altındadır.
4. Bu faktörler:
(a) Uyum (Ahlak) Faktörü,
(b) Hava Faktörü,
(c) Arazi Faktörü,
(d) Liderlik Faktörü,
(e) Disiplin Faktörü’ dür.
5. Uyum faktörü ahlakı simgeler. Savaşçıların komutanları ile uyum içinde olmalarının nedenidir. Astların yaşamlarını hiçe sayarak, tehlikelere aldırmadan komutanlarını takip etmelerini sağlar.
6. Hava Faktörü gece ile gündüz, soğuk ile sıcak, zaman ile mevsim zorluklarını öne çıkartır.
7. Arazi Faktörü, alınması gereken kısa ya da uzun mesafeleri, tehlike ile güvenlik, açık arazi ile vadi, boğazlar ve dar geçitleri, ölüm ya da yaşam şanslarını etkiler.
8. Liderlik Faktörü zekanın, insancıllığın, güvenin, cesaretin, düzenin simgesidir.
9. Disiplin Faktöründen anlaşılan ordunun tüm birimleriyle ahenk içinde ilerlemesi, subayların arasındaki rütbe paylaşımı, ordu için gerekli lojistik desteği sağlayacak yolların bakımı ile ordu harcamalarının kontrolüdür.
10. Bu sayılan beş faktörü bilerek kullanan her komutan başarılı olacak, asla kaybetmeyecektir. Bilmeyense zafere ulaşamayacaktır.
11. Bu nedenle, savaş alanında yapacağınız stratejik ve taktik kararlarda beş faktör çerçevesinde aşağıdaki sorulara benzer soruları kendinize sormalısınız.
12. Sorular:
(a) Hangi komutan “Ahlak Faktörüne” sahip?
(b) Hangi komutan daha yetenekli?
(c) Hangi komutan Hava ve Arazi Faktörlerinin avantajlarını kullanabiliyor?
(d) Hangi taraf daha disiplinli?
(e) Hangi ordu daha güçlü?
(f) Hangi tarafın subay ve askerleri daha eğitimli?
(g) Hangi orduda ceza-ödül kavramı daha düzenli, daha adil?
15. Önerilerimden faydalanırken, kurallara uysun uymasın karşınıza çıkacak, size yardımı olabilecek hiçbir fırsatı da kesinlikle kaçırmayın.
16. Koşullar ne kadar lehinize de olsa yeni durumlara göre planlarınızda zaman, zaman değişiklikler yapmakta fayda olacağını sakın unutmayın.
18. Savaş için en güçlü olduğunuzda, kendinizi güçsüz göstermeli; kuvvetlerinizi harekete geçirirken, hareket sizmiş gibi durmalı; düşmana yaklaştığınızda, uzakta olduğunuz izlenimi vermeli; uzakta olduğunuzda ise düşmanın burnunun dibinde olduğunuza düşmanı inandırmalısınız.
19. Düşmanı yanıltacak yemler kullanın. Düzeninizi, kontrolünüzü yitirmiş gibi yapıp, düşmanı kandırın, vurun.
20. Düşmanın her cenahı güvenli ise kendinizi düşman saldırısına hazırlayın. Sizden güçlü ise, uzakta durun.
21. Düşman sinirli yapıda ise daha çok sinirlendirmeye çalışın. Kendinizi zayıf gösterip düşmanın sizi küçük görmesini sağlayın.
22. Dinlenmek istediğinde rahatsız edin. Güçleri birleşik durumdaysa bölmeye, ayırmaya çalışın.
23. Hazır olmadığı anda saldırın, hiç ummadığı yerlerde karşısına çıkın.
24. Zafere yönelik taktik uygulamalarınızın düşman tarafından önceden anlaşılamaması için gerekli gizlilik tedbirlerini alın.
25. Zaferi kazanan komutan savaş öncesi en çok hesaplamayı yapandır. Savaşı yitiren komutan ise savaş öncesi mutlaka yeterince plan yapmamıştır. Bu nedenle savaşa girmeden önce mutlaka zafer hesabı yapın. Ancak, bu arada her ihtimale karşı, yenilgi hesabını ve stratejisini yapmayı da unutmayın. Plan yapmaya verdiğiniz önem zafer ya da yenilginin belirleyici faktörü olacaktır.
Bölüm II SAVAŞIN MALİYETİ
2. Savaş başladığında, zafer gecikecek olursa, savaşçılarınızın silahları körleşmeye, savaşma şevkleri kırılmaya başlar. Özellikle bir ana hedefi kuşattığınızda, gücünüzün hızla azalmaya başladığını görürsünüz.
3. Hele bir de, ülkenizin sefer imkanları kısıtlı ise, devletin zaferle sağlayabileceği olanaklar çekilen sıkıntıya değmeyecektir.
4. Silahlarınız yetersiz kalıp, şevkiniz kırılıp, gücünüz tükenip, hazineniz eridiğinde daha önce yanınızda bulunan diğer komutanların sizin yaptığınız aşırılıklardan yararlanmaya çalışmak için harekete geçtiklerini göreceksiniz. Bu durumda, ne kadar akıllı olursa olsun hiç bir kimse böyle bir durumun yaratacağı sonuçları engelleyemez.
5. Bu nedenle, savaşta acelecilik aptallıkla eş anlamlı olmasına rağmen, akıl ile zaman yitirmenin de yan yana gelebileceğini kimse söyleyemez.
6. Uzatmalı savaştan kazançla çıkmış bir ülke görülmemiştir.
8. Deneyimli, akıllı komutan mevcut olanaklarına göre planlamasını yapar. Savaşa girince takviye gelmesine umut bağlamaz.
10. Devlet maliyesinin zayıflığı, ordunun vatanından uzak düşman arazisinde savaşması, daha çok lojistik destek ihtiyacını gerektirir. Uzaktan yardımla yaşamak zorunda kalan ordunun halkı fakirleşir.
11 . öte yandan ordunun yakında olması fiyatları yükseltir. Yüksek fiyatlar da halkın yaşam seviyesini düşürür.
akıllı bir komutan giderlerini düşmana yıkmaya çalışır. Düşmandan alınacak bir araba malzeme kendi ülkesinden çıkacak yirmi araba malzemeye; düşmandan el konacak bir çuval hayvan yemi kendi ülkesinden getirilecek yirmi çuvala eşittir.
15. Düşmanı yok etmek istiyorsak askerimizi kızıştırmamız gerekir. Bu da alınacak ganimetlerin asker arasında paylaştırılması ile yapılabilir.
16. Bu amaçla, savaş esnasında on ya da daha çok savaş arabası ele geçirildiğinde savaş arabalarını ilk arabayı ele geçirene verin. Arabalardaki düşman bayraklarını kendinizinkiyle değiştirin, ele geçen savaş arabalarını kendi arabalarınızın safına katıp savaşa devam edin. Ele geçen esirlere ise iyi davranın.