Granada’daki El Hamra Sarayı, dünya mirasına Müslümanların eşi benzeri görülmemiş bir hediyesi.
1001 gece masallarındaki rüya sarayların gerçek alemdeki izdüşümü sayılabilecek olan Elhamra’nın doğal çevreye uyumu, girift yapısı, farklı süslemeleri ve yaşanan mekân ile su ve yeşili belli bir ahenk içinde buluşturabilmesi, kazandığı şöhretin hiç de haksız olmadığını gösterir. Paris’teki Institut du monde arabe (Arap Dünyası Enstitüsü) eski Başkanı Edgar Pisani sarayın, İslam medeniyetinin insanlığı ulaştırabileceği en yüksek noktalardan biri olduğunu söyledikten sonra Elhamra’yı şöyle anlatır:
Endülüs İslam sanatını, Müslüman İspanya tarihinden ayrı düşünmek imkânsızdır… Elhamra inşa edilirken hiçbir şey tesadüfe bırakılmamış, her detay itina ile hesaplanmıştır. Kavislerin bölünüşünde, tek ve çift sütunların hoşa geden bir tarzda yerleştirilmelerinde, kapı ve pencere yerlerinin tespitinde bunu anlamak mümkündür. İşte bu sayede harikulâde perspektifler ortaya çıkmış, avlular ile açık salonlar arasında güneş ışığı, suların akışı ve gölgelerin oyunu buluşturularak, dış alemle inanılmaz bir uyum ve zarafet sağlanmıştır. Bu, sanki el değince kırılıp dökülecek hissi veren yüksek bir zarafettir. Elhamra’yı gerçekten anlamak için, sarayın içindeki pek çok kitabeyi anlayarak okumak gerekir. Kur’an’dan alınan ayetlerin ve İbn-i Zamrak’la diğer Müslüman şairlerin mısralarının kazınmış olduğu bu kitabeler bazı duvarları tamamen kaplamakta, kemerler, kapı çerçeveleri ve sütun tekneleri boyunca uzayıp gitmektedir. Öyle ki, bu yazıları süsleme motiflerinden ayırmak neredeyse imkânsız haldedir.
Girift bir yapıya sahip olan Elhamra Sarayı, birbiriyle bağlantılı sayısız odalar ve salonlar, bu mekânların arasında yer alan avlular, ferahlatıcı yeşil alanlar, fıskiyeli havuzlar, akar çeşmeler ve bahçelerden ibarettir. Ama tüm bu mekânlar belli bir ahenk içinde dizilmiş, rahatsız edici olmayan geçişlerle birbirine bağlanmış bir düzene sahiptir. Bu düzen, Yahya Kemal Beyatlı’nın İspanya’daki elçilik görevi sırasında (1929) kaleme aldığı satırlarda şöyle özetlenir:
… Elhamra’ya basit bir dış kapıdan giriliyor. Girerken hârikulâde bir mekân içine girileceğinin farkına bile varılmıyor. Girdikten sonra bir alemden başka bir aleme geçmiş, sanki bir rüyanın ortasına düşmüş gibi gözlerimi kapadım ve açtım, öylesine bir hayret içindeydim. Bu şaşkınlık daireden daireye geçtikçe arttı. Nazar değmemiş bir beyazlık içinde, sülüs bir yazı sarmaşığı gülümseyen bir güzellikle bütün duvarları sarmış; nakışın ve oymanın hudutsuz oyunları, tavanların derinliklerine kadar her tarafı örtmüş, ama her taraf yine de bembeyaz görünüyor.
Saraydaki hüsn-ü hat oyması
Saray içindeki tüm oda ve salonları çepeçevre dolaşan bir sözcük, dünyanın bu en nazenin, ortaçağın en ünlü, Endülüs’teki 780 yıllık İslam hakimiyetinin de en önemli sarayı sayılan Elhamra’nın sırrını adeta özetleyen Arapça bir cümledir. Tüm Elhamra’ ya damgasını vuran bu tılsımlı sözcük, ” Allah’tan başka galip yoktur” anlamını taşır. Bu bakımdan Elhamra, Allah’ın tek galip olduğunu tüm dünyaya haykıran bir saraydır ve dünyanın hiçbir yerinde Allah adını bu kadar çok zikreden sütun, kemer, kubbe, tavan, kapı ve duvara sahip başka bir saray bulmak mümkün değildir.
Elhamra sarayının temelleri 1232 yılında, Endülüs Emevilerinin devamı olan Güney İspanya’da, Beni Ahmer Sultanlığı devletini kuran Nasri hanedanı I. Muhammed bin Yusuf zamanında atılmıştır. Sabika tepesinden Granada şehrine hükmeden Elhamra Sarayı, Darro ve Ganil ırmaklarına bakan sarp bir tepenin üzerindeki bir düzlükte kurulmuştur. Saray, aynı sülaleden gelen çeşitli hükümdarlar’ın III. Ebu Abdullah Muhammed, I. Ebul Haccac Yusuf, V. Muhammed dönemlerinde yapılan ilavelerle genişletilerek 142.000 m² alanı kaplamıştır. Bu tepeye Kal’âtül Al-Hamra (el-Hamra) ismini ilk olarak Sevvar b.Hamdun el Kaysi adındaki bir Arap komutan tarafından (888–912) yıllarında yazdığı biyografide kullanmıştır. Bu tepeyi Kala’ât al-Hamrâ’ üzerinde bulunduğu ve kendisiyle inşa edildiği toprağın rengini taşıması itibariyle “Kızıl Kuleler” olarak nitelendirmiştir.
IX yy.da Sevvar b.Hamdûn el Kaysi tarafından Medînet’ül-hamra adını taşıyan ve kaynaklarda “Ma’kılü’l-hamrâ, el-Kal’atü’l hamra, Hısnü’l-hamrâ” isimleriyle de geçen bir kale inşa ettirdiği belirtilmektedir. Elhamra sarayı adını Arapça Kırmızı “Kızıl” anlamına gelen Elhamra sıfatıyla tanımlanması, inşaattında kullanılan kil harcının kızıla çalan renginden ve güneşin batışı esnasında üzerine düşen kızıl ışınların saray duvarlarına yansımasından dolayı bu ismi almıştır. Elhamra sarayı kuzey ve güney yakasında sulak vadiler bulunan ve doğusundaki Sierra Nevada eteklerindeki tepeciklerce korunan sarp bir yamaç üzerinde duran büyük bir kale görünümünü almıştır. XI. yüzyılın ortalarına kadar terkedilmiş bir vaziyette bulunan Elhamra Kalesi 1052-1056 yılları arasında, Ziri Emiri Badis b. Habbus’un yahudi veziri Samuel b. Nağrile (Nagrello) tarafından tepenin eteğindeki yahudi mahallesini de içine alacak şekilde genişletildi ve yıkık yerleri tamir ettirildi; onarımlar daha sonra Emir Seyfüddevle Abdullah döneminde de (1073-1090) sürdürüldü.
XII. yüzyıl İslam ve hristiyan kaynaklarında Endülüslü liderlerin Murabıtlar ve Muvahhidler’e karşı yürüttükleri mücadelelerden bahsedilirken bu ilk Elhamra Kalesi’nin El-Kasaba-tü’l-Hamra adıyla anıldığı görülmektedir. Elhamra adı Gırnata ve civarında Nasriler Devleti’nin kurulmasıyla 1232 daha öne çıkmıştır. Bu devletin temelini atan Galib Biltah Muhammed b. Yusuf, 1238 yılında idare merkezi olarak seçtiği Gırnata’ya girdiğinde geçici olarak (El-Kasa batü’l-kadime)’ye yerleşti ve Elhamra Kalesi’nin bulunduğu yerde, ölçüleri eskisine göre daha büyük ve istihkâm şekli bakımından daha farklı yeni bir kasabanın yani bugünkü Elhamra’nın kurulması talimatını verdi. Elhamra, İslam sanatının Batıdaki şaheseridir.Sanat târihi bakımından kıymeti ölçülemeyecek kadar büyüktür. Kerpiçten duvarları, ahşapla ve kalıplardan dondurulmuş maddeler ile inşa edilen kemerleri, kubbeleri, direk tabanları, pervazları, saçakları, tavanları ile zengin inceliklerle dolu İslam sanat eserlerinin eşsiz bir teknik nümunesidir. Elhamra sarayı önceden tespit edilmiş bir plana göre yapılmamış, çeşitli ihtiyaçlar, emirlerin şahsi zevkleri vb. hususlar sarayın değişik biçimde gelişmesine sebep olmuştur.
Elhamra ilk olarak askeri bir alan olarak tasarlandıysada zamanla emirlerin yaptırdığı yapılarla muhteşem bir saraya dönüştü. Sarayın çatı, kubbe ve kemerleri ahşaptan yapılmıştır. Elhamra’yı oluşturan çeşitli binaların her birinin ne zaman yapıldığını kesin biçimde tesbit etmek mümkün değildir. Duvarları ve kemerleri örten süslemelerin üzerinde bazı emîr isimlerine rastlanmakta, ancak kullanılan ana maddeyi alçının teşkil etmesi ve bu maddenin çabuk bozulması sebebiyle zaman içerisinde birçok kısmın onarılmış veya tamamen değiştirilmiş olduğunu kabul etmek gerekmekte, dolayısıyla da adları okunan emirlerin binaları yaptıranlar mı yoksa tamir ettirenler mi olduğuna kolaylıkla karar verilememektedir. Bununla birlikte hangi emîrin zamanında hangi binaların ya da kısımların inşa edildiğine dair bazı genel tesbitler yapmak ve bazı varsayımlar ileri sürmek mümkündür. Mesela II. Muhammed döneminde (1273-1302) Alcazaba (El-Kasaba)’nın ve Şarap Kapısı “Puerta del Vino” boyunca inşa edilen mahallenin tamamlanıp Ravza denilen emirler kabristanının ve Beni Serrac Divanhanesi’nin “Sala da los Abencerrajes” eklenmesiyle Elhamra’nın büyük çapta bir saltanat şehri görünümüne kavuştuğu bilinmektedir. Elhamra’nın yukarısında bir yazlık saray olan Cennetü’l-Arif de (Generalife) bu emirin döneminde yapılmıştır. Saray mescidi’nin karşısındaki hamamı da aynı emir döneminde yaptırılmıştır. Saraya mükemmel bir taç kapıdan girilir. Elhamra kale, ribatlar, yazlık saray ve Generalife (Cennetül Arif) ile dört ana kısımdan oluşur. Girifit bir yapıya sahip olan Elhamra Sarayı, birbiriyle bağlantılı sayısız odalar ve salonlar, bu mekanların arasında yer alan avlular, ferahlatıcı yeşil alanlar, fıskiyeli havuzlar, akar çeşmeler ve bahçelerden ibarettir.
Salon ve avlu duvarları yüzlerce çeşit geometrik desenlerle süslenmiş seramikler ile örülmüştür. Elhamra’nın hamamları, sıcak ve soğuk su tertibatını birlikte tesis etme noktasında Endülüs’lü mühendislerinin olağanüstü becerilerini ortaya koymaktadır. Banyolar öylesine maharetle onarılmış ki, bunları kullanma esnasında onların bakış açıları kolaylıkla anlaşılabilir. Dinlenme odası, estetik zevke hitap eder biçimde kiremitle örtülmüş ve aydınlatma orada bulunan ve divanların üzerinde yatarak istirahat eden ve dahi yukarı kat daki üstü kapalı koridorlarda icra edilen müziği dinleyen kişinin gözlerini rahatsız edecek derecede fazla ışık almayacak bir düzene göre ayarlanmıştır. Elhamra geniş bahçeler ve parklar içinde bir köşk, saray ve külliyedir. Kale duvarları arasında kalan saha, çeşitli süs bitkileri, hayvanlar ve fıskiyelerle nefis bir manzara arz etmekteydi. Yine bu saha, birbiriyle kenetlenmiş sanat âbideleriyle doluydu. İspanyollar zamanında V. Carlos yaptırdığı binâlar hâriç diğerleri, Mersinli Avlusu ile Aslanlı Avlu’nun çevresinde toplanmıştır. Aslanlı Avlusunda bulunan Sultan Mezarları kısmı, İspanyollar tarafından tamamen tahrib edilmiştir. Mersinli Avlusu etrafında; Mahkeme Divanhanesi, İki Kız Kardeşler Salonu, Beni Sirac Salonu, Elçiler Salonu, Cami ve Hamamlar mevcuttu.
Mersinli Avlu:
Elhamrada tek, çift, üçüzlü, dördüzlü sütunların alt ve üst başları hariç düz, diğer yerleri ince işlemelerle süslüdür. Elhamra’nın bugün ayakta kalan bölümlerinin en büyük kısmı I. Yusuf (1333-1354) ve Gani-Billah V. Muhammed (1354-1359) tarafından inşa ettirilmiştir. Sur boyunca dizilen Komares Kulesi (Torre ele Comares) Kadı Kulesi (Torre de Kadi), Tepeler Kulesi (Torre de Picos), Cariye Kulesi’nin (Torre de Cautiva) mimari özellikleri ve tezyinatı, Adalet Kapısı’nın ise “Puerta de Justicia” (1338) tarihli kitabesi, bunların I. Yusuf döneminde Elhamra’ya katılan eserler olduğunu göstermektedir. Saray hamamının yeniden inşası ve Ebü’l-Haccac Kulesi’nin (Torre de Abul Hachach) yapımına I. Yusuf zamanında başlanılmıştır. Elhamra’nın iki önemli birimi olan Aslanlar Avlusu ile “Patio de los Leones”, “Comares”Komares Kasrı’nın inşasına bu dönemde başlanılmıştır. V. Muhammed’den sonra Elhamra’daki mimarlık faaliyetlerinde bir duraklama döneminin başladığı görülmektedir. Bunda, Nasriler’in içeride ve dışarıda birtakım ciddi problemlerle karşı karşıya gelmelerinin ve bu durumun iç istikran sarsmasının büyük payı vardır. Nitekim bütün XV. yüzyıl boyunca Elhamra’ya eklenen tek bina, VII. Muhammed’in (1392-1408) yaptırdığı Prensesler Kulesi’nden ibarettir.
Elhamra sarayının elçiler salonuna açılan on iki aslan sütunlu, fiskıyeli avlusudur. Beni Ahmer Sultanlığı emiri V. Muhammed döneminde 1361–1391 yılları arasında yapımı tamamlanmıştır. Peristil şeklinde bir avludur. Avludaki havuz, beyaz mermerden yapılmış 12 adet aslan figürünün taşıdığı bir su çanağı ile tabanda poligon şeklinde, derinliği az bir su yüzeyinden oluşmaktadır. Fışkıran su sesleri adeta bir musiki harmoniği oluşturur. 124 beyaz sütun mermerden, çanaktan taşan ve aslanların ağzından fışkıran su, ince kanallarla salonlara geçmektedir. Bu kanallar ile avlu dörde bölünür. Aslanlı Avlu’nun dört yanı mermer sütunlu revaklarla çevrilidir. Revaklar tek ve çift sütunludur.Avluda portakal ağaçları “Citrus Sinensis” dikkati çekmektedir. Sütun mukarnas,tavan süslemeleri sarkıt odaları ve çok sayıda hat ile dekore edilmiştir. Salon kavislerin bölünüşünde, tek ve çift sütunların hoşa geden bir tarzda yerleştirilmelerinde, kapı ve pencere yerlerinin tespitinde bunu anlamak mümkündür. İşte bu sayede harikulade perspektifler ortaya çıkmış, avlular ile açık salonlar arasında güneş ışığı, suların akışı ve gölgelerin oyunu buluşturularak, dış alemle inanılmaz bir uyum ve zarafet sağlanmıştır. Mahkeme salonu olarak adlandırılması su kanallarının ve bahçelerin dört bir kanalı cennetin dört nehirini sembolize ettiği,cennetin giriş kapısı tabiriyle özdeşleştirilmişti.O dönem cennet tasvirlerinin işlendiği palmiye ağaçları ve su fiskiyeleri ile dekore edilerek cennet özlemi dile getirilmeye çalışılmıştır.
Aslanlı Avlu ‘Ve lâ galibe illallah’ (Allah’tan başka galip yoktur) hattı:
Draza bahçesine bakan aynı isimli cumba vasıtasıyla da sarayın ünlü İki Kız Kardeş Salonu’na (Sala de las dos Hermanas) geçilmektedir. Adını döşemedeki damarları iki genç kız figürüne benzetilmiş büyük bir mermer bloktan alan salonun duvarları, Endülüs hat sanatının en güzel örneklerinden olan İbn Zamrak’in şiirlerinden alınma yazılarla tezyin edilmiştir. Tamamiyle mustarip tarzda yapılara, seramik süslemeleri ile tamamlanmıştır. İki kızkardeşler salonu’nun inşasına I. Yusuf (1333-1354) zamanında başlanılmış, Sultan V.Muhammed 1354–1358 yılları arasında tamamlanmıştır. İhtişamlı ve muazzam bir görüntüye sahip bu yapı sarayın diğer bölümlerini birbirine bağlamaktadır. Güneş ışığı’nın pencerelerde yansıması ile yukarıdan aşağıya yansıyan ışığın,duvar renkleri ile birleşmesi sonucu salona mükemmel bir görüntü vermektedir. Sultan’ın I. Yusuf’un iki kızı’nın bestelediği şiirler zamanla salonun duvarlarına işlenmiştir. Hükümdarın özel dairesini teşkil eden bu bölümde yatak odaları bulunmaktadır. İki Kızkardeş Salonu’ndan büyük bir kapı vasıtasıyla güneyde bulunan, çifter sütunlu revaklarla çevrili ünlü Aslanlar Avlusu’na geçilir.
Cennet’ül Arif Bahçeleri (Generalife):
Saray ve bahçeler, 1302-1309 yılında Sultan III. Muhammed’in hükümdarlığı esnasında inşa edildi, ve daha sonra emir Ebu Velid İsmail’in hükümdarlığı 1313-1324 döneminde tekrar dekore edildi. Elhamra sarayı’nın cennet özlemini ifade eden bu görkemli bahçeleri saray emirlerinin zamanla sarayı büyütmeleri, daha güzel konumlara getirme arzularıyla yapılmıştır. Cennet’ül arifin ismini rivayetlere göre Mimarı Arap Yanat al Arif’ten alındığı söylenir. Başka rivayetlerde sarayın her tarafını süsleyen “Allah” yazılarıyla, Cennet’ül arifin bahçelerininde mimarının evrenin hakimi “Allah”cc. olduğu ve bu bahçelerinde cennet özlemini ifadesi olarak tasvir edildiği bir çok rivayette söylenmektedir.“Generalife” Cennet’ül Arif Bahçelerinde üç avlu bulunmaktadır. Su Kanalı Avlusu, Servili Avlu ile Su Merdivenleri Avlusu’dur. Su Kanalı Avlusunun kuzey ve güney pavyonlarında iki adet ince ve uzun, fıskiyeli havuz bulunmaktadır. Havuzların her iki yanında zakkum “Nerium oleander” ile servi “Cupressus” mersin “Myrtus” ile gül bitki türleri yer almaktadır. Ayrıca havuzların her iki ucunda lotus yapraklı, fıskiyeli küçük su çanakları bulunmaktadır. Servili avlunun içinde avluya adını veren dört servi ağacı “Cupressus sempervirens” ile fıskiyeli havuz bulunan küçük bir avludur. Su Merdivenleri Avlusu: Avlu içinde su, küçük havuzlar ve kanallar ile basamaklar şeklinde aşağıya doğru akmaktadır. Bu avlunun en önemli özelliği, mozaik taş döşeme ile bitkisel ve geometrik desenlerin oluşturulmasıdır. Mersin çiçeği, servi ağaçları ve defne ağaçları Generalife Bahçeleri’nin önde gelen motifleridir. Güller havaya koku saçmakta, portakallar altın toplar gibi durmakta ve kanalın iki tarafında uzanan mersin çiçekleriyle örtülü su fışkırtan fıskiyeler bulunmaktadır.
Sultan I. Yusuf’un 1344-1391 yaptırdığı kenar uzunlukları 36 metre olan El-Bürke “Sala de la Berca” bereket avlusunda iki kenarda açılmış kapılarla yan salonlara geçilir. Avlunun kuzey ve güneyinde ince sütunlara dayalı yedi kemerli galeriler,özellikle süslemeleri bakımından dikkati çeker. Güney galerilerinin üzerinde harem daireleri yer alır. Avlunun kuzey kenarının ortasında yer alan bir kapıdan geniş bir dehlize sonra elçiler divanhanesine geçilir. Al-berca (Bereket) adı verilen bu dehlizin köşelerindeki mukarnaslı pandantifler ahşap tavanı taşır. Avlu’nun giriş kapısı,ahşaptan örmeler ile dekore edilerek süslü motifler ile zenginleştirilmiştir. Avlu’nun havuzu sarayın aynası’dır. Gün batımında kızıl rengin, suya yansıması ile muhteşem bir manzara oluşturur.
Meşveret Salonu
“Mexuar” Meşveret Salonu, Sultan I. İsmail döneminde inşasına başlanılmıştır. Adalet divanı olarak emirlerin ve devlet erkanı’nın iştişare,meşvere yaparak görüş birliğine vardıkları, İdari ve adlî meselelerin görüşüldüğü bölümdür. Meşveret Salonu (Maxuar) ve Komares Kasrı’ndaki (Palacio de Comares) hamam ise I. İsmail dönemine (1314-1325) aittir. Meşveret salonu ve diğer bölümleri Sultan V. Muhammed (1362) döneminde inşasına devam ettirilerek genişletilmiştir. Salon revaklar, işlemeler, seramik süslemeleri ile tam bir mimari ustalıkla yapılmıştır. Meşveret salonu, süslü havuzlu ve seramik süslemeli duvarları olan ufak bir avluya açılır. Bu avlu salonlara açılan ufak bir mescidin avlusudur. Dönemin şairlerinden İbn el-Hatip bestelediği güzel sözler ve şiirler bu oda’nın duvarlarını süslemiştir.
Elhamra, Kastilya Krallığı’nın 1491’de başlattığı sıkı muhasara sonucu 3 Ocak 1492 tarihinde son Nasri emiri Ebu Abdullah Muhammed b. Ali tarafından Gırnata şehriyle birlikte İspanyollar’a teslim edilinceye kadar geçirdiği iki asırlık tarihi boyunca hiç düşman istilâsına uğramamıştır. Zaptedildiği gün ise kardinal Pedro de Mendoza, Elhamra’nın el-Kasaba bölümünde bulunan Gözetleme Kulesi’ne (Torre de la Vela) ünlü gümüş haçı dikerek İspanya’da İslam hâkimiyetinin tamamen son bulduğunu ilan etti. İspanya tarihinde “Katolik krallar” adıyla bilinen Aragon Kralı Ferdinand ve Kastilya Kraliçesi İsabella çifti, Elhamra’yı “tekrar fethediş” reconquista hareketinin başarıyla noktalanmasını simgeleyen bir zafer alameti olarak muhafaza edilmesi için özel bir gayret gösterdiler.
Binalar öncelikle devlet himayesine alınıp kraliyet sarayı olarak ilan edildi; bakım ve yönetimiyle de ölümünden sonra sülalesince sürdürülmek üzere Tendilla Kontu Inigo Lopez de Mendoza görevlendirildi. Bunun arkasından Arap ustalar toplanarak sarayın tamire muhtaç kısımlarının aslına uygun biçimde onarımına başlandı. Daha sonra Kraliçe Juana’nın da aynı hassasiyeti göstererek Granada idarecilerine gönderdiği ve Elhamra’yı muhteşem bir yapı olarak nitelendirdiği 13 Eylül 1515 tarihli bir mektubunda, şehir meclisince toplanan vergilerden bir kısmının sarayın korunması için ayrılmasını istediği görülmektedir.
1492 yılında düşüşünden sonra, Kral Ferdinand Elhamra sarayı’nın ilk orijinal çizimlerini mimar Pablo Lozano’ya yaptırtmıştır. Bu çizimler İspanya kraliyet akademisi arşivlerinden 1780 yılında Madrid’te yayınlanmıştır. Bu çizimler Elhamra sarayı’nın bozulmamış orijinal mimari görüntüsünü yansıtmaktadır.Elhamra sarayı mimari bozulmaya ilk olarak Kastilya kralı V. Carlos tarafından 1526’da kendi adını taşıyan sarayın yapımı için Elhamra’nın bir kısmı yıktırması ile başlamıştır. Yeni inşa edilen V. Carlos sarayı rönesans mimarisine uygun olarak sütun direkler üzerine inşa edilmiştir. Daha sonraki yıllarda tahribatlar devam etmiştir,fransa ve İspanya arasındaki savaşlar sonrasında Napolyo’nun orduları tarafından talan edilmişsede, günümüze kadar mimari özelliğini ve kompleksini kaybetmemiştir.V. Carlos’un 1526 yılında Elhamra’nın içinde Rönesans üslûbunda bir saray yaptırmaya başlamış ve bu arada Komares Avlusu’nun “Patio de Comares” güneyinde bulunan ve bugün “Sala de la Berca” olarak bilinen Bereket Divanhanesi”nin benzeri bir salonu yıktırıp gerek bu yıkımıyla gerekse üslûbu farklı bir sarayı buraya diktirmekle Elhamra’nın bütünlüğüne büyük bir darbe indirmiştir. Aynı kralın yaptığı diğer bir değişiklik de Mersinağaçlan Avlusu’na “Patio de Arrayanes” bitişik mescidi kiliseye çevirmiş olmasıdır. Yine V.Carlos döneminde mescidin karşısındaki hamamın da büyük bir bölümü tahrip edilmiş ve bu tahribatın izleri ancak 1934 yılında hamamın aslına uygun biçimde rekonstrüksüyonu yapılırken ortadan kaldırılabilmiştir.
1568-1570 yılları arasında vuku bulan müslüman ayaklanmalanndan sonra Elhamra’nın bakımı için ayrılan para miktannda önemli bir azalma meydana geldi ve II. Felipe 1581’de bu kaybı telafi maksadıyla 6000 duka altını tahsis etti.
18. yüzyılın başlarında, Katolik krallar devrinden beri Tendilla Kontluğu’nun sorumluluğunda sürdürülen devlet koruması kaldırılan ve daha sonra bakım için tahsis edilmiş gelirleri kesilen Elhamra, bunun sonucunda çok sayıda yersiz yurtsuz kimsenin istilasına maruz kaldı. Her ne kadar devlet daha sonra yükümlülüklerini tekrar üstlendiyse de yapıya eskisi kadar ilgi göstermedi. 1809 yılında Napolyon’un kuvvetleri Granada’yı işgal ettiklerinde karargâh olarak Elhamra’yı seçtiler. Fransızlar bulundukları süre içerisinde saray kompleksinin bazı yerlerini tamir etmelerine karşılık 1812’de ülkelerine geri dönerken havaya uçurmak maksadıyla bütün kulelere dinamit döşediler. Elhamra’yı yerle bir edecek olan bu teşebbüs, durumu zamanında farkedip dinamit kablolarını kesme cesaretini gösteren bir İspanyol askeri sayesinde kısmen sonuçsuz kalmış ve daha sonra İspanya Krallığının çağrısı üzerine gelen birçok yabancı uzmanın da katkılanyla zarar gören kısımlar tamir edilmiştir. Amerikan edebiyatı’nın tarihçi yazarlarından, Washington Irwing 1783–1859, Elhamra sarayı’nı İspanyol arşivlerini inceleyerek ele almıştır. Elhamra sarayı’nın sırlarını geçmişini, mimari yapısını detaylı bir şekilde ele almış, sarayın harem kısmındaki bir oda, 1829 yılında Washington Irwing’in ikametine tahsis edilmiş ve Amerikalı yazar bu odada Elhamra ile ilgili anılarını kaleme almıştır.
1870 yılında Elhamra’nın hukukî statüsü köklü esaslara bağlandı ve millî anıtlardan sayılarak himaye ve bakımı için her yıl devlet bütçesinden muayyen bir payın tahsis edilmesi kararlaştınldı. 1905’te koruma ve bakımı özel bir komisyona verildi; bu komisyon da 1913 yılında görev ve yetkilerini Halk Eğitimi Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’ne bağlı bir birime devretti. 1985 yılından beri ise Elhamra ile ilgili bütün hizmetler, El Patronato de la Alhambra y Generalife adlı bir kuruluş tarafından yürütülmektedir. ElHamra Sarayı 1984 yılında (UNESCO) Eğitim Kültür ve Bilim Örgütü tarafından dünya kültür mirası listesine alınmıştır. Elhamra günümüzde Dünya’nın yedi harika yapısı arasında gösterilmektedir.
Kaynak:Enes Meriç,www.el-endulus.com