Home » Eğitim » Dil Eğitimi » Dil Eğitimi : Bölüm 2 > Niçin Yabancı Dil Öğrenmek İstiyorum ?

Dil Eğitimi : Bölüm 2 > Niçin Yabancı Dil Öğrenmek İstiyorum ?

Bu bölümde İngilizce öğrenebilmek için, kendinize mutlaka güçlü bir öğrenme nedeni bulmanız gerektiği anlatılmaktadır.

Ertesi gün buluşma yerleri Eyüp’te meydanın kenarındaki çay bahçelerinden birisiydi. Eyüp her zaman olduğu tarihin kokusu sinmiş dar sokaklarında dünyanın insanını ağırlıyordu. Meydandaki havuzun yanında buluşup çay bahçesine kadar yürüdüler ve en köşedeki masaya oturdular. İlker hala belli belirsiz bir çekingenlik hissediyordu.

–          Ya hocam. Sizi rahatsız etmiyorum değil mi?

–          Bu soruları sormaya devam etmezsen hiç rahatsız olmuyorum. Ayrıca buluşmalarımız tek yönlü değil biliyorsun. Benim zaten yapmam gereken bir şey ve anlatırken zevk alıyorum. Uzun süredir ağızda metalik bir tat bırakan, samimiyetten uzak bilimsel terimlerle boğuşuyorum. Şimdi yazdığım onca gri kelimeyi, rengârenk cümlelerin içinde kullanmak hoşuma gidiyor. Fikirler nefes alıyor, cümleler ruh kazanıyor.

–          Peki, tezinizi de böyle yazsaydınız olmaz mıydı?

–          Olmazdı. Akademik kariyeri olan bir kişi halk ağzıyla konuşamaz ve yazamaz İlker. Biz elit kesimiz. Yazdıklarımızı herkes anlarsa işin raconu bozulur. Üniversiteler özerk bölge, akademisyenler seçilmiş kişilerdir, biliyorsun.

–          Hocam, dalga geçiyorsunuz değil mi? Asıl fikirleriniz değildir herhalde bunlar?

–          Değil tabi ki… Nefret ediyorum bilimsel jargondan. Bazen tezden kafamı kaldırıp bir şiir okuyorum. Ruhum oksijen doluyor, odadaki eşyalara renk geliyor. –Sel, -sal eklerini masanın üzerine bırakıp şiiri yudumluyorum. Veya şöyle de söyleyebiliriz. Plastik bardakta soğuk ve donuk renkli sallama çay içerken, birden ince belli bir bardakta, demlenmiş halis Türk çayını içmeye başlıyorum.

–          Hocam, ne güzel konuşuyorsunuz!

–          Estağfurullah. Dertleşiyoruz işte. Neyse biz dönelim konumuza. Bugün biraz motivasyondan bahsedeceğiz.

–          Bende olmayan şeyden yani…

–          Kaybettiğin şey diyelim, daha doğru olur. Eğer herhangi bir şeyi öğrenme konusunda başarılı olmak istiyorsan, o şeyi öğrenmek için kuvvetli bir ihtiyaç duyman gerekir. Şimdiye kadar üzerinde durulan konu yabancı dilin niçin öğrenilmesi gerektiği değil, nasıl öğrenilmesi gerektiği oldu. Hâlbuki niçin, nasıldan daha önemlidir ve önceliklidir. Acıkınca yemek yer, susayınca su içer, uykumuz gelince uyuruz, değil mi? Yani günlük rutinlerimiz bile hep bir ihtiyaçla tetiklenir. Bu yüzden İngilizce öğrenirken de net bir hedefe ihtiyaç duymalı, niçin bu dili öğrenmek istediğini kendi içinde tam olarak bilmelisin. Biliyor musun?

–          Biliyorum galiba. Sonuçta İngilizce bilenler için bir sürü avantaj var. İyi bir iş bulabilirsin, ne bileyim, yurtdışına gittiğinde sıkıntı çekmezsin.

–          Evet, söylediklerin yanlış değil. Ama daha net bir cevap beklerdim senden. Mesela sınıf ortamından bir örnek vereyim sana. Düşün ki okuldasın, hoca sınıfa girdi ve birden senin adını söyleyip yanına çağırdı… Kendini nasıl hissederdin? Sınıfın en arkasında oturduğunu ve sıraların arasından geçerek hocaya doğru ilerlediğini hayal et.

–          Hayal ediyorum. Bütün gözler üzerimde olur ve hocanın ne söyleyeceğiyle ilgili kafamdan bin bir türlü şey geçer.

–          Ve o anda hiçbir şeye konsantre olamazsın.

–          İmkânsız.

–          Peki, hoca sınıfa girdiğinde senin adını söyleyip camı açmanı istese ve sen de camı açmak için aynı yolu yürüsen kendini nasıl hissedersin?

–          Hiç tereddüt etmeden kalkıp pencereye doğru yürürüm herhalde.

–          İşte insan ancak bir eylemi hangi amaçla yaptığını biliyorsa kendisini konforlu hisseder. Aksi halde hep bir tedirginlik ve dikkat dağınıklığı yaşarsın. Eğitim sürecinde bilinmezlik en tehlikeli şeydir. Bilinçaltımızın bize öğrenme sürecinde yardımcı olabilmesi için en önemli şey net bir hedeftir.

–          Doğru söylüyorsunuz ama sonuçta İngilizce öğrenmek isteyen herkesin mutlaka net bir hedefi vardır bence.

–          Vardır elbette. Ama “Bu devirde İngilizce şart be abi,” gibi klişe cümlelere hedef diyemeyiz. Herkesin kendine göre farklı ihtiyaçları olabilir. İstersen biraz bu konuda derinleşelim. Seni ele alalım mesela. Biraz önce gerçi söylemeye çalıştın ama tam istediğim cevabı alamadım. İngilizceyi çok iyi derecede biliyor olsan ne tür avantajlar elde ederdin?

–          Benim şu anda iş kaygım var hocam. Açık öğretimde okurken bir yandan çalışmak istiyorum ama iş bulamıyorum. İngilizceyi iyi bilsem iyi bir iş bulabilirdim.

–          Ne tür bir işten bahsediyorsun?

–          Mesela bir ihracat şirketinde yazışmaları yapabilirdim.

–          Başka?

–          Ne bileyim, herhangi bir şirkette İngilizce ile ilgili işler yapabilirdim.

–          Çok dar düşünüyorsun.

İlker gözlerini kapatıp daha geniş düşünmeye çalıştı. Aklına saçma sapan meslekler geliyordu.

–          Hocam, en iyisi siz anlatın! İnanın aklıma çok komik meslekler geliyor ve hiç birisinin İngilizceyle alakası yok.

–          Peki, sadece aklıma ilk gelenleri söyleyeceğim.  Birincisi sadece iş olarak bakıyorsun olaya. Hâlbuki İngilizce bilmek birçok alanda kendini iyi hissetmeni sağlar. Gündemi nereden takip ediyorsun?

–          Gazetelerden, televizyonlardan falan…

–          Peki, hiç düşündün mü acaba yabancı dildeki gazeteler ne yazıyor diye? İngilizce bir gazeteyi okuyor olabilmenin sana getireceği faydaları düşündün mü?

–          Hayır, doğrusu aklım hep işte…

–          O konuya geleceğiz. Ama önce hayat standartlarını yükseltebilmen için İngilizce biliyor olmanın şart olduğunu iyice aklına sokman lazım. Sence internetteki sitelerin yüzde kaçı İngilizcedir?

–          Herhalde % 50’si falan…

–          Çık çık.

–          60.

–          Maalesef bilemedin. Son yapılan araştırmalara göre internet dilinin yüzde 84’ü İngilizce sayfalardan oluşuyor. Yani sen bu durumda herhangi bir konuda araştırma yaparken çok küçük bir yüzdeye sıkışıp kalıyorsun. Film seyrederken altyazı okuma zahmetinden kurtulmak bile başlı başına bir motivasyon sebebi olabilir. Veya ilgilendiğin bir alanla ilgili yabancı kaynaklara ulaşabilmek ve okuyabilmek… Bunlar senin için düşünürken bile zevk almanı sağlayacak sebepler olmalı. Gelelim iş konusuna. İhracat şirketinde çalışmak güzel bir hedef ancak İngilizce bilen birisinin yapabileceği o kadar çok şey var ki.

–          Ne mesela?

–          Mesela çeviri yapabilirsin. Bir kitabı alıp baştan sona İngilizceye çevirmek çok da zor bir şey değil ve iyi bir kazanç kaynağıdır. Rehberlik yapabilirsin. Çok çalışırsan simültane tercüme yapabilirsin. Sakın bu işleri sadece ilgili okullardan mezun olanların yaptığını zannetme. Farklı sektörlerden gelip de bu işleri yapan insan sayısı o kadar fazla ki. Hatta ben bir doktor tanımıştım. Bir turizm şirketinde tercümanlık yapıyordu ve doktor olarak kazanacağından çok daha fazlasını kazanıyordu. Şu anda maalesef kabiliyetleri bir karton parçasına bağımlı kılmışlar. Eğer konuştuğun konuyla ilgili bir diploman yoksa insanlar seni dinlemiyor. Saçmalığın daniskası. Ben bir konuda diploma almak için illaki etrafı duvarlarla çevrili ve adına okul denilen bir binaya 4 yıl girip çıkmak zorundayım. Tekelciliğin alası eğitimde yapılıyor ama kimse farkında değil. Hâlbuki ben o okulun gerektirdiği müfredatı evimde öğrenebilir ve istediğim zaman sınava girip diplomamı alabilmeliyim.

Hasan Hoca biraz sinirlenmiş gibiydi. Boş bardakları alan çaycıya iki çay daha söyledikten sonra biraz sustu. Daha önce bu konuları çok kafasına takmış olduğu belliydi. Yoksa bu kadar etkili ve hissederek konuşamazdı.

–          Hakikaten hocam ya! Zeki olan bir insan kendi kendine pekâlâ öğrenebilir her şeyi.

–          Çok daha iyisini öğrenir. Ama yok, izin vermezler. Tapınak gibi gördükleri o binaya dört yıl boyunca girip çıkmanı şart koşarlar. Sen 10 yıl boyunca felsefe oku, bütün kitapları yalayıp yut hiçbir işe yaramaz. Sadece arkadaş sohbetlerinde karizma yaparsın. Felsefeyle ilgili söylediğin şeyler, arka cebinde diploman olmadığı için ciddiye alınmaz. Kâğıda endeksli akademik kariyer yani… Neyse, dağıttık yine. Ne diyorduk?

İlker bu soruları acaba hoca beni denemek için mi soruyor diye hafif şüphelendi. Okulda öğretmenler genelde dersi dinlemeyen bir öğrenciyi kaldırıp, “en son ne dedim?” diye sorarlardı. Ama pür dikkat dinlediği için hemen kaldıkları yeri hatırladı.

–          İngilizce öğrenince elimize ne geçecek, ondan bahsediyorduk hocam.

–          Ha, evet. Daha ne söyleyeyim bilmiyorum ki. Yurtdışında okumak, master yapmak veya burs almak için lazım mesela. İngilizce bilen kişi bilgi ve teknolojiye doğrudan erişebilir. Google çeviriye bağımlı bir hayat yaşamaz. Turistik bölgelerde ve yabancı şirketlerde rahatça çalışabilir. Sanat ve edebiyat alanlarında ilgi duyduğun konularda ilk elden bilgi sahibi olabilmek için, küreselleşen dünyada yenilik ve gelişmeleri yakından takip edebilmek için İngilizce şart. Altyazı mahkûmu olmadan, sinemada hiçbir kareyi kaçırmadan seyredeyim diyorsan İngilizce bilmen gerekiyor. Daha sayayım mı?

–          Bence yeter hocam. Bir “niçin” sorusuna bu kadar “için” fazla bile…

–           Ama bu işleri yapabilmek için İngilizceden çok Türkçe bilgisi lazım İlker. Eğer Türkçeye hâkim değilsen, genel kültürün zayıfsa istediğin kadar İngilizce bil, hiçbirini yapamazsın. Ve sen kapasiteli bir insansın. Çok değil, azmedersen iki sene sonra bütün bunları yapabileceğinden eminim.

–          O zaman benim şu anda her şeyi bırakıp İngilizce öğrenmem lazım.

–          Bravo! Yavaş yavaş hedeflerin netleşiyor. Mecliste İngilizceyi iyi konuşan kaç kişi vardır sence? Bir elin parmaklarını geçmez. Peki, İngilizce bilen bir milletvekilinin çalışma alanının ne kadar genişleyeceğini düşünebiliyor musun? Veya ileride bir gazetede yazı yazmaya başladığını düşün. Sadece Türk kaynaklardan beslenen bir gazeteciyle, bütün yabancı basını takip edebilen bir gazeteci arasında ne kadar büyük bir fark olacağını sen düşün.

–          Peki, siz ne yapıyorsunuz? Yani bu kadar şey saydınız ama hala öğretmenlik yapıyorsunuz?

–          Benim sadece öğretmenlik yaptığımı kim söyledi? Evet, öğretmenlik yapmayı seviyorum ama bir yandan diğer işlerim devam ediyor. Özel dersler, çeviriler hiç eksik olmuyor. Ama en önemlisi istediğim her kaynağa ulaşabiliyorum. Bu benim için yeter. Özetle, eğer netleşmemiş hedeflerle yola çıkarsan nereye gideceğini bilmeden bir süre yol alır, sonra da kaybolursun. Seni içten içe heyecanlandıracak bir öğrenme sebebi bulmak zorundasın. Hedefine ulaştığını düşündüğünde gözbebeklerin hafifçe büyüyor, kalp atışların hızlanıyor ve dudaklarına bir gülümseme yayılıyorsa tebrikler. Sen bu işi halletmişsin demektir. Çok yorgun olan bir insanın, akşam eve gidip yatağına uzandığında hissedeceği konforu düşünerek mutlu olması gibi durum yani…

–          Anlıyorum. Aslında bütün bunları düşündüm ama ifade edemiyordum. Siz anlatırken hepsi somutlaştı.

–          Somutlaşması çok önemli… Çünkü yabancı dil çoğu zaman bir amaç değil, hedefe taşıyan çok önemli bir araçtır. Bu yüzden geleceğe yönelik hedefinin netleşmiş olması acayip önemli.

–          Bunlar önemli tabi ama hocam asıl problem nerede biliyor musunuz? İngilizce öğrenme süreci gözümde çok büyüyor. Binlerce kelime, yapılar, deyimler… Sanki hiç yapamayacakmışım gibi hissediyorum. Belki günlük konuşmaları halledebilecek seviyeye gelebilirim ama bahsettiğiniz işleri yapabilmek için bayağı bir çalışmak lazım. Nasıl yapabileceğimi bilemiyorum.

–          Nasıl yapabileceğini ayrıntılı olarak anlatacağım sana, merak etme. Dili önemsemen güzel ama dil öğrenme işini biraz hafife alman lazım. Hafife almak demek, sürekli nasıl öğreneceğini araştırıp kaygıyla beklemeye bir son vermek ve cesaretle ilk adımı atmak demektir.

–          İlk adımı ne zaman atacağım peki?

–          Şu anda ilk adımı atmış durumdasın zaten. Artık dönüş yok İlker. Haydi kalkalım.

İlker hesabı ödeyebilmek için koşarak kasaya doğru gitti. Eyüp meydanına doğru birlikte yürüdüler ve vedalaşıp ayrıldılar.

İlk adımdan sonra kaç adım vardı acaba?

Not: Bu yazı Salih Uyan’ın “Anlıyorum Ama Konuşamıyorum” kitabından alınmıştır. Kitabı beğendiyseniz, aşağıdaki linkten sipariş verebilirsiniz.

http://www.bkymarket.com/Anliyorum-Ama-Konusamiyorum,PR-146.html