Bir Atina yurttaşı olarak Annesi ebe, babası ise heykeltıraş olan Sokrates’in felsefe tarihinde bırakılan en belirgin izlere sahip olduğu söylenebilir. Bunun iki nedeni olabilir: Bunlardan birincisi, kendi yaşamasıyla, içinde bulunulan durum her ne olursa olsun, insanın iyiye ve doğruya yönelebileceğini, insan hayatında erdemin ne derece önemli bir yer tuttuğunu göstermiş olması, ikincisi ise, Atina’lı bir düşünür ve yurttaş olarak, hayatı bir bütün olarak yaşamanın belirgin bir örneğini sunmasıdır. Bu, bir bakıma onun hem yaşamayı hem de ölümü karşılama biçimiyle kendini gösteren bir tavırdır.
Sokrates’le ilgili anlatılanlara bakılırsa yaptığı şeylerin başında, çarşı pazar dolaşıp önüne gelen herkese, özellikle de yöneticilerden olup da bir işi iyi yaptığını iddia edenlere, ‘Erdem nedir?’, ‘İyi nedir?’ gibi sorular sorarak onların çok iyi bildiklerini sandıkları konularda kendilerini sorgulamalarını sağlamaktır. O, kendi tabiriyle, ‘At Sinekliği’ yaparak üstelik de ‘Bildiğim bir şey varsa o da hiçbir şey bilmediğimdir.’ diyerek Atina’lılara doğru yolu göstermeyi düstur edinmiş biridir. Sokrates, tutarlı ve araştırmaya dayanan hayatını, idama mahkum edildikten sonra da yine aynı tutarlıkla sona erdirmeyi bilmiş bir kişiliktir. Bu tutarlık onun yasalar ve içinde yaşadığı devletle olan vatandaşlık ilişkisinde de kendisini göstermektedir. Kendisine hapishaneden kaçması teklif edildiğinde, bu teklifi reddetmiştir. Bunun gerekçelerini, eğer kaçarken kendisini yakalarlarsa ona neden kaçtığına dair sorulabilecek soruları yanıtlayamayacağı endişesiyle Kriton diyalogunda dile getirir. Anlatımlarına göre, dönemin Atina’sında, bir yurttaş eğer yönetildiği yasalardan memnun değilse isterse bütün malıyla beraber kentten ayrılabilir. Eğer gitmek istemezse yürürlükteki yasaları eleştirebilir veya yeni yasa teklif edebilir. Kaldı ki tüm bu konularla ilgili olarak kendisini mahkemede savunabilir. Bütün bu anlatımlarından anlaşıldığı kadarıyla Sokrates, zaten başına gelecekleri kabullenmiş olduğundan kaçmamayı tercih etmiştirPlaton’un diyaloglarından ve diğer tanıklıklardan anlaşıldığı kadarıyla Sokrates’in ele aldığı konuların başında insan ruhuna özen göstermesi gelmektedir. İnsanın ruhuna özen göstermesinin gereği, nelerin ona ait olup olmadığını anlaması ve iyi insan olmak için yapılması gerekenleri anlamak içindir. Sokrates’e göre insan hayatında maddiyat ve maddi hazlar önemli olsa da kalıcı değildir ve bu bakımdan da belirleyici değildir. Önemli olan, her şeye rağmen ahlaklı ve doğru bir hayat sürmektir.
Sokrates’e göre insan, yaşadığı hayatı ve bu hayatın temel değerlerini
sorgulamalıdır. Ona göre sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez.
Olağan siyasal ve toplumsal ortamlarda yetişen kişiler, içinde
yaşadıkları toplumun ahlak ve görgü kurallarına göre yaşarlar ve bu
kurallar herkes tarafından sorgulanmadan kabul edilip sürdürülür. Bu,
sorgulanmamış bir hayattır.
Kaldı ki sorgulanmamış bir hayatın temel dinamikleri zenginlik, haz,
şan, şöhret gibi insanların genellikle kendilerine yöneldikleri ilk
amaçlardır. Kaldı ki bunların sorgulanmasına imkân kalmadan yaşama
keşmekeşinin içine girmektedir insan. Kendini bil, kendini tanı. Kendini
tanıyan insan, bu tanımayla öğrenmiş olduğu insan olmanın doğasına
uygun yaşayarak ancak ruhuna özen gösterme imkânına sahip olabilir.Bu
aşamada yine Sokrates’e atfedilen başka bir yaklaşımla karşılaşırız. Tüm
insanlar iyiyi isterler ve erdem bilgidir. Mutluluk, bilgi ile elde
edilen erdemlerle yaşanan bir ahlaki hayatla mümkün olabilir. Herkes,
ahlaki bakımdan iyi olanı istemektedir. Herkes iyiyi ister. Fakat temel
sorun, insanların iyi adı altında her istediğinin geçekten iyi olup
olmadığıdır. Öyleyse iyi, insanların onun öyle olup olmadığını
düşünmelerinden veya istemelerinden bağımsız bir varlığa sahip
olmalıdır.
İnsanın mutlu olmak için nasıl bir hayat sürmesi gerektiğini, yani
erdemli bir hayatın nasıl olması gerektiğini bilmek gerekir (Menon,
90be). Bu bilginin temel özelliklerinin şunlar olduğu söylenebilir. Bu
bilgi, bir yandan bütüne, tümel olana ilişkin bir bilgiyken, öte yandan
da tek tek durumlara ilişkin geçerli olabilmelidir. Yani, bu konularda,
bir yandan tümel tanıma sahip olmak, öte yandan, bu dünyada karşılaşılan
sorunları da çözebilmenin bilgisine sahip olmak gerekir. Erdemli bir
hayat sürmenin tek yolu eğer bu konularda bilgi sahibi olmaktır. Öyleyse
bilgi, erdemdir.
Sokrates’in kendisiyle beraber gündeme gelen ve annesinin ebe olmasıyla
ilişkilendirilen bir yöntemi vardır. Yöntem, Maiotik; doğurtma olarak
anılır. Sokrates, kimseye bir şey öğretme iddiasında olmadığı gibi,
kimsenin kimseye bir şey öğretemeyeceğini de savunmaktadır. Ona göre her
insan, bütün bildiklerine zaten doğuştan sahiptir. Yapılabilecek şey,
kişinin kendi kendisine veya iyi bir öğretmen eşliğinde kendisinde
bulunan bilgileri açığa çıkartmasıdır. Bu, belli bir yöntemle yapılır ve
‘Sokratik Yöntem’ olarak da anılmaktadır. Sokratik yönteminin ana
yapısı şu başlıklardan oluşmaktadır:
a. Konuyla ilgili olarak mevcut durumda bilinenler nelerdir?
b. Konuya ilişkin bilgiler belli tanımlar altında somutlaştırılır ve
yapılan tanımların her bir durum için geçerli olup olmadığına bakılır.
Eğer varsa, tanımların kendi içlerinde ortaya çıkan çelişkilerini ve
tanımların olup bitenlerle ilişkisinde ortaya çıkan eksikliklerini
göstermek.
c. Yapılan eleştirel değerlendirmeler sonucunda yeni öğrenmeyi
engelleyebilecek her türden yanlış sanılar temizlendiğinde, yani kişi
aslında tartışılan konuda bir şey bilmediğini öğrendiğinde, artık yeni
öğrenme için hazır demektir. Bu bakımdan yapılan ilk şey, önce
bilgisizliğin bilincine varmaktır.
d. Tüm bunların ardından, diyalog çerçevesinde, doğru sorularla,
kişidekiler ortaya çıkarılır ve nihayetinde de bu ortaya çıkarılanlar
yeniden değerlendirilerek konuşma sona erdirilir.
Yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız ‘Sokratik Yöntem’, olumsuz
öğelere sahiptir. Bu olumsuzluk, hem kendisinin hem de bir akrabasının
onun adına gittiği Delphoi bilicisinin, en bilge kişinin Sokrates
olduğunu söyleyen kehanetini çürütmeye çalışmasında da kendisini
gösterir. Sokrates, çok şey bilen insanların yanında kendisinin
bilgisizliğinin farkına varacak kadar bilgili olduğunu göstermesiyle
onlardan daha erdemli olduğunu gösterilmektedir