Home » Tarih » Mezopotamya » Tarih (Yazı) Sonrası Mezopotamya » Sümerler » Sümerler URUK DÖNEMi VE YAZININ GELiŞiMi Bölüm 2

Sümerler URUK DÖNEMi VE YAZININ GELiŞiMi Bölüm 2

 

Uruk Dönemi (MÖ 4000-3100) 

Uruk, Basra Körfezi yakınında, Fırat Nehri’nin sol kıyısında yer alan, Mezopotamya’nın en önemli kentlerinden biridir. Burada yapılan arkeolojik araştırmalarda, uygarlaşma sürecinin önemli adımlarının atıldığı bir sürecin bulguları saptanmıştır. MÖ dördüncü binyılın başlarından itibaren Güney Mezopotamya’daki kentler çekim merkezi olmuş ve nüfusları hızla artmıştır. Yukarıda belirttiğimiz gibi, büyüyen kentlerde tarım ve hayvancılıktan elde edilen ürünlerin dışında kalan ürünler, uzak bölgelerle, değiş-tokuş esasına dayanan ticaret aracılığıyla sağlanmaktaydı. Uruklu tüccarlar bu amaçla Mezopotamya’nın bilinen sınırlarına ulaşarak bir ticaret ağı oluşturdular. Kent yaşamının zorunlu hale getirdiği işbölümü, tüccarların yanı sıra değişik iş kollarının oluşmasını da sağladı. Böylece inşaatçılar, tekstilciler ve çömlekçiler gibi mesaisini belli bir uzmanlık alanında çalışarak dolduran ve geliriyle diğer ihtiyaçlarını karşılayan meslek grupları oluştu. Örneğin, çömlekçi çarkının geliştirilmesiyle seri üretime geçildiği, bu ürünlerin uzak bölgelere pazarlandığı anlaşılmaktadır. Kalıpta yapılmaya başlanan devrik ağızlı çanaklar, Mezopotamya’nı n bilinen bütün sınırlarına ulaşacak kadar yaygındı. Bu dönemdeki gelişmeleri en iyi yansıtan kent Uruk’tur (Günümüzde Tel elVarka).

fvwvsvdv

Bu kentin geçmişi, Geç Obeyd dönemine kadar gitmekle birlikte, en görkemli çağını Uruk ve sonrasında yaşamıştır. Uruk, gök tanrısı An’a (veya Anu) adanan batıdaki Kullaba ve aşk tanrıçası inanna’ya (Akkadca iştar) adanan doğudaki Eanna adlı iki yerleşim yerinin birleşmesinden oluşmuştu. Alman arkeologların yaptıkları kazılar, kentin büyük bölümünün anıtsal boyutlardaki tapınak ve resmi yapılardan meydana geldiğini ortaya çıkartmıştır. Bu bağlamda kentlerin oluşumundan sonra anıtsal mimarinin gelişimine de bu kent öncülük etmiştir. Kentteki tapınaklar yapılmadan önce inşaat alanı doldurularak yükseltilmiş ve geniş teraslar oluşturulmuştu. Bazı durumlarda da eski tapınakların yıkıntısı düzeltilerek teras olarak kullanılmıştı. Zigguratlar, gittikçe gelişen mimarlık bilgisi ve artan işgücü sayesinde daha yüksek teraslara anıtsal boyutlarda yapılmışlardı. Uruk kentinde, doğu bölümde tanrı Anu adına yapılan tapınak bu tür bir teras üzerinde yer almaktaydı. Güney Mezopotamya’da Eridu ve Tel Ukair gibi kentlerde de benzer anıtsal mimari kalıntılar saptanmıştır. Güney Mezopotamya’nın birçok kentinde sosyal yaşamda gözlenen farklılaşma, mimari alanda atılan ileri adımlar ve yaygın ticaret kısa zamanda çevre kültürleride etkilemiştir. Özellikle Anadolu’dan karşılanan temel ihtiyaç maddeleri nedeniyle Uruk kültürü, Fırat üzerinden Orta ve Yukarı Fırat bölgesindeki birçok merkeze taşınmıştır. Mekânları süslemek için kullanılan konik çiviler, kalıpta yapılmış devrik ağızlı kâseler ve silindir mühürler gibi dönemi karakterize eden buluntulara birçok yerde rastlanmıştır. Orta Fırat bölgesindeki Habuba Kabira, Tel Kannas ve Tel Brak gibi merkezler aracılığıyla kuzeye taşınan kültür Karakaya ve Atatürk Barajı gölleri altında kalan Hassek Höyük, Samsat, Malatya-Arslantepe gibi merkezden oldukça uzak bölgelere ulaşmıştır. Hassek Höyük Geç Uruk döneminde Mezopotamya’dan gelen tüccarlar tarafından kurulan, çevresi surlarla kuşatılmış merkezlerden biridir. Malatya/Arslantepe ise Torosların kuzeyinde, güneyli etkilerle gelişmiş bir kenttir. Burada ortaya çıkarılan anıtsal mimari ve depolar ve bu depolarda kullanılmış yüzlerce farklı betimlemeye sahip mühür baskısı, seri olarak üretilmiş çanak çömlekler bölgede, yönetici bir sınıfın ve “kent devleti” modelinin varlığını göstermektedir.