Yetişkinler çocukları “gerçek dünyaya” hazırlamakla ilgili konuşmayı çok sever. “Ana kuzusu” gibi aşağılayıcı sıfatları kullanmaya ve çocuklarının üzerine fazla düşen ebeveynleri suçlamaya bayılırlar. Savundukları ise şunun gibi bir şeydir: “Çocuklar her kazanamadıklarında bir katılım ödülü beklerlerse ya da okul bahçesinde yaşadıkları ufacık bir dalga geçmeyle bile baş edemezlerse gerçek zorluklarla baş etmeyi nasıl öğrenecekler?”
Çocuklarımızı hayatın onlara getireceklerine karşı hazırlama arzusunu anlıyorum ve bu zorlukların üstesinden gelmelerini sağlayacak başa çıkma yöntemleri ve araçları geliştirmelerine yardımcı olmaya da kesinlikle inanıyorum. Ama”gerçek dünya”daki yetişkin hayatının, çocukluktan sanki aşırı derecede daha zor olduğundan bahsederek onlara iyilik yaptığımızı düşünmüyorum. Çünkü hiç de öyle değil. Hatta pek çok açıdan çocukluk daha zor.
Yetişkinlerin en çok unuttukları şeylerden biri de çocukların duygusal “kaslarını” henüz yeni yeni oluşturmaya başlamaları. Egzersiz yapmaya ilk başladığınızda nasıl olduğunu bilirsiniz: Nefes nefese kalırsınız, çok uzağa koşamazsınız ya da çok ağır kaldıramazsınız ve sonraki üç günü bedeninizde olduğunun farkında bile olmadığınız yerlerinizin acısıyla geçirirsiniz. Çocukluk buna çok benzer. Her şey yenidir: Hayal kırıklığı, cesaretsizlik, mahcubiyet, üzüntü… Ve çocuklar bunları çok derinden hissederler.
En mahcup olduğum anlarımı düşündüğümde, yetişkinliğimden çok az görüntü canlanır zihnimde. Çok büyük bir bölümü çocukluğuma aittir. Kendimi bir daha asla çocukluk ve ergenlik yıllarımdaki kadar aşırı utanmış hissettiğimi hatırlamıyorum, çünkü yaşadığım deneyimler sayesinde utanç verici durumlardan kaçınmayı ve onlarla baş etmeyi öğrendim.
Çocukluktaki çok şey yoğundur. Bütün gün boyunca ve her gün insanların size sürekli ne yapmanız gerektiğini söylediğini hayal edebiliyor musunuz? Elbette yetişkinlerin çocuklardan çok daha ağır sorumlulukları var. Üstelik çok da fazlalar. Ama etrafımızda bize sürekli patronluk taslayan bizden daha büyük insanlar yok. Zamanımızı nasıl kullanacağımızı seçme konusunda çok daha özgürüz. Nerdeyse her kararımızı kendi başımıza alacak bağımsızlığa sahibiz. Kararlarımızın sonuçları ile başa çıkmalıyız, ancak bu sonuçlar genellikle çizginin dışına çıktığımız için ceza garantisi içermiyor.
Ayrıca yetişkinler çocuklar kadar fazla zorbalığa katlanmak zorunda kalmıyorlar. Eğer beraber çalıştığım biri bana kötü bir isim taksa, beni yere itse ya da beni bir şekilde tehdit etse, siz daha “işyeri tacizi” demeden soluğu insan kaynaklarının yanında alırdım.
Çocuklar, ya kurban ya da şahit olarak bu tür istismarlara maruz kalmakla kalmaz, aynı zamanda bunlarla nasıl baş edeceklerini bulmaları da beklenir onlardan. Pek çok okulun zorbalık karşıtı programı var ancak yine de bunların çok da etkili olmadığını söyleyen en az bir araştırma olduğunu biliyoruz. Okullardaki zorbalık çok büyük ve yaygın bir problem ve çocuklar genellikle bununla savaşma konusunda kendilerini çaresiz hissediyorlar. Bu hiç kolay değil.
Buna, çocukların her gün özümsemek zorunda kaldıkları yeni bilgi miktarını ekleyin. Şimdi bunu, bedenlerinin yaşadığı sürekli değişimlerle birleştirin. O zaman çocukluğun parkta yapılan bir yürüyüş kadar basit olmadığını gayet net anlarsınız. Kaygıları bizimkilerle kıyaslandığında önemsiz ya da basit görünebilir, ama onlar için gerçektir ve her anı zordur. Bizin yaşadığımız duyguların aynılarını onlar da deneyimler, ama genellikle daha yoğun bir şekilde ve incelikle üstesinden gelme yaşam deneyimine ve bakış açısına sahip olmadan. Biz yetişkinler bile duygularımızla her zaman harika bir şekilde baş edebiliyor muyuz ki? O zaman neden çocukların her durumda böyle davranmalarını bekliyoruz?
Ebeveynler olarak çocuklarımızı yetişkinliğe hazırlamak bizim görevimiz, ama aynı zamanda çocukluğun iniş çıkışlarıyla baş etmelerine de yardımcı olmalıyız. Yaşamın ilk 10 yılı hepimiz için harikadır. Bu yıllar yeni keşiflerle ve keyiflerle, ama aynı zamanda zorluklarla doludur. Sevgi dolu ve istikrarlı evlerden gelen sağlıklı çocuklar bile zorluklarla yüz yüze gelir. Bunun, ebeveynleri boşanan ya da yoksullukla mücadele eden ya da zihinsel sağlık sorunlarıyla boğuşan ya da başka büyük çalkantılar yaşayan çocuklar için ne kadar zor olacağını hayal edin. Çocukluk, sandığımızdan çok daha karmaşık bir şey. Hakkını vermeliyiz.
Çocukları şımartarak onlara iyilik etmiyoruz, ama zor bir şeyler yaşadıklarında sanki fazla çıtkırıldım oluyorlarmış gibi davrandığımızda da aynı şeyi yapıyoruz. Çocuklar çocuktur, minyatür yetişkinler değil. Çocukların kendi “gerçek dünya”larında yaşadıklarının farkına varmalı ve yaşadıkları sorunların, tıpkı yetişkin sorunlarının bizim için olduğu gibi zorlayıcı olduğunu kabul etmeliyiz.
Gücümüzün yanı sıra çocuklar desteğimize ve empatimize de ihtiyaç duyarlar. Her ikisini de sunmanın, yaşamları boyunca ihtiyaç duyacakları becerileri kazanmalarını sağlayacağına inanıyorum. Eğer yaşadıkları deneyimleri küçümsersek, “gerçek” zorluklarla baş edebileceklerini nasıl hissedecekler peki? Sorunlarının gerçek olduğunu kabul ettiğimizde ve duygularını onayladığımızda, bunların üstesinden gelmeleriyle özgüven kazanmalarını da sağlarız. Gerçek büyüme ancak böyle gerçekleşir.